13 Aralık 2024 Cuma

Kobanê davası ve birleşik mücadeleye yeni bir başlangıç imkanı

Birleşik mücadelede merkezileşmenin farklı formları bulunabilir. Kalıcı ve nispeten uzun erimli biçimler hedeflenebilir. Bu başarılamadığı koşullarda, dönemsel ve somut gündem odaklı birleşik mücadele formları yaratılabilir. Çünkü, dönem birleşik mücadeleyle ilerleme ve gelişme dönemidir.

Burjuva siyasetin yumuşama, normalleşme lakırdılarıyla geviş getirildiği bir 'an'da Kobanê kumpas davası faşist saray yargısının ağır ceza yağdıran kararlarıyla sonuçlandı. Bu kararla çöktürme savaşının yeni koşullarda da sürdürüleceği bir kez daha vurgulanıyor. Kobanê kumpas davası kararı, çöktürme siyaseti açısından yeni bir eşiktir. Faşist şefin ilan ettiği yumuşama politikasının Kürt halkına ve tüm ezilenlere karşı dizginsiz faşist bir terör olarak gelişeceği açıktır.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile faşist saray cuntasının şefi Erdoğan arasında varılan mutabakat bir müesses nizam sözleşmesi anlamına gelmektedir. Türkiye'nin oligarşik siyasal elitleri arasında yapılan bu pazarlık ve mutabakat işçi sınıfı ve ezilenleri en vahşi ve kölece koşullarda sömürme ve zulümle yönetme mukavelesidir. Aynı zamanda faşist şeflik rejiminin müstakbel iktidar gücü olarak gelişen CHP'yi belli ödünlemelerle yumuşatma atraksiyonudur.

Üstelik bu faşist devlet düzeni içinde ilk kez de olmuyor. Bir ittihat ve terakki klasiği olan müesses nizamın bekasını her hal ve koşulda koruyup güvenceleme siyaseti, cumhuriyet tarihi boyunca sıkça tekerrür etmiştir. İşbirlikçi Türk egemen sınıfların siyasal partileri, devlet kurtarma felsefesiyle tarihsel varlık haklarını kazanmıştır. Devletin bekası burjuva düzen partilerin temel varlık nedenidir. Yeni Türk burjuva devletini kuran CHP tam olarak böyle bir partidir. Bu yüzden CHP'nin burjuva muhalefetin toplumsal uzlaştırıcı ve teskin edici gücü olarak faşist şef Erdoğan'la yumuşak rekabet ve işbirliği siyasetine geçmesi şaşırtıcı değildir. Egemen sınıfların dönemsel politik-ekonomi program ve genel çıkarlarına da uygundur.

Faşist iktidarın güç odakları ve partileriyle burjuva solun işbirliğinin yakın tarihine bakmak devrimci aklımızı ideo-politik açıdan örgütlemek için gereklidir. Örneğin 90'lı yılların başında DYP-SHP yumuşama/koalisyon dönemi ve sonrasını hatırlayalım. '93 topyekun savaş konseptiyle sömürgeci haksız ve kuralsız savaşın nasıl tırmandırıldığını ve korkunç bir vahşet döneminin yaratıldığını biliyoruz. Köy boşaltmalar, 2 Temmuz Madımak katliamı,17 bin faili meçhul, kayıplar, Çiller'in '94 Nisan acı reçete kararlarının hepsi ve daha pek çok yıkım saldırısı bu burjuva sağ-sol zemininde varlık bulan faşist terör dönemini anlatır.

90'ların sonundaki DSP-ANAP Anasol hükümetiyle yeni bir topyekun savaşın devreye sokulması bütün vahşet ve yıkımıyla belleğimizdedir. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan'ın uluslararası komployla tutsak edilmesi, Ecevit'in IMF programını uygulamak için 19 Aralık hapishane katliamına sarılması ve 2001 ekonomik krizinin faturasının halklarımıza ödetilmesi başka bir sağ-sol birleşme, normalleşme hikayesidir. Toplumsal sonuçları her bakımdan ağır ve yıkıcıdır.

Burjuva normalleşme politikalarının böyle bir tarihsel arka planı olduğunu bilincimizde tutarak CHP'nin önümüzdeki dönemde oynayacağı rolü kestirebiliriz. CHP iktidara hazırlanırken düzenin bekası için başlıca toplumsal uzlaştırıcı güç olma rolünü çok özel biçimde oynayacaktır. CHP'yle yumuşama ve normalleşme siyasetinin en kritik hedeflerinden biri emekçi sol hareketin gelişip ayrı bir seçenek ve kutup olmasının önlenmesidir. Alaturka faşizm için HDP gibi örneklerin gelişmesi beka sorunudur. Dolayısıyla, emekçi sol hareketin birleşik kapasitesiyle işçi sınıfı ve ezilenler için bir seçenek haline gelmesinin muhakkak bertaraf edilmesi; tüm toplumsal muhalefetin CHP'de massedilip çürütülmesi işbirlikçi egemen sınıfların ortak stratejisidir.

İşçi sınıfı ve tüm ezilenlerin saflarında biriken siyasal öfke Van serhildanında açığa çıktı. 1 Mayıs Taksim iradesi aynı antifaşist siyasal enerji ve toplumsal öfkenin bir başka göstergesi oldu. Van serhildanı, 1 Mayıs Taksim iradesi, Filistin dayanışma eylemlerinin açığa çıkardığı kitle eğilimi ve mücadele isteğinin en temel karakterinin birleşik mücadele zemini olduğunu ispatladı. Kobanê davasından emekçi sol hareketimiz ana gövdesiyle birleşik mücadele duruşu gösterdi. Tıpkı Gezi/Haziran ayaklanması yargılamalarında çıkan intikam cezalarına karşı olduğu gibi bu karara karşı da adalet mücadelesini yükseltti. Hiç kuşkusuz yakalanan bu birleşik duruş düzeyi, Gezi Taksim dayanışması tutsakları ve seçilmiş vekilimiz Can Atalay, Kobanê tutsaklarımız, 1 Mayıs'ta Taksim'e yürüme iradesi gösterdikleri için tutuklananlar nezdinde kesintisiz biçimde sürdürülmelidir.

Birleşik mücadelenin imkan ve zeminleri dünden daha fazla gelişiyor. Faşist saray cuntasının kayyum darbesine karşı Van serhildanı birleşik mücadele ihtiyacının emekçi solun birleşik duruşuyla karşılık bulduğunu ve bulabileceğini gösterdi. Faşist saray rejimine karşı öfke biriktiren ve mücadeleye girişmeye hazır ve eğilimli yüzbinler ve milyonlar var. Bu birleşik mücadele isteği ve eğilimi Kobanê kumpas davasının açıklanmasının ardından sokaklarda, meydanlarda daha güçlü yansımasını buldu ve hareket sürüyor. DEM Parti'nin hareketi birleşik mücadele perspektifiyle sürdürme ataklığı da yeni dönemin önemli verisidir.

Bu siyasal olgu ve olaylara devrimci bir görüş açısıyla bakıldığında, emekçi sol hareketimizde bir birleşme ve birlikte dövüşme eğilimi ve pratiğinin geliştiği görülebilir. Dönemin mücadele gündemleri yarı kendiliğinden ve doğaçlama biçimde emekçi sol hareketi bir araya getiriyor. Bu önemli bir durumdur. Faşist saray cuntasına karşı mücadelede tarihsel bir imkan ve fırsatın emekçi sol hareketimizin önünde durduğunu görmek ve öncü iradeyle bir müdahalede bulunmak dönemin en kritik görevini oluşturuyor. Bugün emekçi solumuzun ve işçi sınıfı ve ezilenlerin ihtiyacı olan birleşik mücadelenin bir merkezde saflaşması ve yoğunlaşmasıdır.

Tüm birleşik mücadele örgütlerinin bu yeni koşulları değerlendiren bir öncü konum alması en öncelikli konudur. Bir seçim ittifakı olarak kurulan ve seçimler sonrası varlık hakkını yitiren Emek ve Özgürlük İttifakı, bugünkü birleşik mücadele ihtiyacını karşılayamaz. HDK verili durumunu dönemin yeni politik ihtiyaçlarına uygun bir esneklik, ataklık ve yeni birleşik mücadele zeminleri yaratmadan anlamlı ve kayda değer bir ilerleme gösteremez. Hakeza BMG birleşik mücadele örgüt ve zeminleriyle güçlü pratik ilişkilenmeyle birleşme formları yaratmadan devrimci rolünü oynayamaz. Tüm birleşik mücadele örgüt ve platformlarının sokak temelli kitle mücadelelerini hedefleyen bir birleşik mücadele yapısına ihtiyaç var. Emekçi sol hareketimizin faşist şeflik rejimine karşı işçi sınıfı ve ezilenlerin güncel talep ve ihtiyaçlarına yaslanan bir birleşik mücadele ekseni ve programında bir araya gelmesi olanaklıdır. Bugün emek, adalet ve özgürlük politik eksenlerini birer mücadele halkası olarak yakalayıp örgütleyen bir birleşik antifaşist mücadele görevi tüm emekçi sol hareketin önünde duruyor.

Birleşik mücadelede merkezileşmenin farklı formları bulunabilir. Kalıcı ve nispeten uzun erimli biçimler hedeflenebilir. Bu başarılamadığı koşullarda, dönemsel ve somut gündem odaklı birleşik mücadele formları yaratılabilir. Çünkü dönem birleşik mücadeleyle ilerleme ve gelişme dönemidir. Ancak faşist saray cuntasına karşı gerçek bir cepheleşme ve ezilenlerin mücadele merkezi ve kutbunu yaratmak temel bir koşula bağlıdır. Bu ise, CHP hegemonyasından çıkıp üçüncü cephe olarak dizilen bir emekçi sol pratiği ve örgütlenmesini şart koşuyor. Emekçi sol hareketimiz burjuva sol CHP'den açıkça ayrışan bir birleşik mücadele merkezileşmesi göreviyle karşı karşıyadır. Bu görevin üzerinden atlayamaz.

Faşist şef, Gezi ve Kobanê ayaklanmalarının ders ve tecrübeleriyle teçhiz olmuş bir konumda bulunuyor. Büyük halk isyanlarının gelişmesinden ölümcül bir şekilde korkuyor. Politik ve toplumsal meşruiyetinin gerileyip zayıfladığı bugünkü koşullarda Gezi ve Kobanê gibi büyük ayaklanmaların patlak vermesi faşist saray rejimini tümüyle yıpratıp güçsüzleştirebilir ve iktidarını yerle bir edebilir. Faşist şef aynı zamanda Gezi ayaklanmasını ve Kobanê serhildanını hazırlayan birleşik mücadelenin gücünün bilincindedir. Bu nedenle mızrağın ucunu en fazla birleşik mücadeleye doğrultuyor ve saldırıyor. Kobanê kumpas davasını, tam olarak birleşik mücadele halkasından okumak ve kavramak gerekiyor. Tam da Kobanê'yi bütün anlam ve bağlamlarıyla her yerde savunan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın yaptığı gibi. Figen faşist saray rejimine karşı birleşip dövüşen kavga yoldaşlarına ve dostlarına günün görevi çağrısı yapıyor: "Kobanê davasında verilen karar, haklı demokratik mücadelemizde, politik özgürlük hareketimizde bir sonuç değil, yeni bir başlangıçtır."

Şimdi 'an'da biriken olanaklara ve yürüyen birleşik mücadeleye yaslanarak yeni bir başlangıç örgütleme ve mücadeleyi büyütme zamanıdır. Daha fazla Gezi, Kobanê, genel politik direniş! Birleşik mücadelede bir adım daha ileri! Tüm mücadele alan ve mevzilerinde birleşelim, savaşalım ve faşist saray rejimini yıkalım!

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 24 Mayıs tarihli 168. sayı başyazısı.