12 Mayıs 2024 Pazar

Kılıçdaroğlu yine şaşırtmadı

CHP, devleti kuran ve her zaman koruyan bir parti olarak bu kritik anda da görevini yerine getirdi ve "devletin bekası" adı altında yapılan halk düşmanlığında Saray'da mevzilendi. Sadece son birkaç yıla bakıldığında CHP'nin, kritik anlarda devletçi tutuma sıkı sıkıya sarıldığı görülüyor.
 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Rojava ve Güney Kürdistan'ı işgal tezkeresinin Meclis'te görüşüldüğü gün, "İçimiz yana yana evet diyeceğiz" demişti. CHP'nin desteği ile tezkere 8 Ekim'de kabul edildi. Ertesi gün de Saray rejimi Rojava halklarına yönelik büyük soykırım saldırısını başlattı. Kılıçdaroğlu'nun sonradan yaptığı açıklamaya bakılırsa, içi pek de yanmış görünmüyor. Parti içi bir toplantıda, "Tezkereye ‘evet' dememiz doğru politikaydı. Biz, Saray hükümetinin bilmediği pek çok gerçeği biliyoruz. İdlip'te, Afrin'de sivil toplum örgütleri var ve bunların harcamalarının büyük bir kısmı AB tarafından fonlanıyor. Orada Suriye halkına olağanüstü güzel hizmetler götürüyorlar. Fotoğraflarını gördüm, bana bilgi verildi. Şimdi eğer askerlerimiz çekilseydi, bu hizmetlerin tamamı yok olacaktı" dediği ortaya çıktı.

Kılıçdaroğlu'nun "orada güzel şeyler oluyor" dediği Efrin'de her an halka karşı şiddet uygulanıyor, evleri, dükkanları yağmalanıyor. Faşist İslamcı DAİŞ çetelerinin Şengal başta olmak üzere işgal ettikleri yerlerde işledikleri suçların aynısını şimdi Türk askerleri ve ona bağlı çeteler Efrin'de işliyor. Çok sayıda kadın kaçırıldı. Suriye Kadın Meclisi'nin 27 Mayıs 2018 tarihinde yaptığı açıklamaya göre, sadece Mart-Mayıs ayları içerisinde 119 kadın kaçırıldı. Kız çocukları, "evlilik" adı altında çete üyelerinin tecavüz saldırısına maruz kalıyor. 18 Mart 2018 tarihinde Türk askeri ile birlikte kent merkezine giren çetelerin yaptıkları yağma ve talanı, zaten gazeteciler belgelemişti. Şimdi aynı yağma, talan ve şiddet pratiğini Serekaniye ve Gre Spi'de de hayata geçiriyorlar.

Çetelerin saldırıları elbette bizi şaşırtmadı. Onlardan başka türlü davranmalarını zaten kimse beklemiyordu.

Peki, Kılıçdaroğlu'nun açıklaması şaşırttı mı?

Elbette hayır!

CHP, devleti kuran ve her zaman koruyan bir parti olarak bu kritik anda da görevini yerine getirdi ve "devletin bekası" adı altında yapılan halk düşmanlığında Saray'da mevzilendi.

Sadece son birkaç yıla bakıldığında CHP'nin, kritik anlarda devletçi tutuma sıkı sıkıya sarıldığı görülüyor.

AKP iktidarının, 15 Temmuz darbe girişimi gerekçesiyle başlattığı saldırı dalgasının rızasını oluşturmak için gerçekleştirdiği Yenikapı buluşması karşısında CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun tutumunu hatırlayın. O mitinge katılarak konuşma yapan Kılıçdaroğlu, "darbecilerle mücadele" adı altında gözaltı, tutuklama, işkence, tecavüz, öldürme, işten çıkarma, sürgüne gönderme gibi iktidarın işlediği bütün suçlara onay vermiş oldu. Halkın üzerine bir karabasan gibi çöken OHAL ve KHK'ların sorumlularından biri de CHP olmuştur.

HDP'yi tasfiye etme planı kapsamında hazırlanarak Meclis'e getirilen dokunulmazlıkların kaldırılması yasasının görüşmeleri sırasında Kılıçdaroğlu'nun ne dediğini hatırlayalım: "Anayasa'ya aykırı olmasına rağmen ‘evet' diyeceğiz." CHP'li milletvekillerinin de desteği ile 2016 yılının Mayıs ayında Meclis'ten geçen yasanın ardından HDP eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile 10 milletvekili 4 Kasım gecesi gözaltındı. İki eşbaşkanın da içinde olduğu 9 milletvekili rehin alındı. CHP, böylece HDP'ye yönelik Saray darbesinin de parçası oldu.

Ermeni soykırımından Dersim katliamına, Sivas katliamından Roboski katliamına CHP'nin halklara vermesi gereken çok hesap var. İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile birkaç milletvekilinin demokrasi ve insan haklarından yana duruşu ve pratiği de CHP'yi bu hesaplardan kurtarmaz, aklamaz. Herkes çok iyi biliyor ki; CHP İstanbul büyükşehir belediyesi seçimini kaybetseydi, Canan Kaftancıoğlu da çoktan tasfiye edilmişti. Ve yine alenen gerçek olan bir diğer şey de şu: Seçimi, HDP'li seçmenlerin oyları sayesinde kazandılar.

CHP'nin tabanındaki emekçiler, ezilenler, artık tüm bu gerçekleri görmekle yükümlü. Kılıçdaroğlu'nun övdüğü işgalin, kendi bugünlerini ve geleceklerini kararttığını, işgal ortaklığının hiçbir halka "ulusal onur" vs. kazandırmayacağını görmekten başka seçenekleri yok. Taban baskısı ile 96 yıllık CHP'nin politikalarının değiştirilemeyeceği de ortada. Dolayısıyla yanıtlanması gereken soru şu: AKP iktidarı ile girilen suç ortaklığına rızası olmayan her emekçinin, CHP ile yolunu ayırmasından başka bir yol var mı?