19 Nisan 2024 Cuma

Kanlı bir miras öyküsü

19 Mayıs, TUM'un başlangıcı olmaktan daha çok Pontus Rum soykırımının başlangıcı, Ermeni soykırımının tamamlanmasının ilk adımıdır. İşte Kemalist ve politik İslamcıların paylaşamadığı yalan ve çarpıtmalarla sahiplenmeye çalıştıkları miras budur. Türk halkının onurlu evlatları bu kanlı mirası sahiplenmek zorunda değildir. Burjuva önderliğinin eliyle Türk halkının alnına sürülmüş kara bir lekedir bu.
Politik İslamcı iktidar pekiştikçe, burjuva 'sol' umutsuzlaşarak ruhlar aleminden kurtarıcı ararcasına Kemalizme daha sıkı sarılıyor. Orada bir kurtuluş umudu bulmaya çalışıyor. M. Kemal ve Kemalizmi kutsal bir tabuya, mesihe dönüştürüyor. Politik İslamcıların kurtuluşu Osmanlı-İslam tarihinde, bazı tarikatların İslam'ın ilk yirmi yılında aramaları gibi Kemalistler de M. Kemal'e ve Cumhuriyetin ilk yirmi yılına daha sıkı sarılıyorlar. Her iki burjuva kanat da tarihi çarpıtmakta, temelsiz biçimde yüceltmekte, tarih üzerinden birbirleriyle hesaplaşmakta yarış içindeler. Daha vahimi ise TKP ve ÖDP'li bazı kalemlerin, kimi emekçi sol siyasetlerinde yer yer bu kadroya katılarak, M. Kemal'i küçük burjuva devrimci olarak tanımlayıp parlatmaya çalışmalarıdır.
 
Türk ulusal mücadelesinin (TUM) başlangıcının 100. yılı olması vesilesiyle son dönem tartışmalarının odak noktası ise M. Kemal'in yaptıkları, TUM'da yaşananlar ve Kemalizm oldu. Her iki kliğin de gerçeklerle ilgilendiği yok. Tek yaptıkları tarihten keyfi biçimde olaylar seçmek, çarpıtarak kitleler üzerinde ideolojik-politik hegemonya kurmaktadır. Birinci İnönü savaşının olup olmadığı, olduysa bu başarının kime ait olduğu, başlatma onurunun kimin olduğu, M. Kemal Sultan'dan ülkeyi kurtarma talimatı almış mıdır, yoksa daha İstanbul'da yola çıkmadan Saltanatı yıkmak, halifeyi kaldırmak ve Cumhuriyeti ilan etmek düşüncesinde miydi vb. soru ve iddialar çoğaltılabilir.
 
Bu tartışmalarda dikkat çeken nokta, politik-İslamcı iktidar sözcüleri ve aynı eksendeki medyanın ana gövdesinin son yıllarda M. Kemal'i doğrudan karşısına almamasıdır. Kemalizme dönük saldırılarını dolaylı yoldan esas olarak da İnönü üzerinden yapmayı tercih ediyorlar. İktidar kitleler üzerinde hegemonya kurmakta zorlandıkça Kemalizmi değil ama M. Kemal'i her zaman olmasa da sahipleniyormuş gibi yapıyor. Adeta kendilerine uygun yeni bir M. Kemal kurgulamaya çalışıyorlar.
 
İşin doğrusu bunda çok da zorlanmıyorlar. 60'lardan bu yana Kemalizme politik-İslam şırınga ediliyordu. Şimdi ise politik İslam'a Kemalizm şırınga edilmeye çalışılıyor. M. Kemal'in iç bütünlüğü olan ideolojik ve politikaya sahip olmaması, pragmatik kişiliği, günümüze kadar rejimin ihtiyaçları doğrultusunda sürekli biçimde sağa sola bükülmesi Kemalizmde her türlü burjuva ideoloji ve politikaya uygun dayanaklar bulmayı kolaylaştırıyor. İktidar işte bu zeminde M. Kemal'i yeniden kurgulayarak yedeğine almaya çalışıyor. Tersten, CHP ve kimi Kemalist yazarlar da dini duyguları güçlü halk kesimlerini kazanma adı altında benzer bir eklektizmle İslam'ı arkalamaya çalışıyorlar.
 
TUM'un politik-ideolojik etkisini yedeklemek her iki burjuva kamp için de önemli bir mücadele alanıdır. 100. yıl vesilesiyle bu mücadelenin 3-4 yıl gündemde yerini koruyacağını söyleyebiliriz. Kemalistlerin TUM kurgusu esas olarak M. Kemal'in "Nutuk"una dayanmaktadır. Nutuk ise yazıldığında eski ittihatçıları, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Birinci Meclis'in ikinci grubu gibi burjuva muhalefeti tasfiye etmeyi haklı çıkarmak için yazılmış politik bir metindir. Bu vesileyle daha önce tasfiye edilen emekçi sol ve Kürt yurtseverlerin TUM'daki rolü, resmi tarihten tamamen çıkarılır. Yığınla çarpıtma ve yalana yer verilir.
 
TUM'UM İKİLİ KARAKTERİ VE İKİ AYRI ÖZNESİ
 
TUM'un başlangıcı olarak 19 Mayıs'ın belirlenmesi M. Kemal merkezli tarih anlayışının önemli bir adımıdır. 1918'in sonlarından 1919'un ortalarına kadar birçok olay ilk adım olarak alınabilir. İttihatçı önderliğe bağlı kadrolar çok daha önce Anadolu'ya geçip örgütlenmeye başladılar. K. Karabekir, aylar önce örgütlenmeye ve askeri hazırlıklara başlar. İstanbul'da işgal karşıtı protestolar yapılır. Dahası İzmir, Aydın ve Manisa'da Mayıs ve Haziran'da başlayan ilk tekil tepkiler hızla efe ve zeybekler ile Kuvvayı Seyyare'nin direnişine dönüşür.
 
TUM ikili karakterine bağlı olarak iki ayrı başlangıç alınabilir. Birisi, Batı Anadolu'da Çerkes Ethem ve zeybeklerin başlattığı yaklaşık bir buçuk yıl boyunca özerkliğini koruyan devrimci ve halkçı güçlerin direnişidir. İkincisi ise Pontus'a M. Kemal'in ayak basmasıyla başlayan batı Ermenistan'da K. Karabekir'in öncülük ettiği mücadelelerdir. Birinciler halkçı demokratik güçlerdir. İkinciler ise Osmanlı devlet bürokrasisinde ve ordusunda yetişmiş askerlerin öncülük yaptıkları burjuva güçlerdir. Bu iki kesime önderlik yapanların sınıfsal farklılıklarının yanı sıra mücadelelerinin karakterleri de farklıdır.
 
Batı Anadolu'da Yunan işgali başladığında direniş bu işgali durdurma ve püskürtme amacına yöneliktir. Direnişin nesnel karakteri demokratik halkçı ve anti-işgalcidir. Pontus ve Batı Ermenistan'da yüzyıllardır süren Osmanlı işgalini saymazsak yeni bir işgal yoktur. Burada Türk burjuva önderlerin amacı, olası bir soykırımın önüne geçmek ve ulusal statü elde etmek için direnişe geçen Pontus Rum direnişini ezmek, Batı Ermenistan ve Kürdistan'ın özerkliğini ve bağımsızlığını engellemektir. Güneyde ise Fransız işgalini püskürtmenin yanı sıra soykırımdan geçirilip sürülen Ermenilerin geri dönüşünü engellemek ve soykırımda gasp edilen mülkleri korumaktır.
 
Sonuçta, 1920'nin sonlarından itibaren Batı Anadolu'daki direniş Ankara hükümetinin kontrolüne geçer. Savaş, katliam ve Rum soykırımı düzeyine varır. Milyonlarca Rum binlerce yıldır yaşadığı topraklarda ya katledilmiş ya Yunanistan'a kaçmak zorunda kalmış ya da mübadele yoluyla zorla gönderilmiştir.
 
Pontus'ta TUM en baştan itibaren soykırım karakteri kazanır. Batı Ermenistan'da ise "kılıç artığı" olarak tabir edilen soykırımdan kurtulan Ermeniler katledilir veya Doğu Ermenistan'a sürülerek soykırım politikaları devam ettirilir. Doğu Ermenistan'a girilip işgal, katliam ve soykırım yeni bir düzeye çıkarılmaya çalışılır, ancak Kızıl Ordu'nun Kafkasya'ya inmesi ve Sovyetlerin diplomatik çabalarıyla geri çekilme olur. Dolayısıyla, 19 Mayıs TUM'un başlangıcı olmaktan daha çok Pontus Rum soykırımının başlangıcı, Ermeni soykırımının tamamlanmasının ilk adımıdır. İşte Kemalist ve politik İslamcıların paylaşamadığı yalan ve çarpıtmalarla sahiplenmeye çalıştıkları miras budur. Türk halkının onurlu evlatları bu kanlı mirası sahiplenmek zorunda değildir. Burjuva önderliğinin eliyle Türk halkının alnına sürülmüş kara bir lekedir bu. Yapılanlarla yüzleşerek, yapanlarla hesaplaşarak ve gadre uğramış ezilen halklardan özür dileyerek silinir bu kara leke. O zaman ayrıştırarak emekçi sol güçlerin önderlik ettiği TUM'un halkçı demokratik yönünü gururla sahiplenme hakkı kazanılabilir.