Gümüştaş: Siyasi tutsakların tahliyesini getirecek olan kitlelerin mücadelesidir
Barış ve demokratik toplum çağrısının ardından tutsakların durumunda iyileştirme, hatta tahliyeler yaşanacağı beklentisi yaratılırken, tutsaklara dönük saldırıların artmasını EHB avukatlarından Özlem Gümüştaş ile konuştuk. Süreç tartışması yürütülürken devletin moral üstünlüğü artıracak hamlelerden uzak durduğuna dikkat çeken Gümüştaş, "Süreci ezilenler, halklarımız lehine ilerletecek, beklenen yasal düzenlemeler ve tahliyeleri getirecek olan kitlelerin siyasi eylemi ve mücadelesidir" dedi.
Türk devletinin tarihi hapishanelere dönük katliam saldırılarıyla dolu. 1980 askeri faşist darbesinin ardından Amed zindanı başta olmak üzere hapishanelerin tamamı işkencehaneye dönüştürüldü. Çok sayıda devrimci katledildi. 90'lı yıllarda tecrit hapishaneleri gündeme geldi. Eskişehir tabutluğuna karşı 1996 açlık grevi ve ölüm orucu direnişinde 12 devrimci ölümsüzleşti. Ulucanlar direnişi, F tipi hapishanelere karşı 19 Aralık 2000 tarihindeki direniş ve katliam saldırısı, aynı zamanda sokak hareketinin geliştiği, işçi direnişlerinin büyüdüğü dönemlerdi. Hapishanelerde tutsaklara yönelen her saldırı aynı zamanda işçi sınıfının, kadınların, yoksul halkın, ezilenlerin mücadelesini bastırma amacı taşıyordu.
Dozunda, biçiminde değişimler olsa da devrimci tutsaklar her dönem devletin saldırılarının hedefinde oldu. Barış ve demokratik toplum çağrısının gündeme geldiği bu süreçte, başta hasta tutsaklar olmak üzere devrimci tutsakların serbest bırakılması çağrısı/beklentisi oluşturulurken, tam aksi bir tablo yaşanıyor. İnfazını tamamlamış, hatta 30 yıl hapishanede kalmış tutsakların serbest bırakılması İdare ve Gözlem Kurulları adı altındaki faşist kurumsallaşmayla engelleniyor, tutsaklara dönük işkenceler artıyor, hasta tutsakların tedavileri, tahliyeleri engellenerek, adeta ölüme terk ediliyor, S, Y tipi ve yüksek güvenlikli hapishanelerle tecrit derinleştiriliyor.
Ezilenlerin Hukuk Bürosu (EHB) avukatlarından Özlem Gümüştaş ile hapishanelerde tutsaklara yönelen saldırıların ve tutuklamaların artmasının nedenlerini, barış ve demokratik toplum çağrısının yapıldığı bu dönemde devletin nasıl bir saikle hareket ettiğini ve nasıl bir mücadele yürütülmesi gerektiğini konuştuk.
Gümüştaş sorularımıza şöyle yanıt verdi:
TÜRK DEVLETİNİN HAPİSHANELER POLİTİKASI TESLİM ALMAKTIR
Devletin devrimci tutsaklara dönük saldırılarının nedenlerini kısaca özetler misin?
Türkiye'de hapishaneler siyasi yaşamın, politik özgürlük mücadelesinin temel uğrak ve düğüm konusudur. Devletin siyasi-ideolojik yönelim ve ihtiyaçlarına, kitle mücadelesi ve devrimci hegemonyanın gelişim dinamiklerine göre şeklini alan bir mücadele-çarpışma sahasıdır. Bu nedenle sömürgeci faşist rejimin hapishane politikasını açımlamak amaca uygun olur.
Türk devletinin hapishaneler politikası 'kapatma-esir etme' politikasıdır. Osmanlı İmparatorluğu'ndan mirastır. Rejimin değişen yapısı ve gelişen ihtiyaçları doğrultusunda "modernleştirerek" sürmüştür. Bu politikanın özü; şiddet ve güçle ezmek, korkutmak, yıldırmak, terbiye etmek ve kişiyi teslim almaktır. Hapishane politikalarına her dönem damgasını vuran şiddettir. Bu bazen katliam, işkence gibi fiziki-çıplak biçimleriyle uygulanmış, bazen yasalar marifetiyle pratikleştirilmiştir.
Devrimciler, yurtseverler, antifaşistlere her zaman daha özel hapishane politikaları uygulamıştır. Devletle, resmi ideoloji ve rejimle mücadele halindeki kuvvetler ya da eşitlik, adalet, özgürlük için harekete geçenler 'terör' kategorisinde görülmüş, en tehlikeli 'suçlu'lar olarak sıralanmışlardır. Siyasi suç, siyasi tutsak kategorisi yasal mevzuatın tarihi gelişimi boyunca iki ayrı hapishane politikası olarak kurumsallaşmış ve özel bir cezalandırma politikası işletilmiştir. Bu nedenle Türkiye siyasi tarihi, ezilenler-egemenler arasındaki çarpışma kadar yargılamalar-hapishaneler süreçleri olarak şekillenir.
SİYASİ SAVAŞIM DİRENİŞ ÖRNEKLERİYLE DOLU
Bu siyasi savaşım direniş örnekleriyle doludur. Politik tutsaklar ölüm orucu ve fiili direnişlerle, tecride karşı kolektif yaşam pratikleri ve hak mücadeleleriyle kendilerini hep var ettiler, pek çok uygulamayı değiştirdiler.
DİRENİŞ DAMARLARI KESİLMEYE, TOPLUM SUSTURULMAYA ÇALIŞILIYOR
Geçmiş deneyimler ve kısa bir süre önce yaşanan 19 Mart ayaklanmasından da bakınca bu saldırıların nedenini nasıl açıklarsın?
Tecrit en koyu biçimde yaşanıyor ve yığınla ihlal var. Öte yandan yükselen her ses karşısında sistematik tutuklama saldırısı sürüyor. Hapishaneler adeta toplama kamplarına dönüşmüş durumda. Faşist rejim tutsakları tecrit ve infaz yakmalar gibi saldırılarla teslim almak, tüm devrimci-demokratik kamuoyunu hapishane tehdidiyle bastırmak, tasfiye etmek istiyor.
AKP-MHP rejiminin 2015 yılından bugüne sürdürdüğü "çöktürme stratejisi"nin temel bir unsuru gözaltı-tutuklama saldırısı oldu. Bu saldırı bir yönetme biçimi olarak yaygın biçimde kullanılageldi. Bu yolla direniş damarları kesilmeye, toplum susturulmaya çalışıldı. Hapishanelerde artan fiziki ve fiili şiddetle tam bir teslimiyet dayatıldı. 19 Mart'ta İBB ve İmamoğlu'na dönük siyasi-hukuki saldırganlık karşısında sokağa çıkanlar karşısında da rejim bilinen tepkisini verdi. Yüzlerce insan tutuklandı. Saldırı hapishanelerde de sürdü, fiziki şiddetin yanı sıra sürgün sevkler ve yeni tip tecrit işkencesi, tecrit koşullarında itirafçılık/pişmanlık dayatması yaygınlaştırıldı. Rejimin teslim alma politikası; sosyal medya hesabı kapatmaktan menajer-karikatürist hapsetmeye; belediye, parti başkanları tutuklamaktan, Filistin, üniversite, gökkuşağı, sokak hayvanları, zeytin ağaçları diyenleri yargılamaya kadar bütün bir toplumu içerecek biçimde genişliyor. Bu rejimin beka sorununa bağlanmış saray yargısı ve düşmanla savaş hukukudur. Gasp, tasfiye siyaseti yürürlüktedir.
DEVLET ASGARİ DÜZEYDE DAHİ ADIM ATMADI
Barış ve demokratik toplum çağrısının ardından yükseltilen hasta tutsakların, siyasi tutsakların serbest bırakılması talebine devletin kulağını kapatmasını nasıl değerlendiriyorsun? Söz konusu siyasi tutsaklar olunca devlet nasıl bir saikle hareket ediyor?
Öcalan ve Kürt hareketinin "barış ve demokratik toplum" çağrısı ve gayretiyle, devletin "Terörsüz Türkiye" gayesiyle ilişkilendiği bir süreç işliyor. Talepler ve devletin tavrı konusundaki sorunuzu bu yaklaşım farkıyla açıklamak yanlış olmaz. Barışmak isteyen siyasi özne ve bunu demokratik dönüşüm adına sahiplenen kesimler, çözümün politik-ahlaki temelde bir gerçeğine işaret ediyorlar, o da barış için özgürlük, eşitlik. Sömürgeci savaş ve çöktürme siyasetinin sonucu binlerce tutsak, gasp ve tasfiye saldırılarının esaretindeki onlarca belediye başkanı, vekil, siyasetçi; yılları bulan tecrit işkencesinin mağduru hasta mahpuslar, yasadışı biçimde özgürlüklerinden alıkonulmaya devam edilen müebbet, ağır müebbet hükümlüleri özgürlük isteğinin temel özneleri.
Devlet bu konuda asgari düzeyde dahi adım atmış değil. Hasta tutsaklara ev hapsini öngören son yasal düzenlemede dahi yaş sınırını 80'in altına düşürmeyerek ve ağır müebbet hükümlülerini kapsam dışında tutarak bu kayıtsızlığını sürdürdü. Sömürgeci, faşist rejim koşulsuz-şartsız silah bırakma ve fesih dayatmasını yeni argümanlarla sürdürüyor, sürecin ya da barışın gereği adımların asgari düzeyde atılmasına dahi yanaşmıyor.
REJİM MORAL ÜSTÜNLÜĞÜ ARTIRACAK HAMLELERDEN UZAK DURUYOR
Talepleri ve beklentileri yargı düzenlemeleri ile paket paket etme hali önceki müzakere süreçlerinden de tanığı olduğumuz bir durum. Rejim işleyen siyasi sürecin kitlelerin moral üstünlüğünü artıracak temelde ve politik özgürlük yönünde gelişmemesi için bütün hamlelerini yapıyor, yapacak. Hasta tutsakların ya da Kobanê-Gezi davası tutsaklarının bırakılması, infaz yasalarında düzenlemelerin rejimin politik öznelerin siyasi-örgütsel iddia kaybı, ideolojik çözülüşü temelinde örgütlemek istediği bu süreci tersine çevirecek gelişmeler olacağı açıktır. Rejim kitlelerde oluşacak bir başarı-kazanma duygusunun önüne geçmeyi, esareti sürdürerek süreçten olumlu yönde değişim umanları beklenti koridorunda tutmayı sonuna kadar sürdürecektir. Süreci ezilenler, halklarımız lehine ilerletecek, beklenen yasal düzenlemeler ve tahliyeleri getirecek olan kitlelerin siyasi eylemi ve mücadelesidir.
ÖCALAN VE TÜM POLİTİK TUTSAKLARIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN BİRLEŞİK KAMPANYA İHTİYACI
Tutsaklara dönük bu saldırılar nasıl durdurulabilir? Bugünün siyasi talepleri ve mücadelesi ne olmalı?
Her şeyden önce hapishanelerdeki binlerce tutsağı ve hakları, özgürlükleri temelindeki mücadeleyi sınıf mücadelesinin, güncel politikanın konusu ve eylemi haline getirmeyi başarmak zorundayız. Bu konuda devrimci-demokratik cepheden bütünlüklü bir politik tutum gelişmediği gibi, çeşitli dönemlerde yürütülen kampanyalar da genelleşemedi. Tekil düzeyde siyaset yapmanın, dönemsel ilişkilenme pratiğinin duruma yetmediği açıktır. Hemen yakındaki 19 Mart sürecinden de görülebileceği üzere hapishane politikası ve tutsaklar siyasi mücadelenin, hak-hukuk-adalet mücadelesinin temel konusudur. Yine yakın dönem yükselen kitle eyleminden görüleceği üzere bu konuda korku duvarları alçalmış, duyarlılık artmıştır. Kadın örgütlerinin çıplak arama işkencesine karşı çalışması, hapishanelerdeki tecrit sistemine karşı protestolar, tutsaklarla dayanışma temelli kampanyalar kitle eylemlerinin konusu oldu ve yeni düzeyde bir mücadele bilinci şekillendirdi. Bu adımların bütünlüklü bir politik mücadele programına kavuşturulması ve birleşik kampanya biçiminde ele alınması ihtiyacı sürüyor. Öcalan ve tüm politik tutsaklar için özgürlük temelinde bir çalışmaya ihtiyaç var.
TMK KALDIRILMALI ÇALIŞMASI ACİLDİR
Tutsaklar ve özgürlük konusunun temel odağı Terörle Mücadele Kanunu'dur. TMK devrimci, demokratik muhalefete karşı yargılama, ceza ve infaz politikalarının bütünüdür. Siyasi tutsaklara karşı "yüksek güvenlikli hapishane" ve tretman, özel infaz politikası TMK'da benimsenmiştir. Tutsakların özgürlüğü ya da toplumsal adalet ve söz, eylem, örgütlenme özgürlüğü için TMK'nın kaldırılması temelinde bir siyasi-hukuki çalışma öncelikli ve acildir.