9 Mayıs 2024 Perşembe

Geliyorum, geliyorum, geliyorum, saçlarımla

İran'a ilişkin söylenebilecek ilk şey; ezberlerle anlaşılamayacak derecede özgün bir coğrafya olduğu gerçeği kadar, 1979 devrimi sonrasındaki gericiliğin bile bastıramadığı iç mücadele dinamiklerine sahip olduğudur. Bu, kadınlar bakımından da gerçek bir durumdur.
İran halkları günlerdir sokakta. Halkın isyanı karşısında Molla rejiminden bir yandan "halkın itiraz etme hakkı var" gibi ılımlı mesajlar gelse de sokakta halka karşı uygulanan şiddet ve can kaybı artıyor. "Devrim Muhafızları" ve Besic denilen milis gücünün halkın karşısına dikilmesinin de eli kulağında.
 
Rejimin sansürüne rağmen dünyaya ulaşan görüntülerde, kadınların isyanı dikkat çekici. Birkaç fotoğraf ve video görüntüsü neredeyse ayaklanmanın simgesi haline geldi. Bunlardan biri Tahran Üniversitesi'ndeki eylemler sırasında çekildi. Bir kadın öğrenci gaz bulutu içerisinde yumruğunu havaya kaldırmış bir şekilde protestosunu sürdürüyordu.
 
Başka bir kentteki gösteride ise bir kadın, rejimin örtünme zorunluluğunu protesto etmek için başörtüsünü bir bayrak gibi sallıyordu. Bir başka videoda ise İranlı bir kadın duvara yazılama yapıyordu: Hamaney'e ölüm.
 
Sadece genç kadınlar değil, orta yaşlı kadınlar da göze çarpıyor. Örneğin bir videoda başörtüsünü geleneksel bir biçimde bağlamış orta yaşlı bir kadın, "Siz yumruklarınızı kaldırdınız ve hayatlarımızı mahvettiniz. Şimdi biz, hatanızı düzeltmek için yumruklarımızı kaldırdık" diyordu. 1979 devrimine atıfta bulunuyordu ve belli ki devrim sonrası İran'ın tanıklarından biriydi.
 
İran gibi öncelikle kadınların hayatının cendere altına alındığı bir ülkede, tek tük örneklerin de anlamı büyük elbette. Ancak tablonun tamamı, tek tük örneklerin ötesinde genç, yaşlı, "geleneksel", "modern" kadınların halk ayaklanmasının önemli bir aktörü olduğunu gösteriyor. Örneğin İsfahan'dan gelen görüntülerde, kadınların hareketin başını çektiği çok net görülüyor.
 
İran'a ilişkin söylenebilecek ilk şey; ezberlerle anlaşılamayacak derecede özgün bir coğrafya olduğu gerçeği kadar, 1979 devrimi sonrasındaki gericiliğin bile bastıramadığı iç mücadele dinamiklerine sahip olduğudur. Bu, kadınlar bakımından da gerçek bir durumdur.
 
Şah Pehlevi rejiminin yıkılmasına yol açan halk ayaklanmasına kadınların kitlesel katılımı İran devriminin çarpıcı yönlerinden biriydi. Devrim günlerinde sokak gösterilerine katılan kadınlar, toplumun her kesiminden geliyordu. Geleneksel Şii yaşam tarzının egemen olduğu kent yoksullarından kadınların yanı sıra, üniversiteli genç kadınlar, meslek sahibi kadınlar, orta sınıf esnaf ve tüccar kesiminden kadınlar, Şah rejiminin devrilmesi amacında birleşmişlerdi. Ancak kadınların 1979 devrimine kendi özgün talepleri etrafında katıldıklarını söylemek mümkün değil. Özetle, devrime katılırken kadın olmaktan öte İranlıydılar. O dönemde kadınların mobilizasyonunda mollaların dinsel propagandasının da etkisi büyüktü. Şii inanışında yer alan Zeynep ve Fatima gibi semboller üzerinden zorbalığa karşı İslamı savunan "militan Müslüman kadın" propagandası etkili olmuştu.
 
İran'da Şah'a karşı silahlı ayaklanmanın başlangıcı olarak kabul edilen 9 Şubat 1971 tarihli Siakal eyleminin hemen ardından Şah rejiminin katlettiği 341 kişi arasında 39 kadın da vardır.
 
Eşref Dehgani, Halkın Fedaileri gerilla örgütünün kurucularındandı. Şah rejiminde tutuklanmış ancak hapishaneden firar etmişti. Sonrasında ise bir grup gerillanın lideri olarak mücadeleye devam etti.
 
Serpil Üşür'ün "Din, Siyaset ve Kadın: İran devrimi" kitabından aktarırsam; Halkın Mücahitleri'nden Recai Ana, 1979 devriminin önemli isimlerindendi. 4 oğlu da Şah rejimi tarafından öldürülmüş militan bir kadındı. Şayegan Ana, işkence görmüş, hapishanede yıllar geçirmiş bir kadındı. Vida Nicabi Tebrizi ve Mensure Tarafciyan yine siyasal eylemleri nedeniyle işkence görmüş, hapsedilmiş ve öldürülmüş kadınlardandı.
 
İranlı kadınların dahil oldukları 1979 devrimi, Humeyni önderliğindeki mollalar tarafından karşı devrimle çalınınca, bu değişimin en ağır sonuçlarını da kadınlar yaşadı. Öncelikle İslami rejimin kurallarına göre yaşamaya, giyinmeye zorlandı. Buna itiraz etmenin bedeli ise ağırdı. Batı medyasında bu baskı, sadece "kıyafet zorunluluğu" gibi algılansa da asıl gerçek kadınların, bir cendereye sokulmasıydı. Hicaba uygun giyinmeyen kadınlar, "devrim düşmanı", "Amerikan ajanı", "Şah yanlısı" ya da "fahişe" olarak görüldü.
 
Örtünmeyi destekleyen kadınlar da az değildi. Çünkü örtünmek, İslami bir görevin yerine getirilmesinin ötesinde siyasal ve kültürel bir mesajla özdeşleştirilmişti. Öncelikle Batı emperyalizmiyle savaşın bir aracı olarak gösteriliyordu. Ayrıca kadın "araçlaştırılması"na karşı da bir simge olarak tanımlanıyordu.
 
Mollaların ele geçirdiği devrim, kadına "yüce analık" görevini biçiyordu. İran anayasasında kadın-erkek eşitliğine "İslami ölçütlere uyulması" şartı getirildi. Evlilik yaşı, devrimin hemen ardından 18'den 13'e düşürüldü. Eğer bir erkek, eşini başka bir erkekle birlikte sevişirken görürse, o erkeğe kadını öldürme hakkı verildi.
 
Molla rejimi, hayatın realitesine uygun olarak kadınlara çalışmayı yasaklamadı ancak ona bir kapsam çizdi. Kadının ücretli çalışması, "gereklilik, doğasına uygunluk ile uzmanlık, kariyer ve süreklilik gerektiren işlerden uzak durma" şeklinde şartlara bağlıydı. Bu bazı mesleklerin kadınlara yasaklanması anlamına geliyordu. Örneğin devrimden sonra kadın yargıçların görevine son verilmişti. Kadınlar yargıç olamıyordu ancak yardımcı yargıç olabiliyordu. Ancak tüm bu baskı ve yasak rejimine karşın İran'da kadınlar, toplumsal ve ekonomik hayatın önemli bir parçası olmayı başardı.
 
2009 ayaklanmasında da kadınlar eylemlerin öncü gücüydü. Gösterilerde hem yoksul kadınlar hem de orta sınıftan kadınlar yer almıştı.
 
Bugün de İranlı kadınlar, özgürlük ve eşitlik mücadelesinin aktif bir bileşeni. Hareketin nereye nasıl evrileceği henüz belirsiz. Ancak, İranlı kadınlar cesareti ve eylemi ile Latin Amerika'dan Ortadoğu'ya kadın ayaklanmasının önemli bir bileşeni.
 
Füruğ Ferruhzad'ın "Yeniden Merhaba diyeceğim güneşe" şiiri gibi İranlı kadınlar: "Geliyorum, geliyorum, geliyorum/Saçlarımla: Yeraltı kokularının devamı /Gözlerimle: Karanlık tecrübesiyle / Duvarların ötesinden kopardım dallarımla/ Geliyorum, geliyorum, geliyorum."