18 Mart 2024 Pazartesi

Filistinlilerin duygu birliği, somut eylem birliğine dönüşmelidir!

Bu hareket, Filistinlilerin silahlı ve toplumsal direnişinin temelini oluşturan kitlelerin ve halk sınıflarının bilincini yansıtmaktadır.
14 Mayıs'ta Gazze'de yaşanan şey, İsrail işgalini ve 11 yıldır devam eden ablukayı kırmaya yönelik bir ayaklanmadır. ABD, İsrail ve gerici Arap rejimlerinin Filistin halkının ulusal haklarını tasfiye etmeye yönelik doğrudan hamlesini gören Filistinliler davalarına sahip çıkmış, ablukayı kırma sorumluluğunu kendi ellerine alarak kendilerine düşen rolü yeniden oynamışlardır. Ayrıca, uçurtma eylemlerinden taş atmaya kadar, yaratıcı mücadele biçimleri için zengin bir kaynak yaratmış olan gençliğin ve kadınların mücadeleye kitlesel katılımıyla birlikte hem Filistin halkının geniş temsiliyeti sağlanmış hem de 30 yıl önce başlayan ve gelişmeye devam eden büyük intifada dahil olmak üzere bir çok intifadadan çıkarılan derslerle birlikte intifada ruhu geri kazanılmıştır. 
 
Gazze'deki tabloya, yani İsrail askerlerinin Gazze'de silahsız sivilleri gerçek mermilerle vurması ile Filistin'in işgal altındaki başkenti Kudüs'te ABD konsolosluğunun açılış kutlamaları eşzamanlı olarak gerçekleşmiştir. ABD ve Trump'ın bu hamlesi Filistin halkı tarafından haklarına, özellikle de Kudüs'teki haklarına karşı doğrudan bir saldırı olarak görülmüştür. 
 
Bugün, Filistin halkının göğüs gerdiği saldırı üçgeni, geçmişten beri mevcut olan yapının aynısıdır; emperyalizm, siyonizm ve gerici Arap rejimleri. Bu saldırı, Trump, Netanyahu ve Muhammed bin Salman şer ekseninin arasındaki ilişkide kendisini görünür kılmaktadır. İşte, son bir buçuk aydan beri “Geri Dön ve Ablukayı Kır” sloganı altında Gazze halkının önderliğinde gerçekleşen halkın cesaret ve kahramanlık dolu çabaları, bu üçlü yapıya ve böylesi bir bağlama karşı sürmektedir. 
 
‘Grup desteğinin’ çok ötesinde gerçekleşen kitlesel halk katılımı, sürekli kılınan ablukaya ve onun tüm bileşenlerine ve işbirlikçilerine, özellikle de direnişi bölmeye ve silahsızlandırmaya çalışan Ramallah'taki Filistin Yönetimi'nin kirli rolüne karşı, muazzam bir halk öfkesinin ve direniş isteğinin olduğunu açığa çıkarmıştır. Ve halk sınıfları bu öfkeyi gerçek düşmana karşı bir ayaklanma dalgasına çevirmiş, Filistin davasının köklerinde yatan ilkeleri yükseğe çıkarmıştır: “Geri Dönüş ve Kurtuluş”
 
Bu hareket, Filistinlilerin silahlı ve toplumsal direnişinin temelini oluşturan kitlelerin ve halk sınıflarının bilincini yansıtmaktadır. Hatırlarsanız, Filistinlilerin ortaya koyduğu büyük kahramanlık ve ödediği bedeller sonucunda ablukanın sırasıyla 2009, 2012, 2014 yıllarında kaldırılacağı söylenmişti. Ancak yaşanan her saldırı ve savaş sonrasında abluka daha sıkı ve vahşi bir boyut aldı. Her savaşın ertesinde, “Mısır devletinin garantörlüğü” denilen şey boş sözlerden ibaret oldu ve İsrail onların hiçbirini 'onurlandırmadı'. 
 
Bugün dünyaya verdiğimiz mesaj, sözde uluslararası toplumun, özellikle de sömürgeciliğin ve Siyonizmin bölgedeki sorumluları olan ABD ve Batılı emperyalist güçlerin rolünü açığa çıkarmaya yöneliktir. Aynı zamanda, Kudüs mücadelemizi “dinler çekişmesi”, Gazze'de yaşanan katliamı da “çatışma” olarak göstermeye çalışan Batılı resmi ve tüzel anaakım medyanın gerçekleri çarpıtan rolünü de vurgulamak gerekir. Yine aynı Batılı medyaya daha kabul edilebilir gösterilmesi adına, Filistinlilerin uğruna 70 yılı aşkın bir süredir mücadele ettiği veya şimdilerde binlercesinin mermilere karşı göğüs gererek yürüyüşe geçtiği ilkelerinin ve taleplerinin aza indirgenmemesi ve Filistin davasının yanlış bir bakış açısıyla ele alınmaması gerektiğinin altını çizmek istiyoruz. 
 
Bizler, ortada büyük bir bedelin varlığını gördüğümüz kadar, aynı zamanda büyük bir toplumsal dayanışma ve birliğin de var olduğunu görmekteyiz. Gazze'deki halkımız bugünlerde yalnız başına mücadele ediyormuş gibi bir duygu olabilir, ancak yalnız değiller. İster Lübnan'da, Suriye'de, Ürdün'de veya '48 içinde yaşayan Filistinliler için olsun ister sürgündeki diaspora için olsun, bu duygu bugün tüm Filistin halkı açısından genel bir duygudur. Fakat Filistinli halk direnişinin bu yeni dalgası, Filistinlileri resmi birlikteliklerin aldatmacası altında değil, halk düzleminde bir araya getirmektedir. Bu anlamda Filistinlilerin büyük duygu birliği, somut eylem birliğine dönüşmelidir. 
 
Mesela bu hafta, hemen her Filistinli topluluğa yönelik birleşik eylem çağrılarına şahit olduk. Farklı politik akımlara mensup bütün Filistinlilerin katıldığı eylemler gerçekleşti. Dolayısıyla, tüm bu “bölünmüşlük” laflarına karşı görmüş olduk ki, Filistin halkı bölünmüş, birbirinden ayrışmış değildir.  
 
Bugün Gazze'de olanlar aynı zamanda Ramallah'taki Filistinli kapitalist kompradorlara yönelik açık bir eleştiri ve uyarı niteliğindedir. Burada görünen, Filistin'in iç çelişkilerinin özüdür. Filistinlilerin yüzde 99'u, bir yandan yüzde 99 adına söz söylemeye çalışan diğer yandan da kendi dar çıkarları adına onların haklarını satılığa çıkaran, pazarlığa açan yüzde 1'lik kesim ile çelişki halindedir. 
 
Bugün Filistinliler büyük bir meydan okumayla karşı karşıyadır. Bu onların mücadele tarihi için yeni bir şey değildir ve deneyimledikleri bir sürecin parçasıdır. Bu, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'ın yoğunlaştırılmış hegemonik saldırılarıyla birlikte aynı zamanda Arap halkıyla İsrail arasındaki sömürge karşıtı mücadelenin oluşturduğu çatışmanın, Arap halkıyla İran arasındaki bir çatışmaya dönüştürülmesine yönelik bir girişimdir. Trump'ın İran nükleer anlaşmasını iptal etmesi, ABD'nin verdiği sözlerin arkasında durmadığının ve de yönetenlerin çıkarlarına uygun düştüğü bir anda yapılan anlaşmaların keyifle yırtılıp atıldığının bir göstergesidir. Trump sadece İran halkının geleceğini değil, aynı zamanda Avrupa ve ABD halklarını (sermaye çıkarlarını değil) da tehdit etmektedir.  
 
Bu anlamda ve bu gerçekliklerden dolayı, halk katılımını içeren bir birleşik ulusal stratejiyle birlikte, özellikle de silahlı direnişi içeren birleşik ulusal direniş cephesini yaratmak bugün için kesinlikle elzem bir yerde durmaktadır. Filistin halkının kurtuluş mücadelesine özgür bir biçimde katılımı hem bir haktır hem de bir görevdir. Bugün bütün Filistinliler kendilerine düşen sorumluluğu üstlenmelilerdir ve bu her şeyden önce kendi davalarını Filistin halkı adına anlaşma imzalama peşinde koşanlardan geri almaları anlamına gelmektedir. Bunu sağlamanın yolu, Filistinlilerin olduğu kadar Arap ve enternasyonal katılımın ve işbirliğinin geniş ölçekte gerçekleşmesini sağlayacak alanlar açılmasından geçmektedir. 
 
*FHKC uluslararası sözcülerinden Halid Barakat'ın Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin İngilizce internet sitesinde yayınlanan yazıyı Ivana Benario ETHA için çevirdi.