19 Eylül 2025 Cuma

Faşist şefin taht oyunları

O halde egemenlerin iktidar savaşının halklar bakımından tek kazanımı, birbirlerinin kirli yüzlerini deşifre etmeleri ve zayıflatmalarıdır. Kürt halkı, Kürdistan proletaryası ve Kürt kadınları, bunlara öncülük eden devrimci-demokratik, sosyalist yurtsever güçlerle; Türkiye işçi sınıfı, demokratik kadın hareketi, demokratik Alevi hareketi, tutarlı antifaşistlikte, demokratlıkta ve sosyal demokratlıkta ısrar edenler arasında gelişecek bir ittifakla antifaşist bir cephe kurulabilir. Bu faşist şefin taht oyunlarını boşa düşürecek en temel hamledir.

Lenin'in belirlemesiyle; politikada iktidar sorunu, ittifaklar sorunudur. Tarih boyunca bu tespitin gücünü doğru okuyanlar, geniş bir manevra sahasına ve amaçlarını uygulama yeteneğine sahip olagelmiştir. İttifakların açığa çıktığı koşullar onların ömrünü ve kaderini belirler. İttifaklar aynı zamanda belli ilkelere ve çıkarlara dayanır. Burjuvazinin ittifaklar politikasındaki temel prensibi "amaca ulaşmak için her yol mubahtır" şeklinde ifade edilebilir.

Faşist şef Erdoğan ve AKP'si iktidar yolculuğu boyunca çeşitli ittifaklarla yürüdü. Fethullah Gülen'in daha sonra FETÖ olarak adlandırılan hareketi, başlangıçta temel ittifak, kadro yatağıydı. Gülen'in kendisi ABD menşeli, "Komünizmle Mücadele Derneği" kurucusuydu. Uzun yıllar boyunca kadro yetiştirmiş ve devlet içerisine yerleştirmişti. Ancak Erdoğan'ın iktidara gelmesiyle bu süreç daha reaktif bir hal aldı. Başta asker ve polis olmak üzere devlet bürokrasisi adeta reorganizasyondan geçti. Bu yeni devlet yapılanması, zamanı geldiğinde kemalist devlet yapılanmasının tasfiyesinde kullanıldı. Balyoz ve Ergenekon davalarına eşlik eden irili ufaklı onlarca dava ve çeşitli suikastlar bu süreci şekillendirdi. Fethullahçı kadrolar, Kürdistan'daki sömürgeci savaşın da temel kuvvetleri olarak uzun bir süre rol oynadı. Fethullah Gülen örgütü-Erdoğan ittifakının bittiği ya da bunun açığa çıktığı olaylar dizisi; bazı Fethullahçı kadrolarının üst düzey bürokrasiden düşürülmesi, buna karşın Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılması, peşi sıra yargı sisteminde değişiklik yapılması oldu. Bunları müteakiben, dershaneleri kapatma hamlesi, Fethullah Gülen örgütüne vurulmuş en stratejik darbelerdendi. Zira örgütün temel kadro yatağı ve çalışması, dershaneler ve bunlarla ilişkili kurumlardı. Bunun ardından, örgüt elindeki kadro gücüne güvenerek Erdoğan'a karşı bir stratejik hamleye girişti; 17-25 Aralık operasyonu. Bu sansasyonel hamle, Fethullah Gülen örgütünün tasfiyesi sürecini hızlandırdı. Ancak henüz taraflar, ana darbe eksenine oturmamıştı. Çünkü Kürdistan'da bir savaş vardı ve bu savaşın gidişatı ikisi bakımından da kader tayin ediciydi. Özyönetim direnişine karşı savaşta rol alan Fethullahçılar, Bakurê Kürdistan'ın yeniden işgalini tamamladıktan kısa bir süre sonra hedefine Erdoğan'ı aldı. Farklı yapılardaki kadrolarla ittifak kurduğunu zanneden örgüt, Erdoğan-MİT'in tuzağına düştü. 15 Temmuz darbe tiyatrosu bu şekilde sahnelendi. Bu, Erdoğan'a yeni ittifaklarını gün yüzüne çıkarma fırsatı sundu.

Ergenekonculardan Bahçeli'ye, Balyozculardan Perinçek'e varıncaya değin, çeşitli cemaatlerle de desteklenmiş kurucu terör ittifakı, Erdoğan'ın iktidarı yeniden kuran faşist politikalarına hizmet ederek bugüne kadar geldi. Bu süreçlerin tamamında kurulan ittifaklar, iç iktidar mücadelesi ekseninde gibi görülse de temelde Kürdistan devriminin yükselişine karşıydı. Bakur kadar Rojava ve Başûr'dan da korkan faşist Türk devlet aklı, içeride ve dışarıda Kürdistan devrimine karşı birleşmişti. Bu, ucu defalarca kendisine dokunmasına rağmen CHP'nin bu iktidar-ittifak savaşında, dolaylı veya doğrudan Erdoğan'ın yanında durmasından, koltuk değneği misyonu üstlenmesinden de anlaşılır. Bu ittifaktaki kemalist-ulusalcıların temel partisi, elbetteki CHP idi. Ve CHP bütün bu süreç boyunca, emekçilerin, ezilenlerin faşist şeflik rejimine karşı öfkesini söndürmeye çalışan, devrim ateşine karşı itfaiyeci rolü oynayan pozisyonda durdu. Bu, "kurucu parti" olması dolayısıyla, bir de orta burjuvazinin temsilcisi olmasından dolayı doğal olarak böyleydi.

Son on yıllık savaş sürecine damgasını vuran bu ittifaklaşmalar; gerek iç çekişmelerden, gerek Kürdistan devriminin Rojava'daki yükselişinden, gerekse faşist devlet kuşatmasının devlet-halk çelişkisini sürekli olarak harlamasından dolayı yeni bir eşiğe vardı. Bu eşiğin bir yanı, halkın Erdoğan faşizmi şahsındaki hoşnutsuzluğunun kanalize olacak bir yatak aramasıyken, diğer yanı CHP'nin içinde bulunduğu liderlik kriziydi. Bu ikisinin çakıştığı yerde, Erdoğan'ın Cumhur İttifakı'nın hezeyanı başladı. Erdoğan, İstanbul'da yenildi. Erdoğan'ın koltuk değneği Kılıçdaroğlu, partisinin kongresinde yenilgilerine bir yenisini ekledi. Ki bu Erdoğan'ın şefliğinin koltuk değneğini kaybetmesi demekti. Erdoğan'ın yenilgisinin süreklilik kazanmaya başlaması; bunun anketlere ve halkın, gençliğin, kadınların dizginlenemeyen öfkesiyle sokaklara yansıması Erdoğan'ı yeni hamleler yapmaya itti. Faşist Türk burjuva devletinin yani faşist şefin bekası, hem Kürt ulusal hareketinin dolaylı ve doğrudan desteklediği CHP'nin yükselişiyle, hem de Rojava devriminin yeni bir eşiğe varmış olması ve (gelmekte olan 3. emperyalist paylaşım savaşına bağlı olarak) değişen Ortadoğu dengeleriyle tehlikeye girdi.

Erdoğan, tıpkı 2010'lu yıllarda Fethullah Gülen örgütüyle giriştiği iktidar mücadelesinde yaptığı gibi Kürt ulusal hareketiyle İmralı üzerinden konjonktürel tarafsızlaştırma hamlesi gerçekleştirdi. Bahsi geçen ve "müzakere süreci" olarak tanımladığımız dönemde Erdoğan ittifak dansında eş değiştirdi; dış politikasında çeşitli adımların altyapısını hazırladı. Buna karşın Kürt ulusal hareketi, hem Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da legal imkanlarını genişletme hamleleri geliştirdi hem özyönetim sürecine hazırlandı hem de en önemlisi Rojava devriminin örgütlenmesini sağladı. Bu konjonktürel durum, doğal olarak o zaman bir "ittifak" tanımlamasına kavuşmadı. Günümüzde ise tarafların kullandığı "bin yıllık Kürt-Türk ittifakı" söylemi, konjonktürün tüm taraflara köklü dayatmasının ürünüdür. Her iki taraf da rahatsız olduğu bu "ittifak" söylemini kullanmak durumundadır. Erdoğan'ı bu pozisyona getiren şartları yukarıda sıralamıştık. Kürt ulusal hareketini bu konjonktürel adıma zorlayan ise hem Erdoğan'ı masaya getiren şeylerin yansıması; Ortadoğu'nun değişen dengeleri, Rojava devriminin geldiği kader anıydı. Hem de bundan farklı olarak, 10 yıllık savaş sonucunda gerilla hareketinin Bakur özelinde toplumsal maddi zemininden kopmaya başlaması ve bununla birlikte emperyalistlerin tam uzlaşı halinde direniş ocaklarına karşı başlatmış olduğu imha saldırıları süreciydi.

Taraflar "süreç hatırına" ne kadar tolerans gösterir, yan yana gelmeden ilan edilmeye çalışılmış "kardeşlik" ne kadar sürer bilinmez. Ancak kesin olan şu ki, faşist şef bu süreci taktiksel bir süreç düzeyinden de geride, konjonktürel bir süreç olarak ele alıyor. İktidarını korumak adına bir hamle olarak süreci kullanıyor ve Kürdistan devriminin silahlı direnişçi, devrimci pratiğini tasfiyeyi hedefliyor. İktidarını tehlikeye atan CHP başta olmak üzere herkese karşı yeni bir taht oyunu kuruyor. Kürt ulusal hareketini Gezi sürecinden daha da aktif biçimde toplumsal hareketlerden yalıtma, tarafsızlaştırma manevrasını kullanıyor. Yani, faşizm klasik yöntemini icra ediyor; yalnızlaştır, ötekileştir, ez!

HDP'nin 7 Haziran zaferi ve bu zaferi hazırlayan sürece damgasını vuran Rojava devrimi, Erdoğan'ın iktidarını ilk olarak tehlikeye attığında olanları hatırlamak gerekir. Patlayan bombalar, dalga dalga çoğalan katliamcı işgal saldırıları, darbeler, yüz binleri bulan tutuklama ve gözaltılar, sürgünler, ihraçlar... Ve her şeyiyle 10 yılını geride bıraktığımız savaş! Ve o süreçte oluşan boşlukta, şovenizmde açılan yarıkla kazanılmış olan ayaklanma-serhildan deneyimleri. Halkların yan yana geldiği birleşik devrim fikrinin ete kemiğe büründüğü Kobanê'yi inşa kampanyası. Bunlar göz önünde bulundurulursa, CHP'nin daha yürüyecek çok yolu olduğu görülür. Burada tek sorun bu da değildir. CHP, her şeyiyle bir düzen partisi, burjuvazinin temsilcisidir. Parti yapısının kendisi, elindeki dinamikleri geniş devrimci, demokratik kesimlerle yan yana geliş temelinde bir antifaşist cepheye de yönlendiremez. Buradan Kürt ulusal hareketini bir ittifaka zorlayamaz. Çünkü Esad'dan da biliyoruz ki sömürgeciler; iktidarı kaybetmeyi sömürgelerinden vazgeçmeye tercih ediyor. Bir başka deyişle Kürdistan CHP'nin de kırmızı çizgisidir.

O halde egemenlerin iktidar savaşının halklar bakımından tek kazanımı, birbirlerinin kirli yüzlerini deşifre etmeleri ve zayıflatmalarıdır. Kürt halkı, Kürdistan proletaryası ve Kürt kadınları, bunlara öncülük eden devrimci, demokratik, sosyalist yurtsever güçlerle; Türkiye işçi sınıfı, demokratik kadın hareketi, demokratik Alevi hareketi, tutarlı antifaşistlikte, demokratlıkta ve sosyal demokratlıkta ısrar edenler arasında gelişecek bir ittifakla antifaşist bir cephe kurulabilir. Bu faşist şefin taht oyunlarını boşa düşürecek en temel hamledir. Ve yönü Türkiye-Kürdistan birleşik devrimine yönelmediği sürece bu, mümkün değildir.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 19 Eylül tarihli 236. sayısında yayımlanan başyazısı.