7 Mayıs 2024 Salı

Faşist hegemonyanın aracı sarı sendikacılık ve devrimci misyonumuz

Çürüyen düzenin mafyalaşan işbirlikçi, faşist sendikacılığının sınıf hareketinin gelişiminin önündeki en büyük gerici duvar olduğu açıktır. İşçi hareketinin her ileri gelişim momentinde sarı sendikacılık bir bariyer olarak yeniden ve yeniden işçi eylemlerinin ve hareketinin karşısına dikilecektir. İşçi sınıfı hareketinin antifaşist ve devrimci bölükleri bu duvarı yıkmaksızın faşizmin ideo-politik hegemonyasını ve örgütlülüğünü etkisizleştiremez ve mücadelede ilerleyemez.

Faşist şeflik rejimlerinin en karakteristik özelliklerinden biri kendi siyasal varlık suretinden bir toplum yaratma amacı ve çabalarıdır. Yekpare bir toplum yaratmak ve yönetmek tüm faşist diktatörlerin anonim ütopyasıdır. Yirminci yüzyıl klasik faşizminin iki örneği olan Nazizm ve İtalyan faşizminin tüm "toplumu" faşistleştirmek için her türlü politik araç ve yöntemi kullandıklarını biliyoruz. Kemalist burjuvazinin de "sınıfsız kaynaşmış kütle" mottosuyla aynı faşist homojen ulus-devlet ve toplum yaratma yolunda yürüdüğü inkara gelmez tarihsel bir gerçekliktir. Bugün ise işbirlikçi Türk burjuva devletinin dümenini tutan politik islamcı faşist şeflik rejimi din, şovenizm ve kutsal aile sacayakları üzerinden gelişen bir faşistleştirme konsepti uyguluyor.

Faşizm homojen toplum yaratmak için öncelikle toplumsal sınıfları, özellikle işçi sınıfı ve ezilenleri faşist programa ve ideolojiye kazanmayı hedefler. Kazanamayacağı kitleleri ise zor ve tahakküm araçlarıyla biat etmeye zorlar. Faşist homojenleştirme esasen kurucu zor ve şiddet içerilmiş bir ideo-politik hegemonya politikasıyla at başı yürür. Homojenleştirme bir bölme, parçalama, ayrıştırma ve kitleleri dinsel, şoven, ataerkil bir siyasal ergime potasında yeniden kaynaştırma işlemi ve süreci olarak gerçekleşir.

Kitleleri faşistleştirme süreci aynı zamanda ve dosdoğru bir siyasal hegemonya inşa süreci olarak somutluk kazanır. Faşist hegemonyanın zor ve biat-rızaya dayalı siyaset mekaniği, siyasal bakımdan saflaştırıcı ve toplumsal açıdan kutuplaştırıcı bir stratejinin realize edilmesine dayanır. "Ya bizden yanasın ya düşmansın" açık saflaştırması tarihsel olduğu kadar güncel verili siyasetin de giderek öne çıkan ve başatlık eğilimi gösteren olgusudur.

Faşist şef Erdoğan'dan Trump, Modi, Orban vd. yeni kuşak faşist diktatörlere kadar hepsi birbirine benzer ve neredeyse aynı faşist terkibe ve temalara dayalı bir hegemonya stratejisi yürütüyor. Faşizmi toplumsallaştırmanın ana güzergahı olarak klasik faşizmin pek çok aracı ve yöntemi yeniden devreye sokuluyor. Toplumu muhalefetsizleştirmek ve ezilenleri siyasal olarak seçeneksizleştirmek, devrimci-komünist program, seçenek ve örgütlenmeleri ortadan kaldırmak faşist şeflik sistemlerinin varoluşsal özelliği, antikomünizm ise tüm faşist hareketlerin temel varlık gerekçesidir.

Gezi ayaklanmasından bu yana faşist şef ve saray rejimi kitle hareketinin gelişiminden ölümüne korkuyor. Ezilen ve sömürülen sınıfların devrimci isyanıyla tahtından alaşağı olacağı korkusu ile faşist rejim sürekli bir biçimde gelişen tüm kitle hareketlerine olağanüstü hal yöntemleriyle saldırıyor. Fiili sıkıyönetim tedbirleriyle yöneten faşist saray rejimi yine de istediği siyasal-kültürel ve toplumsal hegemonya düzeyine erişemiyor. Bu gerçek durumu değiştirmek için her alanda sürekli yeni hegemonya ataklarına başvuruyor.

Bugün politik islamcı faşist şeflik rejimi elde ettiği iktidar gücünü toplumsal-kültürel hegemonyaya dönüştürmek için her yolu ve enstrümanı kullanıyor. Bu bağlamda ikili bir politika yürütüyor. Faşist hegemonyayı tahkim etmek için kendisine karşı çıkan dernekleri, meslek örgütlerini, sendikaları ve odaları sistematik biçimde hedef alıyor. "Bizden olan" ve "bize karşı olanlar" ayrımıyla, faşizme karşı olan ya da diktatöre biat etmeyen tüm kesimleri iç düşman ve hain kategorisine yerleştiriyor. Spesifik özel savaş saldırılarıyla kitle örgütlülükleri işlevsizleştirilmeye çalışılıyor. Daha yakın tarihte barolara uygulanan politika tam olarak bu faşist hegemonya inşasını örnekliyor. Tehdit, baskı ve zorla sindirip teslim alamadığını bölüp parçalıyor. Muhalefet odaklarını ve örgütlerini dağıtıyor. Henüz bölüp parçalama imkanı bulamadığı sendika ve meslek örgütlerini ise etkisizleştirme ve iradesizleştirmeye çalışıyor. Türk Tabipleri Birliği örneğinde olduğu gibi kayyum atıyor, kolunu kanadını kırarak toplumsal muhalefetin örgütleri olmaktan çıkararak, faşist iktidar için dikensiz gül bahçesi yaratmak istiyor.

Faşist şeflik rejimi hegemonya stratejisinde toplumsal sınıfları sarıp sarmalayacak faşist birlikleri büyütmeye, yenilerini kurmaya, halk desteğini genişletmeye çalışıyor. İşçi konfederasyonlarının en büyüklerini kendi denetiminde tutuyor. İşçi sınıfının verili örgütlerini çok yönlü baskı, zor ve rüşvetlerle, dinci ve şoven düşüncelerle gerici-faşist kooperatif örgütlerine dönüştürme pratiği izliyor. Politik islamcı tarikatların, vakıfların, cemaatlerin, derneklerin ve diğer faşist örgütlenmelerin büyümesinin tüm koşullarını sağlıyor ve bizzat örgütlüyor.

Politik islamcı faşist şeflik rejimi gelişen ve diktatörlüğe muhalefet oluşturan tüm kitle hareketlerinin iki biçimde baskı altına alarak yıldırma, sindirme ve zorla yönetme yolundan yürüyor. Devletin faşist polis ve jandarma gücünü kitle eylemlerine saldırtıyor. Fiilen ve yasal olarak kitle hareketinin gelişimini sistematik biçimde engellemeye çalışıyor. Propaganda ve ajitasyonu, eylem ve örgütlenme özgürlüğünü fiili yasaklarla engelleyen diktatörlük, bununla da yetinmiyor. Kendi denetimindeki faşist ve gerici sendikaları kitle örgütlerini paramiliter güç gibi kullanıyor. Son yıllarda kadın hareketinin ve LGBTİ+ hareketinin baskılanması, sindirilmesi ve geri itilmesi için faşist dalgakıran eylemleri doğrudan saray rejimi tarafından organize edildi. Bu faşist kitle örgütleri öncülüğünde kadın hareketine düşmanlık ve LGBTİ+'lara nefrete dayalı kampanyalar yoğunlaştırıldı. Faşist hegemonya alanı genişletildi. Kitle hareketini pasifize etmek için faşist kitle örgütlerinin kullanma stratejisi yeni alanlara doğru yaygınlaştırılıp boyutlandırıldı.

Özak Tekstil işçilerinin direnişinin hükümet yanlısı politik islamcı Hak-İş konfederasyonuna bağlı sarı sendika Öz İplik-İş çetelerinin fiziki saldırılarıyla sindirilmeye çalışılması, faşist hegemonya faaliyetinin şiddete dayalı yeni bir örneğidir. İşçi hareketinin en sıradan haklı eylemleri bile mafyalaşan işbirlikçi sendikacılık tarafından hedef alınıyor.

İşçi sınıfının sermayeye ve faşist rejimin ücret politikalarına karşı mücadelesi son iki yıllık dönemde parçalı ama yaygınca gelişti. Öncü işçi eylemleriyle canlanan ama bir işçi hareketine dönüşemeyen ve çeşitli direniş biçimleriyle varlığını sürdüren işçi sınıfı mücadelesi faşist saray rejimi tarafından saldırılara uğradı. Faşist şef tüm yönetme araçlarıyla işçi eylemlerinin bir işçi hareketine sıçramasını önledi. Saray rejiminin denetimindeki Hak-İş, Türk-İş, Memur-Sen ve diğer gerici-faşist işçi ve kamu emekçisi konfederasyon ve sendikaları marifetiyle işçi hareketini kontrolde tuttu. İşçi sınıfının yaşam koşullarının giderek kötüleştiği, işçi bölüklerinin değişik grev, işgal ve direnişlerle sesini yükselttiği bir süreçte faşist rejim bir kez daha ön alıyor ve işçi hareketini daha baştan kontra-mafya yöntemleriyle boğmaya girişiyor. Kapitalist düzenin mafyalaşan sendikalarını işçi hareketinin gelişen öncü bölüklerine ve eylemlerine karşı dalgakıran rolüyle yatay politik sınıf savaşımına sürüyor.

Çürüyen düzenin mafyalaşan işbirlikçi, faşist sendikacılığının sınıf hareketinin gelişiminin önündeki en büyük gerici duvar olduğu açıktır. İşçi hareketinin her ileri gelişim momentinde sarı sendikacılık bir bariyer olarak yeniden ve yeniden işçi eylemlerinin ve hareketinin karşısına dikilecektir. İşçi sınıfı hareketinin antifaşist ve devrimci bölükleri bu duvarı yıkmaksızın faşizmin ideo-politik hegemonyasını ve örgütlülüklerini etkisizleştiremez ve mücadelede ilerleyemez. Bu bakımdan işçi sınıfı içerisindeki antifaşist mücadele güçleri işbirlikçi sarı sendikacılığı ve faşist sendikaları açıktan hedefleyen bir karşı mücadele stratejisi kurmak zorundadır. Faşist sendikaların hegemonyasının kırılması yaşamsal ve öncelikli konudur.

Devrimci öncü misyon ve sınıf sendikacılığı mücadelesi yürüten tüm güçler için mafyalaşan devletin haydutlaşan sarı sendikacılığına karşı mücadele ihmal edilemez ve üzerinden atlanamaz bir güncel görevdir. Emekçi sol hareketimiz sarı sendikacılığın haydutlaşan ve faşist saray rejiminin saldırı gücü olarak gelişen pratiklerine karşı antifaşist mücadele misyonuyla hareket etmeli ve sorumluluk almalıdır. Faşist saray rejiminin denetiminde kitle kontrol araçlarına dönüşen sarı sendikacılığı teşhir, yalıtma ve etkisizleştirme pratiği muhakkak geliştirilmeli ve süreklilileştirilmelidir. İlerici konfederasyonlar faşist-gerici konfederasyonlar blokuna karşı antifaşist birleşik mücadelede cepheleşmelidir.

Devrimci sosyalistlerin işçi sınıfı hareketi içindeki bölükleri ve örgütlenmeleri işçi sınıfının güncel antifaşist sorunlarına ve ihtiyaçlarına özel olarak odaklanmalıdır. Politik islamcı faşist saray rejimine karşı politik mücadeleye bağlı olarak konumlanan devrimci sosyalist işçiler, sınıf içinde antifaşist güçlerin özsavunmasını örgütleme, grev kırıcılarına, işgallere saldıranlara, mafyacı haydutlara, sarı sendika çetelerine saldırılarına eylemli cevap vermekle yükümlüdür. Devrimci sosyalistler verili saldırıları ve faşist ablukayı ancak antifaşist mücadelenin temel araç ve örgütlenmelerinden olan özsavunma biçimlerini, işçi milisleşmesini de içerecek bir mücadele yoluyla yarabilir.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 22 Aralık tarihli 147. sayı başyazısı.