24 Nisan 2024 Çarşamba

Efe Dağlı yazdı | Ham hayal ve hakikat

Önemli hatalardan biri Kürt siyasal hareketine yönelen pratik tutumun onlarla sınırlı kalacağı beklentisidir. Hiçbir zaman, bir siyasal-toplumsal hareketi, uygulanan şiddetin boyutu ne olursa olsun salt onunla ortadan kaldırmak mümkün değil. Hatta bu yönelim muhatabını güçlendirebilir ve birçok örnekte öyle de olmuştur.

İktidar bloğu çok kısa süreli bir belirsizlik ardından, 2023 seçim stratejisini, ağır psikolojik taarruz ile tahkim edilmek üzere özel harp stratejisi olarak kurdu. Son derece sert, 'hukuk devleti' olmayı bir kenara bırakalım halihazırdaki 'kanun devleti' uygulamalarının da askıya alındığı bir döneme girdik.

'Belirsizlik', anlık bir sendelemeydi. Şuna dayanıyordu: Kürt oylarını almadan seçimi kazanamayız. Son 5-6 yılda MHP'leştik. Kürtler bizden uzaklaştı. Tümü seçimlerden sonra uygulanmak üzere türlü vaatlerle Kürt nüfusu kazanalım.

Pragmatizm AKP'nin belkemiğidir ve bunu söylemek AKP'nin belkemiksiz olduğunu da tespit etmek oluyor. Dolayısıyla bu planın getirip götürecekleri hesaplandı. Bu saatten sonra Kürt nüfusun AKP'ye yönelmeyeceği anlaşılınca, yürürlükteki strateji benimsendi.

Bu zaman aralığında AKP af vaat etti, MHP adli suçları dışta tutacak bir infaz yasası hazırlığını dolaşıma soktu. Eşit vatandaşlık gibi kulağa hoş gelen laflar edildi. Ancak bunların hiçbiri heyecan yaratmadı. Çok yürünmüş, çoktan tüketilmiş bir yoldu çünkü. Kürt siyasal hareketi, onun etkileşim sahasındaki muhataplar ve nüfus somut uygulama istedi. Vaatle, kap-kaç usulü siyasetle bir kişiyi dahi inandırması mümkün değildi.

Özel harp stratejisine gerilemek bu bakımdan havlu atmaktır. O durumda bütün hedef devlet islamcılığıyla faşist milliyetçiliğin mobilize edilmesi yoluyla geleneksel sağ partilerin hareket alanını daraltmak, kıpırdayamaz hale getirmek ve onları silkeleyerek oy imkanlığını minimalize etmekti.

Daha somut ifadesi şu: CHP ve HDP'nin etki sahası dışında kalan bütün nüfusu iktidar bloğuna çekmek ve çağırmaktır. Bunu da onların kulaklarına-kalplerine-korkularına seslenerek yapmak mümkündür. İnsanlık dışı bulunabilir ancak kendileri bakımından en pragmatik yol buydu. Onlar da hakkını vererek buna koyuldu.

Yürürlükteki oyun planında CHP ve HDP birkaç gündeme doğru geriletilecek ve durmaksızın savunma yapmaları, kendilerini "temize çıkarmaları" istenecek ve pek tabii "terör" üst başlığıyla sıkıştırılacaktır. Şimdiden buna başlandı.

Tabloyu tamamlayan görüntü sol-sosyalist hareketlerle HDP'nin arasının açılması, genel anlamda şovenizm yoluyla emekçi solun tepki sol tutumlara sürüklenmesi olacaktır.

Emekçi sol-Kürt hareketi ayrışmasının uzaklaşması zannedilenden daha önemlidir. Unutmayalım ki bütün darlığına, yer yer toplumdan kopukluğuna, daraldıkça toplumsal kültürden uzaklaşmak politik hareket olmaktan çok marjinal propaganda grupları refleksi üreten eğilimlerin uç vermesine karşın sol ideolojik-kültürel hegemonya ve meşruiyet sağlayıcı bir katalizör olma işlerini sürdürmektedir.

Böyle bir atmosferde bilhassa HDP'den uzak duran sol-sosyalist çevrelerin ne dediklerine daha fazla kulak verilmesi, görünürlük imkanlarının artırılması AKP-MHP bloğunun olağan davranış çizgisine dahildir. Onları sevdiklerinden değil. Aslına bakılırsa Mao'nun "baş düşman" analizine uygun davranan ve baş düşman sayılan Kürt siyasal hareketinin etrafını boşaltmaya çalışan iktidar bloğunun operasyonu uygulanıyor.

Alternatif şu mudur: Kürt siyasal hareketini koşulsuz, eleştirel mesafeyi kenara bırakan bir biçimde savunmak. Hayır! Böyle bir tutumun pratik-politik bir katkısı da mümkün değil. Öncelikli yaklaşım Kürt siyasal hareketinin tarihsel ve güncel bağlamı içinde meşru olduğunu ikircimsiz söylemeye cesaret etmektir. Şayet yapılamazsa "Biz onlardan değiliz" gibi son derece problemli, asgari sosyalist konumu dahi terk etmekle sonuçlanması kaçınılmaz eğik düzlemde yuvarlanmak bir kader olacaktır.

Ne yazık ki özellikle zora dayalı biçimler öne çıktığında emekçi solun önemli bir bölümünde, bazen oldukça ham ifadelerle özgürlük hareketine tavır alma eğilimi güçlüdür. Bu mücadele biçimine ilkesel olarak karşı çıkmak meşruiyet alanına dahildir. Kimi sol gruplar varoluşlarını bunun üzerine bina etmiştir. Muhatapları da bunu bilerek onlarla iletişimdedir. Sorun bu ilkesel duruşun, adına faşizan, faşist, despot, otoriter despotluk, Bonapartizm, burjuva gericilik ya da her nasıl ifade ediyorlarsa egemenlerin zoruna aynı cesaretle gösterilememesindedir.

İktidar bloğunun bir bölümü en kaba saba-galiz ifadelerle önlerini açmaya çalışıyor. Paramiliterleşme ile eski komando kamplarını akla getiren bu dilin pratik karşılığı ve somut hazırlıkları bulunduğu kesindir. İnkar da etmiyorlar. Bundan sonra daha açık biçimde ifade etmeleri de mümkün.

Bloğun diğer bölümünde, yer yer akademik söylem görümünde ancak gelişigüzel kullanılarak bağlamından koparılan bir yaklaşım geliştiriliyor: Özgürlük hareketinin insan kazanan, milyonlara ulaşacak mobilize eden ideolojik-kültürel-felsefi bütününü "yapı bozumuna uğratmak."

Burada 'dert' altını boşaltmak, anlamsızlaştırmak ve bunu ilkel bir 'hayat güzeldir' ajitasyonuyla boca etmek. Her şey güzel, keyfinize bakın ya da o ayardaki yavanlıklar... Entelektüel fukaralıkla kurşun asker düzlüğü iç içe geçtiğinde, bir stratejinin olacağı varsa bile olması mümkün değil. Nitekim blok içindeki diğer eğilim 'ez çöz' diline döndü bile.

Önemli hatalardan biri Kürt siyasal hareketine yönelen pratik tutumun onlarla sınırlı kalacağı beklentisidir. Hiçbir zaman, bir siyasal-toplumsal hareketi, uygulanan şiddetin boyutu ne olursa olsun salt onunla ortadan kaldırmak mümkün değil. Hatta bu yönelim muhatabını güçlendirebilir ve birçok örnekte öyle de olmuştur.

Hareketin üzerinden bütün emekçi sola, oradan topluma gözdağı veriliyor. Cumhuriyet tarihinde bu bir davranış çizgisidir. Görüleceği gibi emekçi solda, bu uyarıyı dikkate almayan, türlü mücadele sahalarında özgürlük hareketiyle yoldaşlık hukuku geliştirenler ölümcül biçimlere varan şiddetle karşılaşmaktadır.

Ancak tam da bu durum, Kürdistan gerçekliğini, oradaki tarihsel-güncel durumu ve özgürlük arayışlarını meşrulaştırıcı bir kanal açmaktadır. Marksist, sosyalist, devrimcilerce dışlanmayan, tepeden bakılmayanı eşitlik hukuku temelinde yoldaşlık hukuku geliştirilen özgürlük hareketini tam tecride tabi tutmak olası değil.

Elbette kıymetli olmakla birlikte yetersiz. Hem de oldukça yetersiz. Çünkü siyasal-toplumsal özgürlük idealine hasredilen mücadelenin amacı olabilecek en geniş nüfusa ulaşmak, milyonları, on milyonları kazanmak, o etkileşim sahasında toplumdan öğrenerek değişmek ve elbette siyasal özgürlük devrimini zafere ulaştırmaktır. Bu da daha geniş bir alanda hareket etmeyi, buna uygun enstrümanları değerlendirmeyi gerekli kılar. Emek eksenini, halihazırdaki özgürlük mücadelesiyle iç içe geçirmek en verimli yoldur.

İç içe geçirmek siyasal asimilasyona uğratmak değildir. Özgürlük kanallarının tümünü sonuna dek görünür kılmak gerekir. Sözgelimi İran'daki son isyan dalgasında cins ve toplum düzlemindeki özgürlük arayışı ile Kürt devrim dinamiğinin bir arada olması, bu dinamiklerden birini, tercihen de Kürt olanını yok sayma ayıbına düşmeden olayları değerlendirme cesaretini göstermeyi gerekli kılar.

Türkiye siyasetinde büyük bir sıkışma var. Bu bir biçimde patlayacak. Siyasal özgürlük devrimine varacak mücadeleye kanalize olanı haricinde bütün patlamalar yatay-içe dönük-toplumu bozan/boğan bir yapıda olacaktır. An itibariyle böyle bir yatay saflaşma-ayrışmanın içindeyiz. Toplumsal bozulma/tahribat böylesi adımların sonuçlarındandır.

Egemenlerin alaşağı edilmesi toplumun, merkezinde ezilenlerin tarihi ve kültürüyle etkileşimde bulunan devrimci-demokratik değerler etrafında yeniden kurulması anlamını da taşıyor. Bütün egemenlere karşı bütün ezilenlerin dişe diş dövüşünden karnaval renkliliğine varan en zengin biçimlerde dayanışması. Bize gereken budur ve sağlanacaktır.