25 Nisan 2024 Perşembe

Deniz Boran yazdı: 8 Mayıs'ın Çağrısı: Bir daha yenmeye hazırlık

Düşünsel olduğu kadar özsavunmayı da içerecek şekilde faşizme karşı mücadelenin hazırlıklarına binlerce elle sarılmaktır Kızıl Ordu ve partizan savaşçılarını anmak. İster emperyalist ülkelerde, isterse de mali ekonomik sömürgelerde 8 Mayıs'ın çağrısı nettir: Bir kez yendik, bir daha yeneriz. Yenmeye hazırlık!

Kapitalist dünya, tekelci kapitalizm ve dünya devrimi çağında ölüm döşeğindeyken, Ekim 1917 Rusya'da Sovyetler Birliği'ni doğurmuştu ve yeni bir dünya odağı yükseliyordu. Eski dünya, yeni dünyanın doğumunu önlemek için canavarları tarih sahnesine çağırıyordu.

Faşizm, önce İtalya'da, sonra Almanya'da iktidarlaştı. Hitler-Mussolini faşist diktatörlükleri, baştan "Yahudi Bolşevizmi" ideolojik kurgusuyla Sovyetler Birliği ve komünizm düşmanlığıyla varoluşunu koşulladı. İçeride komünist ve işçi hareketini ezerek, dışarıda da "nihai" savaşı hazırlayarak yükseldi.

1939'da Almanya-İtalya'nın saldırılarıyla savaş başladı. Burjuva demokratik veya faşist fark etmez, emperyalistler için işgalci bir paylaşım savaşı olan II. Dünya Savaşı, Sovyetler Birliği ve komünistler için ise bir 'anavatanı savunma savaşı'ydı.

8 MAYIS 1945
8 Mayıs 1945, başta Avrupa gelmek üzere, ama esasında bütün dünya bakımından tarihsel bir momenttir. Zira, 8 Mayıs'ı 9 Mayıs'a bağlayan gece, Hitler Ordusu Kızıl Ordu'nun karşısında "yenilgiyi" kabul etmek zorunda kalmış, "teslimiyet anlaşması" imzalamıştır.

9 Mayıs'ta Kızıl Ordu'nun Başkomutanı Josef Stalin, Zafer konuşmasını Kızıl Meydan'da yapar: "Almanya’ya karşı büyük zafer günümüz geldi. Kızıl Ordu’ya ve müttefiklerimizin kuvvetlerine diz çöktürmeye çalışan faşist Almanya, mağlup olduğunun farkına vardı ve koşulsuz teslim olduğunu ilan etti."

Zafer, "Bin yıllık imparatorluk" hedefiyle yola çıkan Hitler şefliğindeki faşist rejimin on üçüncü yılında kazanıldı. Dostu Mussolini devrimciler tarafından baş aşağı asıldı. Hitler ise aynı sona uğramamak için intihar yolunu seçti. Onun ölümü bekçisi tarafından "Führer yanıyor" bağırtıları ile duyuruldu.

STALİNGRAD YENİLGİNİN BAŞLANGICI
"Faşizm" kavramı ve onun tanımladığı toplumsal hakikat, 20. yüzyılın toplumsal maddi koşullarla dolaysız ilintilidir. Faşizmin analizini koşullayan çözümleme, Lenin'in kapitalizmin yeni bir aşaması olarak emperyalizmdir tanımlamasıdır. Çünkü, önceki dönem despotik yönetim biçimlerinden farklı olarak faşizm "mali oligarşinin en vahşi, agresif ve açık terörist diktatörlüğüdür".

Almanya'daki faşist diktatörlük, Sovyetler Birliği ile bir arada "barışçıl" varolamadığı içindir ki, o, baştan beri Sovyetler Birliği'nin işgaliyle ilgilidir. Güney Avrupa'ya doğru işgalciliğini geliştirirken emperyalistler "yatıştırma" siyaseti izlerler ve Hitler bundan cesaret alır.

"Stalingrad Muharebesi", yenilginin başlangıcıdır. Hitler'in "Yıldırım Savaşı", Stalingrad önlerinde tersine döner. Yaygın deyimle Kızıl Ordu "Stalingrad'ta şaha kalkar". 1943 Stalin'in deyimiyle "savaşın seyrinde temel dönüm noktasıdır". Stalingrad muharebesi, faşist Alman ordusunun çöküşünün habercisi olurken, Kursk muharebesi de felaketi olmuştur.

Aynı zamanlarda Bulgaristan'da, Yunanistan'da, Arnavutluk'ta antifaşist partizanlar kırda ve kentte gerilla savaşını yükselterek Hitler-Mussolini faşist işgalci ordusuna ağır yenilgiler tattırırlar.

Sovyetler Birliği'nin "yıldırım savaşına karşı uzun soluklu savunma-hücum taktiği" askeri kadar psikolojik bakımdan da etkili olmuştu. Emperyalistler ile taktik işbirliği yoluyla Almanya-İtalya sıkıştırılmış olsa da, vurucu darbe Kızıl Ordu'nun eseridir. 9 Mayıs'ta Avrupa halkları, faşizmden kurtulmuş, Doğu Avrupa'da halk demokrasilerinin yolu açılmıştı.

8 MAYIS 2020
Zaferden 75 yıl sonra eski dünya ölüm döşeğinde, yeni dünya ise henüz doğmadı. Gramsci'nin deyimiyle "bu alacakaranlıkta canavarlar ürüyor".

Kapitalist üretim tarzı, yapısal bir kriz içinde ve onun çürümüşlüğü burjuva ideolojiyi de iflasa sürüklüyor, politik krizlere de yol açıyor.

Emperyalist merkezlerde burjuva politikaya ve parlamentoya, onun özneleri olan düzen partilerine güven sarsılıyor ve işçiler ile ezilenler kitlesel "yeni arayışlara" yöneliyorlar. Yeni sömürgelerde istikrarsızlık, kaos ve savaş hakim.

Bir tarafta kendiliğinden kitlesel halk ayaklanmaları gelişirken, gerici dinci ve ırkçı ideolojiler de zemin kazanıyor. Yeni faşizm, emperyalist küreselleşme dönemine kendini "uyarlayışı" ile hem kitle tabanını genişletiyor, hem de kendi "özgün" milis-savaşçı gücünü oluşturuyor. Balkanlar'da ve Batı Ukrayna'da faşist milis kamplarında eğitiliyorlar. Emperyalist merkezlerin ordu ve polisleri içinde askeri güç ve mühimmat temin ediyorlar.

Faşist liderler iktidarlaşıyor ve burjuva politikanın başına geçiyorlar. Trump, Bolsanaro, Orban, Modi ve nicesi burjuva politikanın "olağanı" oluyorlar. Erdoğan şefliğindeki faşist rejim, dizginsiz saldırıyı devreye sokuyor.

Faşizm "olağan" burjuva politikanın parçası artık. O, 1945 momenti ve sonrasının "kahredici" geçmişiyle değil, ideolojik modernizasyonuyla biliniyor.

Burjuva ideolojik hegemonya, Kızıl Ordu'nun Hitler üzerindeki "tam" zaferini işçilerin ve ezilenlerin belleğinden silmek için karşı atağa geçmiş bulunuyor. Avrupa Parlamentosu ve mali oligarşisi, 8 Mayıs'ı ve zaferi onun oluşturucu öznesi Kızıl Ordu'dan soyutlamak, Sovyetler Birliği'ne dair olumlu duygu ve hatıraları silmek istiyor. Avrupa'nın dört bir köşesinde dikilen Kızıl Ordu anıtlarını yıkma kararı işte bu "genişletilmiş antikomünist hamlenin" bir parçası.

Covid-19 Salgının da bir daha açığa çıkardığı gibi: "Koronavirüsten önce kapitalizmin iktisadi ve siyasi durumu böyleydi. Koronavirüs olmasaydı da burjuvazi "istisnai durumlar"ı genelleştirmeye ya da "totaliter rejim"lere yol açmaya devam edecekti. Faşistleşme olarak tarif edilmesi gereken bu eğilim varoluşsal kriz içindeki kapitalizmin normalidir." (Arif Çelebi, Koronavirüs salgını ile netleşen görüntü: Faşizm ya da komünizm)

Devletin kendisi "faşistleşme" eğilimindeyken yeni faşist hareketi de ideolojik, lojistik ve maddi olarak arkalıyor, ona politik avantaj sunuyor.

ÇAĞRI
Faşizm ya da komünizm arasında keskinleşen politik muharebe, insanlığın önündeki "büyük yol ayrımıdır".

Kaba hatlarıyla çizilen bu tabloda 8 Mayıs'ın anlamı nedir?

Sovyetler Birliği'nde 8 Mayıs'ta "zaferi kutlamak" esastır, artık antifaşist savaşımı güçlendirmek, dolaysıyla 8 Mayıs'ı antifaşist mücadele günü olarak anlamlandırmak esastır.

"Devletçi" veya reformcu antifaşizmin maddi temeli büyük ölçüde dağılmış, dünyada emek ve sermaye arasındaki çelişki devlet ve halk saflaşmasını derinleştirmiştir.

Komünizm yolundan ilerlemek faşizme karşı daimi savaşımı koşulladığı için tarihsel deneyleri "bellekte tazelemeyi" de içerir. Bu yönüyle 8 Mart'ı yeniden Kızıl Ordu ve onun Başkomutanı Stalin ile bütünleştirmek, bu yolla da liberal "totalitarizm" teorisini ve antikomünist geleneği parçalamak küçümsenmeyecek bir yerde duruyor.

8 Mayıs ve 'büyük anavatan savunması', her şeyden önce psikolojik üstünlüğün önemine ve adanmış ve inanmış savaşçılığın önemine işaret eder. Savaşın maddi teknik zemini yanı sıra psikolojik ve moral üstünlük, savaşın en önemli unsurudur. Zafer'in altın anahtarı ise hazırlıktır: teknik-askeri, politik ve psikolojik.

Faşist şeflik rejimine karşı Serekaniye direnişçileri de güncelleyerek vurgularlar: "Savaşın ilk kuralı, ona hazırlanmaktır. Her şeyden önce toplumun, somut-pratik hazırlık içerisinde olması tüm savaş hazırlığıyla bağı içerisinde yürütülmelidir." (Ferman Zafir, Serêkaniyê direnişçilerinden, yarının onur direnişçilerine notlar)

Faşizme karşı dünya halklarının arkasında Sovyetler Birliği büyüklüğünde ve gücünde bir güç ve "merkez üs" yok. Ama kapitalizmin varoluş krizi ve onun yol açtığı ideolojik ve politik krizler antifaşist, kadın özgürlükçü ve antikapitalist karşı hegemonyanın oluşturulmasını kapitalizmin merkezlerinde her zamankinden fazla olanaklı kılıyor. Her şeyden önce de faşizme karşı bütün dünyaya ışık saçan bir zaferler diyarı, halklar bahçesi Rojava devrimi ve onun kazanımları var.

Düşünsel olduğu kadar özsavunmayı da içerecek şekilde faşizme karşı mücadelenin hazırlıklarına binlerce elle sarılmaktır Kızıl Ordu ve partizan savaşçılarını anmak.

İster emperyalist ülkelerde, isterse de mali ekonomik sömürgelerde 8 Mayıs'ın çağrısı nettir: Bir kez yendik, bir daha yeneriz. Yenmeye hazırlık!