DEM Parti: Çocukları iş cinayetlerine mahkum eden bir eğitim sistemi kabul edilemez
Yeni eğitim-öğretim yılına ilişkin basın toplantısı düzenleyerek eğitim sistemindeki sorunlara dikkat çeken DEM Parti, "Eğitimi siyasal iktidarların ve sermaye çevrelerinin ihtiyaçlarına göre değil, toplumun tüm çocuklarının özgür bugününe ve geleceğine göre yeniden inşa etmenin zorunlu olduğuna inanıyoruz ve bu yönde mücadelemizi büyütmeye devam edeceğiz" vurgusu yaptı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eğitim Politikaları Komisyonu, Çocuk Komisyonu ve Dil, Kültür ve Sanat Komisyonu, 2025-2026 eğitim-öğretim yılına ilişkin partinin Ankara'da bulunan genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.
Bugün milyonlarca çocuk ve gencin okula başladığına işaret eden Eğitim Politikaları Komisyonu Eşsözcüsü İlknur Birol, "Öncelikle çocuklara, gençlere, ailelere ve tüm eğitim emekçilerine iyi bir başlangıç ve her yönüyle umut dolu ve sağlıklı bir eğitim yılı diliyoruz. Ancak biliyoruz ki bu dileğimizin gerçekleşmesi, eğitim alanında yıllardır çözümsüz bırakılan sorunların aşılmasına bağlı" dedi.
Türkiye'nin eğitim sistemi bütüncül olarak değerlendirildiğinde tablonun iç açıcı olmadığını kaydeden Birol, şöyle devam etti: "Bu tablonun arka planında sınıfsal ve kimliklere dayalı eşitsizlikler yer almakta, AKP iktidarları döneminde ise bu eşitsizlikler daha da derinleşmektedir. Türkiye'de eğitim, hiçbir zaman çocuklar ve gençler için özgürleşmenin ve kendini geliştirme imkanının alanı olarak kurgulanmamıştır. Aksine, siyasi iktidarların ve sermayenin ihtiyaçlarını önceleyen düzenlemelerle şekillenmiştir. Bugün çocuk emeği sömürüsü, çocuk yoksulluğu, kamusal bütçelerin azalması, eğitimin özelleştirilmesi ve anadilinde eğitim hakkının engellenmesi gibi sorunlar giderek daha da ağırlaşmaktadır."
'OKULLAR SERMAYENİN İŞGÜCÜ KAYNAĞI HALİNE GETİRİLEMEZ'
12 yıllık zorunlu eğitimin bugün patronların baskısıyla tartışmaya açıldığına işaret eden Birol, "MÜSİAD başta olmak üzere sermaye gruplarının talepleri, çocukları erken yaşta işgücü piyasasına çekmeyi hedefliyor. Bu ise çocuk emeği sömürüsünü derinleştirmekten başka bir anlama gelmiyor. Patronlar çocuklara erken yaşta işçi tulumu giydirmeye niyet etmiş durumda. Oysa çocukların geleceğini iş cinayetlerine mahkum eden bir eğitim sistemi kabul edilemez. Okullar sermayenin işgücü kaynağı haline getirilemez" dedi.
Eğitimin ticarileştiğini belirten Birol, "Türkiye'de ailelerin ilkokul düzeyinde yaptığı harcamalar OECD ortalamasının dört katına ulaşmış durumda. Öte yandan, kamu kaynaklarının okul öncesi eğitime ayrılan payı OECD ortalamasının gerisindedir. 2023-2024 verilerine göre özel okulların sayısı hızla artarken, kamu okullarının payı geriliyor" ifadelerini kullandı.
'YENİ EĞİTİM YILI ÇOCUK YOKSULLUĞUNUN GÖLGESİNDE BAŞLADI'
Eğitim yılının çocuk yoksulluğu ve derin eşitsizliklerin gölgesinde başladığını kaydeden Birol, "Çocuk yoksulluğu artık halkın gündelik yaşamının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Çocuk yoksulluğu, eğitimden yoksunlukla birlikte gerçekleşiyor. Ankara Tabip Odası tarafından açıklanan verilere göre, ailesinin yanında en temel ihtiyaçları karşılanamayan çocuk sayısı son 7 yılda yüzde 40 oranında artmıştır. Yeterli ve dengeli beslenemeyen çocuklarda skorbüt, sinir sistemi ve cilt hastalıkları, anemiler, kansızlık, raşitizm, diş çürükleri ve diş eti hastalıkları ile kas hastalıkları gibi çok sayıda hastalık ve rahatsızlık ortaya çıkıyor. Yani çocuklarımız aç" dedi. Birol, tüm okullarda en az bir öğün ücretsiz ve sağlıklı yemek uygulamasının derhal hayata geçirilmesi çağrısı yaptı.
'EĞİTİM EMEKÇİLERİNİN MÜCADELESİNİN YANINDAYIZ'
Başta öğretmen istihdamı olmak üzere okullarda personel yetersizliğinin açık bir gerçek olarak karşılarında durduğunu ifade eden Birol, "Bu durum eğitim emekçilerini güvencesiz çalışma koşullarına itiyor ve hem kamu hem de özel okullarda sorunları derinleştiriyor. Oysa eğitim, bir toplumun bugününü ve geleceğini belirleyen en temel alanlardan biridir. Eğitim emekçilerinin sendikal mücadeleleri demokratik, eşit ve özgürlükçü bir eğitim sistemi içindir" dedi.
'ANADİLDE EĞİTİM HAKKI TANINMALI'
Eğitim alanındaki kronik sorunlardan birinin de anadilde eğitim hakkının tanınmaması olduğunu belirten Birol, "Demokratik bir toplumun çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü bir iklimde var olabilmesi, ancak bu hakkın tanınmasıyla mümkündür. Bugün milyonlarca Kürt çocuk, kendi anadilinde eğitim alma hakkından mahrum bırakılarak okula başlıyor. Anadilinde eğitim hakkının tanınmadığı bir sistem, çocukları eşitlikten ve özgürlükten uzaklaştırıyor; onları asimilasyoncu bir düzenin çarkları içine hapsediyor. Bu durum yalnızca dil kaybına değil; psikolojik, sosyal ve kültürel açıdan büyük yaralara da yol açıyor" ifadelerini kullandı.
Yeni eğitim-öğretim yılında da milyonlarca çocuğun anadilde eğitim hakkından mahrum kalmaya devam edeceğini vurgulayan Birol, "Büyük bir eşitsizliği yaratan bu ayrımcı sistem çocuğun özerk birey olma hakkını da elinden alıyor. Tam da bu ve diğer pek çok nedenle, bu tarihi süreçte başta TBMM olmak üzere tüm siyaset kurumlarını, devletin ilgili organlarını ve toplumun tüm kesimlerini anadilinde eğitim hakkının tanınması için sorumluluk alarak eğitim sisteminin kangren haline gelmiş sorunlarından birini etkili bir şekilde çözmeye çağırıyoruz. Barış ve demokratik değişim, bu hakkın güvence altına alınmasıyla mümkündür" vurgusu yaptı.
'EĞİTİM TÜM BOYUTLARIYLA BİR KRİZ ALANINA DÖNÜŞTÜ'
Birol, şöyle devam etti: "2025-2026 eğitim-öğretim yılı çocuk emeği sömürüsünden çocuk yoksulluğuna, anadilinde eğitim hakkının gasbından eğitime ayrılan bütçenin yetersizliğine kadar çok yönlü sorunlarla başlıyor. Bununla birlikte, mülteci çocukların eğitime erişim hakkının güvence altına alınmaması, engelli çocukların ihtiyaçlarını önceleyen kapsayıcı politikaların hayata geçirilmemesi, karma eğitimin tartışmaya açılarak hedef haline getirilmesi, eğitim alanında dinin araçsallaştırılması ve sistemin bütünüyle piyasalaştırılması gibi sorunlar da derinleşerek devam ediyor. Bu tablo, eğitimin tüm boyutlarıyla bir kriz alanına dönüştüğünü gösteriyor. DEM Parti olarak bizler; çocukların eşit, özgür, sağlıklı ve güvenli bir şekilde eğitim görmesi için mücadele etmeyi, eğitim hakkını toplumun bütün kesimlerini kapsayan demokratik, özgürlükçü, laik, bilimsel, kamusal, cinsiyet özgürlükçü ve ekolojist bir çerçevede savunmayı sürdüreceğiz. Eğitimi siyasal iktidarların ve sermaye çevrelerinin ihtiyaçlarına göre değil, toplumun tüm çocuklarının özgür bugününe ve geleceğine göre yeniden inşa etmenin zorunlu olduğuna inanıyoruz ve bu yönde mücadelemizi büyütmeye devam edeceğiz."