16 Nisan 2024 Salı

ÇEVİRİ | IMF ve Dünya borçları: Yeni bir mutabakat mı?

IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü'nün başkanları daha fazla kamu harcaması yapılması, daha fazla kamu kredisi dağıtılması ve ulus içi ve uluslararası eşitsizliği azaltmak için zenginlerin daha fazla vergilendirilmesi çağrısında bulunuyor. Financial Times'da yazan Martin Sandu gibi 'ilericiler', bu niyet ve politika değişikliğinden heyecan duyuyor. IMF ve onun üst düzey yöneticileri 'borçların hafifletilmesine' izin verip, daha fazla borç teklif ederken, pandemik çöküşün yuttuğu 'küresel güney' ekonomilerinin borçlarının iptalini teklif dahi etmiyor. Yani uluslararası borç verme ve ekonomik destek kurumlarının yeni bir 'mutabakatı' sadece laftadır. İcraatta değişen hiçbir şey yoktur.

İlerici' iktisatçılar devamlı IMF ve Dünya Bankası'nın artık yeni bir sayfa açtığını söyleyip duruyorlar. Bu ikilinin ülkelere kemer sıkma politikalarının uygulanmasını, kamu borcunun azaltılmasını, kamu varlıklarının özelleştirilmesini, piyasaların kuralsızlaştırmasını ve işçi haklarının geriletilmesini dayattıkları günler geride kaldı diyorlar.

COVID'in yarattığı eşi benzeri görülmemiş çöküşten sonra eski 'Washington Mutabakatı'nın sona erdiğini ve yerini yeni bir 'mutabakat'ın aldığını söylüyorlar. 1990'larda 'Washington Mutabakatı' ülkelerin zayıf büyüme performanslarının nedenini hükümetlerin başarısızlıkları olarak görüp onlara piyasa güçlerinin yolundan çekilmeleri tavsiyesi verirken, şimdi IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü'nün başkanları daha fazla kamu harcaması yapılması, daha fazla kamu kredisi dağıtılması ve ulus içi ve uluslararası eşitsizliği azaltmak için zenginlerin daha fazla vergilendirilmesi çağrısında bulunuyor.

Financial Times'da yazan Martin Sandu gibi 'ilericiler', bu niyet ve politika değişikliğinden heyecan duyuyor: "90'larda, Washington mutabakatının iki odağın önceliklerini yansıttığı bir gerçekti: Uluslararası kurumlar ve ABD hükümeti -ki ilkini yönlendiren de ikincisiydi. ... ama artık IMF ve Dünya Bankası'nın bugün sadece ABD çıkarlarını papağan gibi tekrarladığı söylenemez."

IMF ve Dünya Bankası'nın söylemleri de farklı gibi görünüyor. Geçen hafta IMF-DB'nin internet üzerinden gerçekleşen bahar toplantısında ve IMF bloglarında verilen mesaj, daha fazla kamu teşvikinin gerekli olduğu ve COVID krizi ile mücadele sebebiyle artan kamu borcunun tolere edilebilir olduğu şeklindeydi. Bu, 2008-2009 krizinden sonra bu uluslararası kuruluşların bütçe dengesinin sağlanması ve borç seviyelerinin düşürülmesine yönelik yaptıkları çağrının tam tersi gibi duruyor. Örneğin IMF, 2012-2015'teki borç krizi sırasında Yunanistan'a ülkedeki ortalama yaşam standardını yüzde 40 düşürecek olan acımasız koşullar dayatmıştı.

Bugün Başkan Georgieva'nın IMF politika gündemi farklı görünüyor. Küresel Politika Gündemi, "Politika yapıcılar şimdi herkese adil bir şans vererek doğru önlemleri almalıdır. Bu, aşıya adil erişimi, iyileşme sürecinde adil desteği ve kamunun ekoloji, dijitalleşme, sağlık ve eğitim yatırımlarına adil bir katılımı ve bu yatırımlardan adil bir şekilde faydalanmayı gerektirir. Ekonomik servetin eşitsiz dağılımı tehlikeli bir hal aldı. ABD ve Çin'in önderlik ettiği az sayıda gelişmiş ve yükselen piyasa ekonomisi öne çıkıyor ancak daha zayıf ve daha yoksul ülkeler geride kalıyor ... Ayrıca, özellikle yeni virüs türlerinin etkisi ve finansal koşullardaki olası değişimler konusunda son derece yüksek bir belirsizlikle karşı karşıyayız. İşsizlik, eğitimin kesintiye uğraması, iflaslar, aşırı yoksulluk ve açlığın daha da fazla ekonomik yara izi bırakması riski var" diyor.

Şimdiki çözüm ne o vakit? IMF daha fazla borç hafifletme, yani yoksul ülkelere verilmiş olan mevcut kredilerin geri ödemelerini erteleme ve faiz maliyetlerini 2022'ye kadar düşürme önerisinde bulunuyor. Bahar toplantısında, Özel Çekme Hakkına (SDR) dayalı IMF finansmanının 500 milyar dolar artırılması kararının kilit ülkeler tarafından onaylandığı duyuruldu. Yani çözüm ekstra finansman barutu imiş...

Ancak mutabakat gerçekten değişti mi? Çaresiz ülkelerin şartlı krediler karşılığında serbest piyasa güçlerine teslim olmaları ve mali istikrar taahhüdü vermeleri koşulu kaldırıldı mı? Yeni mutabakat (tabi eğer gerçekten böyle bir şey varsa) ideolojik bir değişiklikten değil, zorunluluktan kaynaklanıyor. Tıpkı büyük kapitalist ekonomilerdeki hükümetlerin COVID'in yarattığı çöküşe karşı mali muslukların açılmasına izin vermek ve ekonomiye muazzam miktarda kredi enjekte etmek zorunda kalması gibi, IMF-Dünya Bankası da dünyanın dört bir yanındaki fakir ülkelerin bankalara ve diğer uluslararası finans kuruluşlarına olan borçlarını ödeyememelerinden kaynaklanacak küresel bir borç felaketini önlemek zorunda olduğunu görüyor.

Yükselen piyasalar için yaklaşmakta olan borç felaketi üzerine daha önce birkaç kez yazmıştım. IMF-DB de bu felaketin farkında. Ancak retoriğin altına indiğimizde ve IMF ve Dünya Bankası'nın halen mevcut krediler ve gelecekteki krediler için uyguladıkları şartları incelediğimizde, çok az şeyin değiştiğini görürüz. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) yakın zamanda yayınladığı bir raporda, "Sözde yeni IMF değiştiğini, ekolojik ve kapsayıcı bir toparlanmayı desteklediğini söylüyor, ancak eski IMF'ye çok benzer şekilde davranmaya devam ediyor… Piyasa köktenciliği hala IMF'nin büyüme anlatısının ve tavsiyesinin temelini oluşturuyor" diyor.

ITUC, IMF koşullarının geçmişte yoksul ülkelerin ekonomik zorluklardan çıkarak sürdürülebilir bir şekilde büyümelerine yardımcı olmada başarısız olduğuna işaret ediyor. Aksine, "IMF'nin büyüme anlatısına yakından bakıldığında, önerilen birçok politikanın faydaları hakkındaki iddiaların abartılı olduğu, oysa bu politikaların olumsuz etkilerinin açıkça belgelendiği görülüyor. Geçtiğimiz on yıllarda gelirini başarılı bir şekilde yükselten ülkeler IMF'nin 'bırakınız yapsınlar' reçetelerine uymayan ülkeler oldu. IMF'nin politika tavsiyesinin temelini oluşturan şey gerçek performans ölçümleri değil, piyasa köktenciliğidir."

Gerçekten de, COVID'in yarattığı çöküş sırasında ihtiyaç duyulan acil durum kredisi IMF'nin verdikleri arasında devede kulak kaldı. "Taahhüt edilen yardımın en büyük kısmı Peru, Şili ve Kolombiya için zaten önceden onaylanmış kredilerdir. Şimdiye kadar sadece Kolombiya kredi limitini kullandı. Yaklaşık 70 ülkeye sunulan acil durum kredisi yoluyla yapılan ödemeler ise yalnızca yaklaşık 30 milyar doları bulmaktadır. Geleneksel kredi düzenlemeleriyle birlikte IMF, 2020'de 81 ülkeye yaklaşık 50 milyar ABD Doları tutarında ödeme yaptı. 2020'de yapılan ödemeler, IMF'nin geçmiş yıllarda ve üstelik çok daha az sayıda ülkeye yaptığı yardımlardan sadece biraz daha fazla."

IMF'nin yeni raporlarına baktığınızda, kamu harcaması çağrılarının yalnızca "mali gücü" olan, yani zaten bu harcamayı karşılayabilecek ülkelere yönelik olduğunu görürüz. ITUC, "genel olarak, IMF kriz sona erdiğinde mali sıkılaşma önermeye devam ediyor" yorumunu yapıyor. Avrupa Borç ve Kalkınma Ağı IMF çalışanları arasında 80 ülke için yaptığı bir ankette, çalışanların 72 ülkenin 2021 gibi erken bir tarihte, kalanların da 2023 yılına kadar kamu harcamalarını salgın öncesi seviyeye çekmelerini beklediklerini ortaya koydu. Ayrıca bu kemer sıkma politikalarının IMF çalışanları tarafından da uygun bulundu.

ITUC analizi, IMF'nin hala "özel sektör yatırımlarını çekmek için ideal koşullar yaratmaya odaklanan" arz-yönlü bir yaklaşım izlediğini göstermektedir. Fon, devamlı olarak tavsiyelerinin amacının 'güveni' ve 'rekabeti' artırmak ve gerisini de piyasalara bırakmak olduğunu belirtiyor. 1985-2014 yılları arasında IMF kredi sözleşmelerinin koşulları üzerinde yapılan bir çalışma bu modeli doğruluyor ve kredilerdeki koşulların sayısı zaman içinde dalgalanırken, içeriklerinin tutarlı bir şekilde hep işgücü piyasasının kuralsızlaştırılması ve mali sıkılaşma gibi reformlardan oluşan yapısal uyum programları dayattığını ortaya koyuyor.

IMF ve onun üst düzey yöneticileri 'borçların hafifletilmesine' izin verip ve daha fazla borç teklif ederken, pandemik çöküşün yuttuğu 'küresel güney' ekonomilerinin halihazırdaki borçlarının iptalini teklif dahi etmiyor. Yani uluslararası borç verme ve ekonomik destek kurumlarının yeni bir 'mutabakatı' sadece laftadır. İcraatta ise değişen hiçbir şey yoktur.

*Michael Roberts'ın The Next Recession adlı blogundan alınan yazı Olcay Çelik tarafından ETHA için çevrilmiştir. İngilizce aslı şuradadır.