16 Nisan 2024 Salı

Can: Bu pisliği devrimle temizlemekten başka yol yok

Dev-Güç üyesi Can, devlet-mafya ilişkisi ile halka karşı işlenen suçlara dikkat çekti, "Böylesine kire batmış bir sistemin gençlere, kadınlara, LGBTİ+'lara, işçilere, emekçilere, ezilen halklara bir gelecek sunamayacağı açıktır" dedi. İstifa, erken seçim çağrısı yapan burjuva partilerin halkın çıkarlarına gözlerini kapadıklarını hatırlattı, işçi sınıfı ve gençlik hareketinin birleşerek faşist iktidara karşı mücadeleye yönelmesi gerektiğini kaydetti.

Gençliğin Devrimci Güçleri (Dev-Güç) üyesi Esra Can, devlet-mafya-çete ilişkilerini ETHA'ya değerlendirdi.

Değirmenin yıllardır mafya-devlet işbirliğiyle döndürüldüğünü hatırlatan Can, kire batmış bu sistemin gençlere, kadınlara, LGBTİ+'lara, işçilere, emekçilere, ezilen halklara bir gelecek sunamayacağına dikkat çekti.

Esra Can, "Özgürlüğümüze zincir vuran, yaşamlarımızı, emeğimizi, irademizi, geleceğimizi çalan bu çarkın battığı çamurun içerisinden çıkmaması, en dibe batması için örgütlü, militan, birleşik bir güçle hesap sormaktan, bu pisliği devrimle temizlemekten başka yol yoktur" diye konuştu.

Devrimcilerin yıllardır söylediği, devlet-mafya-kontra örgütlenmeleri içeriden ifşalarla bir kez daha gündeme geldi? Bu süreci nasıl ele alıyorsunuz?
Değirmenin yıllardır mafya-devlet işbirliğiyle döndürüldüğü bir iktidarla karşı karşıyayız. Sokaklarda kol gezen tecavüzcülerden, insan-uyuşturucu kaçakçılığına; rant düzeninden yolsuzluk mekanizmalarına kadar yaşanılan her süreç AKP'nin bir mafya devleti gibi çalıştığının açık göstergesi olarak yıllarca karşımızda duruyordu. Bugün devlet destekli bir çete yöneticisi tarafından bu kirli çamaşırlar ortaya dökülmüş olsa da, çamaşırların en başından beri temiz olmadığını söylemek gerekiyor. Anlatılanlar, devlet-mafya işbirliğinin uyuşturucu, cinayet, yağma, rant, talan, soygun şebekesi olarak nasıl çalıştığını gözler önüne serdi. İktidar bloğunda yaşanan güç mücadelesini, çıkar kavgalarının köklerini gösterdi.

Boğaziçi direnişimizin ilk gününden beri Soylu'nun talimatıyla öğrenciler, özellikle de LGBTİ+ öğrenciler hedef gösterildi, kampüslerimiz polis ablukasına alındı, sıra arkadaşlarımız işkenceyle gözaltına alındı, ev hapsinde tutuldu, tutuklandı. Nerede bir işçi eylemi olsa polis müdahale etmek için oradaydı. Kadınlar haklarını, hayatlarını savunmak için sokaklara çıktığında barikatlar kuruldu. Kürt halkına yönelik saldırılar, irade gaspları, işgal ve imha politikaları el birliğiyle tırmandırıldı.

BU PİSLİĞİ DEVRİM TEMİZLER
Halka karşı işlenen bütün bu suçlar, eli kana bulanmış, üstü başı pisliğe batmış suç şebekesinin çürümüş sistemin devamlılığını sağlamak için işbirliği içerisinde hazırladığı saldırı konseptleridir. Böylesine kire batmış bir sistemin de gençlere, kadınlara, LGBTİ+'lara, işçilere, emekçilere, ezilen halklara bir gelecek sunamayacağı açıktır. "Beka"sını kirli ilişkiler, baskı, terör, yolsuzluk mekanizmasının üzerine kuran faşist iktidar, işledikleri suçların hesabını kendiliğinden vermeyecek. Özgürlüğümüze zincir vuran, yaşamlarımızı, emeğimizi, irademizi, geleceğimizi çalan bu çarkın battığı çamurun içerisinden çıkmaması, en dibe batması için örgütlü, militan, birleşik bir güçle hesap sormaktan, bu pisliği devrimle temizlemekten başka yol yoktur.

AKP ve saray kendisini uyuşturucusu, işgal edilen topraklardan el konulan ya da IŞİD eliyle dağıtımı yapılan petrol ticareti, kontra örgütlenmeleri gibi kirli işlerin dışında göstermeye çalışıyordu. Şu an ortaya saçılan pislikler düşünüldüğünde, rejimin yönetememe krizi nasıl derinleştirilebilir?
Medyanın el değiştirmesinden uyuşturucu ticaretine, rant-talan el koyma düzeninden faili meçhul cinayetlere kadar uzanan tüm bu pislik silsilesi AKP-MHP faşizminin bir parçasıdır. Bu ilişkiler ağı iktidar için bir taraftan kirli işlerini devam ettirmesinde maddi kaynak sağlayan bir dayanakken bir taraftan da zor gücü olarak kullandığı bir mekanizmadır.

Bugün iktidarın bir bağlantısı olmadığı yalanlarını söylediği isimler iktidar adına mitingler düzenleyen, ölüm tehditleri savuran, iktidarın karanlık düzenini besleyen devlet destekli kliklerdir. Sedat Peker'in açıklamaları ise bu klikler arasında artık bir bütünlük olmadığını gösteriyor. Ancak izleyici bir pozisyona çekilerek bu ilişkiler ağına darbe vurulmadığı takdirde bir kliğin yerine başka bir kliğin yerleştirilmesi kaçınılmazdır.

GENÇLİK İÇİNDEKİ HOŞNUTSUZLUĞU ÖRGÜTLEMELİYİZ
Bu kirli örgütlenmenin özellikle gençlik içerisinde muazzam bir hoşnutsuzluk yarattığını görüyoruz. Ancak bu hoşnutsuzluğun örgütlü bir öfkeye dönüşmediğini de görüyoruz. Bunun nedeni gençliğin bir şey yapmamak gerektiğini düşünmesi değil, ne yapacağı noktasında yaşadığı kafa karışıklığıdır. İktidarın varlık zemini olan bu kirli ilişkiler ağını kökünden kurutmak, özgürlüğümüzü ve geleceğimizi kazanabilmek için mevcut sistemi yıkma potansiyeli ve iradesi taşıyan örgütlü bir odağa ihtiyaç var. Bu odak ancak militan, birleşik bir hattan açığa çıkartılabilir. Bugün ihtiyacımız olan şey zaten yıllardır gözümüzün önünde gerçekleşen, mevcut süreçte de bizzat kendi içlerinden ifşa edilen bilgilerin güvenilirliğini sorgulamak değil, bir avuç para babasını daha da zenginleştirmek için bizlerin ayağına vurdukları bu zincirleri kırıp atacak mücadele dinamiklerini açığa çıkartmaktır. Suyu bulandırarak, hedefi muğlaklaştırarak kendilerinin yarattığı ve dibine kadar battıkları bataklıktan bir çıkış arayışı olduğu aşikar. Ancak tüm kapitalist devletlerin sıkıştıkları anda mafyalarla-çetelerle nasıl kol kola girip yekpare olduğunu biliyoruz. Bu bağlamda bizler için hedefi netleştirmek, hedefin bu çürümüş sistem olduğunu ortaya koyarak mücadele hattını bu temelde kurmak bir zorunluluktur.

BİRLEŞİM MÜCADELEYİ ÖRGÜTLEMELİYİZ

Örgütlü gençlere yönelik özellikle 2015 sonrası yaşanan kaçırma, kaybetme girişimleri, işkence, işbirliği teklifleri düşünüldüğünde aslında kontra devlet gerçeği görülüyordu. Buna karşı nasıl bir mücadele perspektifiniz var?
Öncelikle mafya ve kontrgerilla faaliyetlerinin bütününün devletin gayrinizami birliklerinin faaliyetleri olduğu gerçeğini ortaya koymadan bir perspektif sunmak doğru olmayacaktır. Gayrinizami birlikleri kolluk kuvvetlerindeki gibi kısıtlayan yasal sınırlar olmadığı gibi karşı savaşımın da demokratik bir yolu, yöntemi yoktur. Özellikle faşizm sürecinde devletin devrimcilere yönelttiği bu saldırılara karşı koymanın yegane yolu birleşik bir mücadele perspektifi ile devletin teşhir olmuş bütün bu kirli işlerine karşı savaşmaktan geçiyor. Soylu'nun da ağzından kaçırmış bulunduğu bu birliklerin devletin kuruluşundan beri var olduğunu ve var olacağını, devrimci yöntemlerle devlete müdahale edilmeden bu savaşımın kazananı olamayacağımızı söylemek gerekir.

Gezi direnişinin 8. yılındayız, 2021'in başından itibaren de Boğaziçi'nde başlayan İstanbul ve diğer kentlere yayılan bir öğrenci gençlik hareketi var. Bu süreçte mücadelenin ortaklaşması ve mafya devletine karşı mücadelenin büyütülmesi bakımından somut planlarınızı paylaşır mısınız?
Yıllardır özgürlüğümüz önüne örgütlü tüm mekanizmalarıyla barikatlar kuran faşist bir iktidarla karşı karşıyayız. Bunu Gezi direnişinden Boğaziçi direnişine uzanan bütün mücadele pratiklerimizde gördük, yaşadık. Bu noktada gençlik, faşizme karşı konumlanmalıdır. Gençliğin faşizme darbe vuracak gücü açığa çıkarması için hedef dahilinde ortaklaşmış bir akılla taktik ve stratejiler bütününü ortaya koyarak mücadeleyi yükseltmeye ihtiyacı vardır. Sisteme karşı daha ileriden ve daha direngen barikatların kurulması için AKP-MHP faşizminin önümüze diktiği barikatları birlikte aşmak bir zorunluluktur.

İŞÇİ SINIFI VE GENÇLİK HAREKETİ FAŞİST İKTİDARA YÖNELMELİ
Boğaziçi direnişinin ortaya çıkardığı gençlik iradesinin çok kısa bir sürede genişleme imkanı bulduğunu ve faşist iktidarın politikalarına karşı toplumun birçok isteğiyle harmanlandığını gördük. Bu irade için sadece akademik-demokratik taleplerdir diyemeyeceğimizi sürecin ilk gününden beri söylüyoruz. Mevcut kayyum politikaları, faşizmin hakim olmak istediği bütün alanlara sirayet ettirdiği antidemokratik tepeden inme uygulamalar artık kabul edilemez bir hal almıştır. Ve bu uygulamaların hem finansal hem zor noktasında nasıl kirli zeminlerde örgütlendiği artık açıktan deşifre olmuştur. Bu noktada işçi sınıfı ve gençlik hareketinin birleşerek mafya-çete-devlet işbirliği üzerinden kendini şekillendiren sistemi ve onun yürütücülerini hedef alarak faşist iktidara yönelmesi gerekmektedir.

"Bir tripota bir kameraya yenileceksiniz" diyenlerin kim olduğunu unutmamak gerekir. Bu deşifrasyondan faydalanarak "durum çok vahim, rezalet" açıklamaları yapanların görevlerini kimlerden devraldığını, bizzat organize ettikleri katliamları unutmamak gerekir. İstifa, erken seçim çağrısı yapan burjuva partilerin sistemin devamlılığı söz konusu olduğunda halkın çıkarlarına kapadığı gözlerini, kulaklarını; yükselttikleri savaş çığırtkanlığını unutmamak gerekir. Ve açık, net bir biçimde bu kirli denklemin eli pisliğe bulaşmış her bir kliğine değil bize yenileceklerini ortaya koymak gerekir. Bir tripota bir kameraya değil; Gezi'de katledilen Berkin'e, Ali İsmail'e, Ethem'e yenileceklerini, Suruç'ta, Ankara'da, Amed'de patlattıkları bombalarla katlettikleri yoldaşlarımıza yenileceklerini, işbirliğiyle döktükleri Kürt halkının kanlarına yenileceklerini, tecavüzcüleri, kadın katillerini sokaklara salarak hayatlarını çaldıkları kadınlara ve LGBTİ+'lara yenileceklerini, geleceğimizi, özgürlüğümüzü gasp ettikleri biz gençlere yenileceklerini, emeğini, alın terini sömürdükleri işçilere yenileceklerini, açlığa sefalete yoksulluğa mahkum ettikleri halklara yenileceklerini ortaya koymak gerekir.