28 Mart 2024 Perşembe

Brezilya'nın iktidara giden neoliberal faşist yolu

Etki itibariyle Bolsonaro'nun politikaları korporatist-neoliberal devlet senaryosunu takip ediyor: "serbest pazarlı" faşizm. Askeri harcama yanlısı politikalar, kitleleri baskı altına almanın kod sözcükleri gibi; sermaye yanlısı stratejisi "aile değerlerinin" kucaklanması ve çalışan kadınlara, Afro-Brezilyalılara, geylere ve yerli halklara karşı nefret dolu düşmanlığıyla gizlenmiş durumda. Suça karşı yürüttüğü savaş, politikacılara ve kongre üyelerine rüşvet veren bankacıları, toprak sahiplerini ve sanayicileri dışarda bırakırken, sadece rüşveti alan taraftakiler yargılandı.
Aşırı sağcı Brezilya başkan adayı Jair Bolsonaro'nun şüphe götürmeyen seçim zaferi, geleneksel sol ve sağ partilerden politikacıların ve analizcilerin gözünü korkuttu.
 
Mevcut duruma ve yakın geleceğe dair olası çıkarımlar, bu sonucun diğer ülkeler için bir "model" temsil edip etmediği veya Brezilya'nın özgün koşullarının sonucu olup olmadığı gibi bir dizi temel sorunun sorulmasını sağlıyor.
 
Yazıya öncelikle bir hayli otoriter neoliberal Bolsonaro reijimine yol açan Brezilya'nın sosyoekonomik olgularının ve politikalarının ana hatlarını çizerek devam edeceğiz. Sonra, benzer koşulların diğer yerlerde de ortaya çıkıp çıkmadığına bakacağız ve anti-otoriter halkçı-demokratik bir politikanın tehdidi savuşturup savuşturamayacağını tartışacağız. Aşırı sağcı rejimlerin ve düşmanlarının geleceğini değerlendirerek yazıyı sonlandıracağız.
 
BREZİLYA: YİRMİ YILLIK ASKERİ YÖNETİM VE CEZASIZLIK MİRASI
 
Brezilya, Nisan 1964'ten 15 Mart 1985'e kadar askeri bir diktatörlük tarafından yönetildi. Resimyette iktidardan çekilse de ordu, işkence ve suikastleri, binlerce keyfi insan hakları ihlali dosyalarını kapsayan dokunulmazlık hakkını da içeren pek çok gücü ve imtiyazı elinde tutmaya devam etti.
 
Yine de, 1970'lerdeki sözde "ekonomik mucizenin" zirvesini yaşadığı dönemlerde, orta sınıftan kesimler özel sermaye, devlet işletmelerinden türeyen elitler ve ordunun oluşturduğu üçlü ittifakın iktidarını destekledi. Ancak 1980'lerde rejimini büyük bir krizle yüzleşmesiyle birlikte ordu politikada seçimlerin gerçekleşmesine izin verdi. Otoriter miras, ordunun ve takipçilerinin politik kültürüne gömülü bir şekilde varlığını korumayı sürdürdü. Neoliberalizmin derinleşen ekonomik krizi, 21. yüzyılın ikinci on yıllık diliminde yozlaşan yurttaşlık kültürü ve artan suç oranlarıyla birlikte, Jair Bolsonaro'nun başını çektiği militarize bir politik hareket öne çıktı.
 
OTORİTER REJİMİN TOPLUMSAL TABANI
 
Çoğu yorumcu, sağın yükselişinin temelinde, amorf bir yapıya sahip, yani farklı özellikleri içinde barındıran seçmen kitlesinin politik yozlaşmadan kaynaklanan memnuniyetsizliği olduğunun altını çizdi. Ahlakçılık ve sokakta yaşanan suçların yarattığı güvensizlik, sağcı aşırılıkçılığı harekete geçiren ana etkenler olarak bahsedildi.
 
Ama ekonomik iktidarı elinde tutan güçlü elitler Bolsonaro'yu iktidara taşımada belirleyici bir rol oynadılar. Kitleler sokaktayken, Brezilya Ulusal Tarım Konfederasyonu, Bankalar Federasyonu ve diğer belirgin elit kurumları, kas gücü olarak fon, meşruluk ve yasallık sağladı. Senato ve Kongre'nin yüzde 40'ından fazlası, Bolsonaro lehine tavır belirten "kırsal blok" tarafından kontrol ediliyor. Daha önce eski başkan Cardoso'nun merkez sağ adayı Geraldo Alickman'ı desteklemiş seçmenlerin çoğu, Alickman'ın oylarını yarı yarıya düşürerek otoriter sağa kaydı.
 
Tarım sektörü ve bankacılık elitlerinin etkisi altındaki yargı, merkez sol ve geleneksel politik paritleri gözden düşürmek ve yargılamak için mevcut politik yozlaşmışlık ortamını suistimal etti. Bunun sonucunda Başkan Dilma Rousseff görevden alınırken solun lider adayı Lula Da Silva tutuklandı ve yargılandı.
 
OTORİTERLİKTEN FAŞİZME
 
Bolsonaro'nun elitler için cazibesi, programındaki işçi sınıfını paralama vaadiyle somutlanıyor: yirmi yıl boyunca kamu maaşlarını dondurma sözü veriyor; daha düşük emekli maaşları ve yirmi yıla kadar artan emekliilik yaşı uygulaması; grevleri ve toprak reformu hareketlerini bastırmada ordunun ve polisin artan rolü; Amazon ormanlarının talanı önündeki sınırlamaların tamamen kaldırılması; zenginler için daha az vergi, özel sektör önündeki engellerin kaldırılması ve kamusal sektörün özelleştirilmesi.
 
Etki itibariyle Bolsonaro'nun politikaları korporatist-neoliberal devlet senaryosunu takip ediyor: "serbest pazarlı" faşizm. Askeri harcama yanlısı politikalar, kitleleri baskı altına almanın kod sözcükleri gibi; sermaye yanlısı stratejisi "aile değerlerinin" kucaklanması ve çalışan kadınlara, Afro-Brezilyalılara, geylere ve yerli halklara karşı nefret dolu düşmanlığıyla gizlenmiş durumda. Suça karşı yürüttüğü savaş, politikacılara ve kongre üyelerine rüşvet veren bankacıları, toprak sahiplerini ve sanayicileri dışarda bırakırken, sadece rüşveti alan taraftakiler yargılandı.
 
NEOLİBERAL FAŞİZMİN GELECEĞİ; GELECEĞİN DALGASI MI?
 
Neoliberal faşizmin Bolsonaro versiyonu diğer Latin Amerika ülkeleri için bir işaret fişeği olacak mı? Onun rejimi ilerici ülkelere müdahale edecek veya onları devirmeye girişecek mi? Onun Brezilya'da elde ettiği zafer dünya çapında benzer gelişmeleri tetikleyecek mi?
 
Bolsonaro'nun seçimin ilk turundaki bozgunu sonrasında, Brezilya para birimi Real dolar karşısında yüzde 3 yükseldi ve pazarın tamamen serbestleşmesi, tüm kamu sektörünün özelleştirilmesi yönündeki beklentilerle borsa yüzde 4,5'Lik bir sıçrama yaşadı.
 
Bolsonaro, başkan Trump ile karşılaştırılsa da, aslında hem benzerlikler hem de farklılıklar mevcut. İkisi de azınlıklara karşı düşmanlık besliyor, aşırı bağnaz şovenist bir ideolojinin rüzgarını estiriyor ve "milliyetçi" sloganları benimsiyor. Ancak Bolsonaro, Trump'ın korumacı politikalarını ve Çin'le yürüttüğü ticaret savaşını benimseyemez. Brezilya'da esaslı bir toplumsal blok olan tarım sektörünün elitleri, onun kendileri için hayati önemdeki ihraç pazarlarını daha ucuz hale getirmesine izin vermezler.
 
Bolsonaro'nun neoliberal faşist politikaları, Arjantin ve Kolombiya başta olmak üzere Latin Amerika'daki pek çok rejimde yankısını bulacak. Kolombiya'da geniş çaplı militarizasyon ve ölüm mangalarının neoliberalizmin desteğiyle yürüyen işbirliği, Bolsonaro'nun iktidara gelmesinden on yıllar önceden beri uygulanagelmekte. Dahası, Kolombiya'nın oligarşik rejimi kitle tabanına ve bir "faşizm" rejiminin tipik karizmatik liderliğine dayanmıyor.
 
Başkan Mauricio Macri yönetimindeki Arjantin, Bolsonaro'yu taklit etmek isteyebilir, ama Macri'nin IMF'ye ve IMF'nin kemer sıkma politikalarına olan bağımlılığı, neoliberal rejimin başlangıcında seferber edilmesi muhtemel herhangi bir "kitle desteğinin" önüne geçmekte.
 
Bu bizi neoliberal faşizmin Brezilya deneyiminin süresini ve istikrarını dikkate alma noktasına getiriyor. En başta ele alınması gereken çokça husus var.
 
Bolsonaro'nun ücretlilere, maaşlı çalışanlara, emeklilere, borçlulara, küçük çiftçilere ve bazı iş insanlarına yönelik sıradışı saldırılara girişmesi, onun karizmasını ve "kitle cazibesini" eritebilir. Kitlelerdeki seçim coşkusu temel sosyoekonomik yaşam standartlarındaki kötüleşmeye direnemeyebilir.
 
Bolsonaro rejiminin kongre çoğunluğuna sahip olmaması, onu aşağıladığı aynı yozlaşmış politikacı ve partilerle ittifaklar kurmak zorunda bırakacak. Seçim sonrasının politik uzlaşma koşulları "ahlakçı" destekçilerinin çoğunun gözünü açabilir.
 
Eğer serbest pazar programı toplumsal kutuplaşmayı ve sınıf mücadelesini derinleştirirse, Brezilya Arjantin'deki işçi sınıfı geleneğine sahip olmamasına rağmen genel grevler sürecine girebilir.
 
Tarım ve madencilik elitleri, ordu ve bankacılık sektörü Bolsonaro'nun "suça karşı savaşını" destekleyecekler, ve hatta varoşlarda bu savaştan çıkar da sağlayacaklar, ama yatırımları, yeni ihracat pazarlarını, yeni kalifiye çalışanları ve yenilikçi teknolojiyi teşvik edemediği sürece Brezilya sadece oligarşinin yürüttüğü ve çürümüş politikacıların ısıttığı tarım ve maden ekonomisyle ilerleyen bir ekonominin ötesine geçemeyecek.
 
Bolsonaro'nun siyahlara, kadınlara, geylere, sendikalara, şehirli ve kırsal toplumsal hareketlere düşmanlığı oy kazanmasını sağlayabilir, ama bu, karı ve büyümeyi arttırmıyor. Gerici politikalar amorf orta sınıf seçmenin ilgisini çekebilir, ama bu bir yönetim programı değil ve uyumlu bir ekonomik stratejiyi de beraberinde getirmiyor.
 
Kurulu düzen karşıtı retoriğin patlayıcı cazibesinin başlangıçta başarılı olduğuna şüphe yok. Ordu ve rejim ortaklığının güçlü bir halk tepkisine karşı direnebileceğine ve onu bastıracağına da şüphe yok. Ancak rejim süngülere dayanarak yönetmeyi ne kadar başarabilir?
 
Neoliberal faşizmin Brezilya'daki ve onun başka yerlerdeki olası taklitlerinin yenilgisi, örgütlü direnişin ufkuna ve derinliğine bağlı. Bolsonaro'nun halk kitlelerinin yaşam standartlarına yönelik uygulayacağı saldırıyı gerçekleştirme becerisi sınıf mücadelesinin yoğunluğuna ve çapına bağlı olacak. Başlangıç olarak Bolsonaro seçimi kazandı, ama neoliberal faşizmin popülist milliyetçilik ve sosyal demokrasi karşısında sürdürülebilir, dayanıklı bir alternatif olup olmadığına henüz karar verilmedi. Benzer şekilde, düşüşteki, parçalanmış ve gözden düşürülmüş solun yeniden toparlanıp iktidar alternatifi bir yol önermeyeceğini iddia etmek için de hiçbir sebep yok.
 
*James Petras'ın 12 Ekim 2018 tarihinde dissidentvoice.org'da yayınlanan makalesi Ivana Benario tarafından ETHA için çevrildi.