23 Nisan 2024 Salı

Bitmeyen felaket: Nakba

Filistinliler için 'felakettir' Nakba. Siyonistlerin Filistin?i işgal ederek, milyonlarca Filistinlinin dünyanın dört bir yanında sürgün yaşamasının adıdır. Yakılan zeytinlikler, boyunlarda taşınan evlerin anahtarıdır. Nakba, dinmeyen felakettir, bitmeyen Filistin özlemidir.
"Kanı ile Filistin'i çizen sanatçı" olarak Naci El-Ali, küçük kahramanı Hanzala'yla resmetti Filistin halkının özlemini. Filistin özgür olmadan yüzünü göremeyeceğimiz Hanzala, toprakları ellerinden alınan ve geri dönüş inancı ve direnci taşıyan Filistinlileri anlatır.
 
Halkının yaşadığı dramdır hikayesi. Naci El-Ali, Hanzala’yı şöyle tanıtır:
 
"Ben Hanzala. Babamın adı: Önemli değil. Annemin adı: Nakba. Kız kardeşimin adı Fatıma. Ayakkabı numaram: Bilinmiyor. Çünkü ben hep yalın ayakla dolaşırım."
 
Filistinliler için 'felakettir' Nakba. 1948'de ilk kez kullanılmaya başlandı. Arap aydını Konstantin Zureyk, "Nakba" sözcüğünü “sürmekte olan” anlamında kullandı.
 
15 Mayıs 1948 Nakba olarak adlandırılır. İşgalci Siyonist İsrail kuruluşunu 14 Mayıs 1948’de ilan etmiştir. Ancak Nakba, yani felaket 1948’de değil daha önce başladı. Ve emperyalistler ile bölge işbirlikçilerinin elbirliğiyle bugün de devam etmekte.
 
1897'de İsviçre'nin başkenti Basel'de toplanan Birinci Siyonizm Kongresi'yle Filistinlilerin "felaketi" başladı. "Felaket"in temelini atan Theodor Herzl, "Basel'de Yahudi devletinin temellerini attım" diyerek, Dünya Siyonist Örgütü (WZO)'nün kuruluşunu ilan etti. Filistin'in bugüne kadar gelen felaketi de o tarihte başlamış oldu.
 
WZO'nun kuruluşuyla birlikte Filistin topraklarına gelen Yahudi göçmen sayısı hızla artmaya başladı. 1903'de Filistin'e yerleşen göçmen sayısı 25 bine ulaştı. 1904-1914 arasında ise 40 bin göçmen Filistin'e yerleşti. 'Aliyah' adı verilen bu göç dalgaları, onbinlerle değil, yüzbinlerle anılacaktı.
 
Dünya savaşın eşiğine geldi. 1. Dünya Savaşı patlak verdiğinde emperyalistler arasındaki çelişkilerden en üst düzeyde yararlanma hareketine girişen siyonistler, başta İngiltere olmak üzere, ABD ve Rusya'da lobi faaliyetlerine başladı. İngiliz hükümeti, Almanya'yla birlikte savaşa girmiş olan Osmanlı devletinin güçsüzlüğünü avantaja çevirmek hem de ittifak halinde olduğu diğer emperyalistleri Ortadoğu'dan uzak tutmak için siyonistlerle ilişkilerini geliştirmeye başladı.
 
BALFOUR DEKLARASYONU GÖÇMENLERİN BİLETİ OLDU
 
Filistin halkının felaketine yol açan bu hamlelerden biri Balfour Deklarasyonu oldu. Siyonistlerin Filistin üzerinde başladıkları işgal planı aynı zamanda İngiltere'nin de çıkarlarıyla uyumluydu. İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, 2 Kasım 1917'de İngiltere'de yaşayan siyonistlerin önde gelen ismi Lorkd Rothschild'e bir mektup yazarak milyonlarca Filistinlinin ve bölge halklarının hayatını değiştirdi.
 
"Krallık hükümeti Filistin'de Yahudi halkı için bir milli yurt kurulmasını uygun karşılamaktadır ve bu hedefin gerçekleştirilmemesini kolaylaştırmak için elinden geleni yapacaktır. Ayrıca, Filistin'deki Yahudi olmayan toplumların sivil ve dini haklarına ya da başka ülkelerde yaşayan Yahudilerin hak ve siyasal statülerine zarar verecek uygulamaya gidilmeyeceği kabul edilmektedir." (William Cleveland, Modern Ortadoğu Tarihi)
 
Balfour Deklarasyonu adını alan bu kısa mektup, 100 yıldır siyonistlerin Filistin'e işgal bileti oldu. WZO'nun kuruluşuyla başlayan Yahudilerin "Aliyah" adını verdiği iki göç dalgası bu deklarasyonla birlikte arttı, Hitler'in soykırımıyla Filistin'deki Yahudi nüfusu onlarca kata ulaştı.
 
1919-1923 arasındaki dalgada 30 bin, 1924-26 yıllarında çoğunluğu Polonya'dan 50 bin göçmen Filistin'e yerleşti. Hitler faşizminden kaçışların artmasıyla ABD ve Kanada'nın koyduğu kota nedeniyle göçler Filistin'e yöneldi. Siyonist işgalciler, Yahudilerin yaşam savaşını kendi hedefleri için kullandı. 1942 yılında siyonist lider Ben Gurion'un verdiği bir demeçte, "Avrupa Yahudilerinin yok edilmesi, siyonizm için bir felaket. Ülkeyi kuracak kimse kalmayacak" sözleri, siyonistlerin düşünüşünü ele veriyordu.
 
1922'de 93 bin olan Yahudi sayısı 1933-36 yıllarındaki 5. "aliyah" ile 380 bini geçti. 1941 ise 500 bine yaklaştı. Siyonistler, İsrail'in kuruluşunu ilan etmek için önemli bir nüfusa ulaşmış, 5. göç dalgasıyla gelen zengin Yahudilerin olanaklarıyla tarım alanları hızla el değiştirmeye başlamıştı.
 
ADIM ADIM İŞGAL
 
Siyonistlerin işgal gerçeğinin üstünü örtmek için kullandıkları "onlar topraklarını sattılar" manipülasyonu o zamanlardan itibaren günümüze taşınan gerçek dışı bilgi olmaya devam ediyor.
 
Topraklarını satan Filistinlilerin çoğunluğu Filistin'de yaşamayan Araplardı. Bir kısmı da Filistinli eşraftan alınmış, ancak bunların oranı yüzde 5'i geçmiyordu. Bu oranın sadece yüzde 10'u tarım arazisi özelliği taşıyordu. Bu oran bile Arap nüfusun üçte ikisi köylü olan Filistinlileri ekonomik yıkımla karşı karşıya bıraktı. Siyonistler Filistinlileri açlıkla teslim almaya girişti.
 
Bu arada göçler devam ediyor, İngilizlerin yeni göçmenleri geri çevirme durumunda yaygın propaganda devreye giriyor, Filistin'de kurulacak Yahudi devletinin Nazi vahşetinden kurtulacaklar için sığınak oluşturacağı, İngiltere'nin ise bunun önündeki en büyük engel olduğu düşüncesi yaygınlaşıyordu.
 
Devlet kurma fikrinin göçmen Yahudilerde radikalleşmeyi artırdı. En tanınmışı Irgun olmak üzere çeşitli siyonist çeteler kuruldu, devlet olma yolunda ne gerekiyorsa hayata geçirmeye başladı. İngilizlere yönelik şiddet eylemleri, 1947'de kısa süren Arap ve Yahudiler arasında kısa süren savaş ve 1948 diğer Arap ülkelerinin Yahudilere ilan ettiği savaş...
 
Arap sivillere ve İngilizlere karşı eylemlere başlayan Irgun, İsrail ilanına kadar faaliyetlerini sürdürdü. İngiliz Ortadoğu Bakanı Lrd Moyne'a suikast dahil birçok eylemin altına imza attı.
 
Emperyalistlerin kontrol edebileceğini düşündüğü siyonistler, şiddet eylemlerini artırdı. Filistin sorunu olarak BM'ye taşındı. ABD ve İngiltere'deki siyonistler devreye girdi ve yoğun diplomatik faaliyetle BM Filistin Özel Komitesi (UNSCOP)'ni kurdu. Komite yaptığı incelemeler sonrasında Filistin'e bağımsızlık verilmesini önerdi. Ancak nasıl bir devlet olacağı konusunda farklı düşünceler ortaya çıktı, çoğunluk Filistin'de iki devlet ihtimalini gündeme getirdi, siyonistler öneriyi kabul etti. Arap liderler ise derhal reddetti. O dönemdeki ABD Devlet Başkanı Truman çoğunluğun görüşünün kabul edilmesini, aksi takdirde ekonomik yardımlar kesilir tehdidiyle oylamaya sundu. 29 Kasım 1947'de yapılan oylamada 30 kabul, 13 ret, 10 çekimser oy verildi.
 
Filistinliler bu kez diplomatik alanda yenildi. Filistin'in iki devlete bölünmesi kararı alınmış oldu. Kudüs'e uluslararası statü verildi.
 
Ancak İngiltere daha öncesinden bir hamle geliştirdi ve oylamayı beklemeden 15 Mayıs 1948'de Filistin'den çekileceğini duyurdu. Araplar bölünme planına karşı tutum belirledi, siyonist çeteler ise BM'de öngörülen bölgeleri güvenceye alma adına saldırılara girişti. 1948 baharında Irgun çetesi, Kudüs'ün Dayr Yasin köyünde katliam gerçekleştirdi. Araplar arasında panik yaşandı. Arap birlikleri de misilleme olarak Yahudi sağlık konvoyuna saldırı düzenledi. İki toplum arasında çatışmalar arttıkça, İngiliz yönetimi düzeni sağlayamadı 14 Mayıs 1948'de İngiliz Yüksek Komiseri General Alan Cunningham Hayfa'dan kaçtı.
 
Bir kaç saat sonra ise Ben Gurion, İsrail devletinin bağımsızlığını ilan etti. İsrail’i ilk tanıyan ABD ve Sovyetler Birliği oldu. Ertesi gün Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Irak birlikleri ilan edilen İsrail'e girdi. Savaş Arap birliğin yenilgisiyle sonuçlandı. Bir yıl süren savaş sonrasında 700 bin Filistinli göçe zorlandı.
 
BİTMEYEN NAKBA, DİNMEYEN DİRENİŞ
 
15 Mayıs 1948, İsrail'in kuruluşu olarak meşrulaştırılmaya çalışılırken, aynı tarih bir halk için de Nakba oldu. Arap aydını Konstantin Zureyk'in sözüyle 'sürmekte olan felaket'in tam içinde yaşıyor Filistin halkı.
 
Çünkü İsrail devlet olarak kendini kabul ettirse de, ülke olarak sınırı belli olmayan bir devlet olma özelliğini taşıyor. Sınırı belli olmayan tek devlet. Uluslararası anlaşmalarda yer alan maddeleri işgali genişletmek için kullanmaya devam eden İsrail, imzaladığı anlaşmaları da çeşitli gerekçeler uydurarak ihlal ediyor. Böylece yeni yerleşim alanları açarak Filistin topraklarını işgal etmeyi sürdürüyor.
 
Felaket sürüyor Filistin halkı için. Siyonistler, siyasi, ekonomik, askeri, kültürel olarak Filistin halkının değerlerini çalıyor yağmalıyor. Tarım arazilerine el konuluyor, ürünler yakılıyor, balıkçıların tekneleri batırılıyor, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri sömürülüyor.
 
Peki Filistinliler için süren felaket, İsrail'e ne getiriyor? "Güvenlik" adı altında insanlığa yabancılaştırılmış bir toplum gerçeği, Filistinliler için olduğu kadar Yahudi toplumu için de başka bir felaket. Hiçbir zaman olmayacak güvenlik, hiçbir zaman bulamayacakları huzur.
 
Nakba devam ediyor, ama Filistin halkının direnişi de sürüyor. Filistin halkının "Denizden nehre Özgür Filistin" şiarı dünyanın dört bir yanında yankılanıyor.
 
İşte ne zamanki o direniş nihai zaferi kazanacak, Hanzala da yüzünü o zaman dönecek. Dünyanın dört bir yanına sürgün edilen Filistinlilerin topraklarına dönecekleri gibi.