29 Nisan 2024 Pazartesi

Bahadır: Direniş cephesini büyütelim

SYPG temsilcilerinden Bahadır, 2023 yılına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Emperyalist kapitalist sistemin yaşadığı çıkmaza ve çelişkilere işaret eden Bahadır, önümüzdeki günlerde ezilenlere yönelik saldırıların artacağını belirtti, emekçi sol harekete reformizmden uzaklaşma, devrimci direnişi büyütme çağrısında bulundu.

Halkların Birlik ve Dayanışma Kurumu (SYPG) temsilcilerinden Haydar Bahadır, 2023 yılında Kürdistan ve Ortadoğu'da yaşanan gelişmeleri Özgür TV'de yayımlanan Özgür Rojava programında değerlendirdi.

Bahadır'ın Dîcle Awaz'ın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Son bir yıllık süreçte Ortadoğu ve Kürdistan söz konusu olduğunda ezilen halklar bakımından hangi gündemler öne çıktı? Rojava devrimi bu gelişmelerin neresinde duruyordu?
Geçen yıla baktığımızda ezilenler cephesinden çok yoğun, çok sert, mücadeleci, bedellerin ödendiği bir yıl oldu. Faşizme, kapitalizme, emperyalizme, sömürgeciliğe, erkek egemen sisteme ve devletlere karşı her cephede yoğun bir çatışma ve direnişler yaşandı. Bu süreçte çok ağır bedeller ödendi, çokça şehit verdik. Bu vesileyle de özgürlük, sosyalizm, devrim şehitlerini anıyor, önlerinde saygıyla eğiliyorum.

Başta da ifade ettiğim gibi çok yoğun bir mücadele dönemi oldu. Rojava devrimi, Kürdistan özgürlük hareketi bakımından; Türkiye'deki ezilenler, emekçiler, kadınlar başta olmak üzere işçi sınıfı her cephede, dağda yoğun bir saldırı yaşadı. Ama buna karşı da büyük bir direniş ortaya çıktı, çok ağır bedeller ödendi. Burada Ortadoğu ekseni öne çıkan iki temel olgudan biri oldu. Rojhilat'taki halkların, kadınların "Jin, jiyan, azadî" sloganıyla kadın özgürlüğü mücadelesi eksenli ortaya çıkardıkları ve Bellucları ve diğer bütün halkları, Kürtleri içine kapsayan geniş bir ayaklanmaya dönüştü. Keza Kürdistan'da Başûr'da Rojhilat'ta Bakur'da gerillaya yönelik çok yoğun saldırılar oldu ve buna karşı da büyük bir direniş ortaya konuldu, bedeller ödendi. Ortadoğu özelinde İran direnişi başta olmak üzere kadın hareketi öne çıkan bir yerde durdu. Çünkü kapitalizm, bölge diktatörlükleri, gericileri, devrimin öznesi olan en direnişçi grupları yok etmeyi hedefledi. Bundan dolayı da Filistin'de olduğu gibi katliamlar işleyerek, kimyasal gazları, bombaları kullanarak her türlü savaş suçunu işlediler. Kimyasal bombaların sadece Filistin'de kullanıldığına karşı çıkıyoruz, Kürdistan'da da kullanıldı. Kürdistan'ın dağlarında, taşlarında, şikeftlerde, mağaralarda, gerillanın kullandığı tünellerde kullanıldı. Üstelik gerilla bunları da yayınladı.

Türkiye'de yaşam alanını savunandan, erkek egemen sisteme karşı mücadele eden kadınlardan işçi sınıfına kadar büyük direnişler oldu. Her seferinde bu direnişlerin karşısına diktatörlük, faşizm, kapitalizm, emperyalist küreselleşme sistemi zor aygıtlarını, şiddetini, baskısını, terörünü kullanarak ezmeye ve boşa çıkarmaya, yenilgiye uğratmaya çalıştı. Ama bunlara rağmen başta Ortadoğu olmak üzere -İran'daki ayaklanmadan biliyoruz- geri çekilişler olsa da tarihinin büyük direnişlerini ortaya koydu. Büyük bedeller ödendi.

Kapitalistler bölgede amaçlarına ulaştı mı sorusuna yanıtımız, hayır ulaşamadılardır. Örneğin Türkiye Kürdistan'a baktığımızda ulaşamadı. Gerilla çok güçlü şekilde hala varlığını, direnişini sürdürüyor. Devrimci, komünist örgütler, partiler kahramanca, yiğitçe savaşıyor, dövüşüyor, direniyor, tasfiye olmuyorlar. Faşist diktatörlükler ve emperyalist devletler birlikte sadece Ortadoğu'da değil, dünyanın her tarafında bu politikayı uyguluyor. Yani nerede bir direniş odağı varsa ayrım yapmadan onu ezme, yok etme politikası uyguluyorlar. Çelişkiler öyle uzlaşmaz boyuta ulaşmış ki, devrimciler söz konusu olduğunda ezme, kimyasal silah kullanarak katletme, yargısız infazlar, zindanlara doldurma politikası her yerde sürüyor. Kadınlara hakaret ediyor, işkence, tecavüz ediyor, kaçırıyor, katlediyor, topluma bu şiddeti aşılıyor, yayıyor. Bu tabloya, bütün bu kuşatılmışlığa karşı direnmek çok önemli bir yerde duruyor. Doğal olarak bu direnişin merkezinde de Ortadoğu'da da biliyoruz, Kürtler duruyor, Kürtler öncülük yapıyor. Kürt özgürlük hareketi, siper yoldaşları ve dostları ile birlikte mücadeleyi sürdürüyor. Rojava devrimine yönelik ekonomik, siyasi, askeri bir kuşatma var. Sömürgeci işgalci faşist Türk devletinin süreklileşen saldırıları var. Öyle sadece bir gün, iki gün değil, her gün bombalanıyor, SİHA'larla, işbirlikçi, ajanlarının desteğiyle devrimciler, komünistler, yurtseverler katlediliyor. Ama buna rağmen Rojava Özerk Yönetimi, sömürgeciliğe, işgalciliğe yanıt olacak şekilde kendi devrimini bir adım daha ileriye taşıyacak adımlar atıyor. Daha birkaç gün önce Toplumsal Sözleşmesi'ni ilan ederek bütün kantonlarını birleştirdi. Devrim kazanımlarını güvenceye aldı.

Bunların hepsi hemen yarın uygulanacak anlamına gelmiyor. Ama halk konseyleri, şehir konseyleri, halk meclisleri komünler aracılığıyla bir hareketi ileriye taşımak, güvenceye almak, toplumda bilinç oluşturmak amaçlanıyor. Bunların hepsi hukuksal bir zemine kavuştu. Buna sahip çıkmak, güçlendirmek çok önemli bir yerde duruyor. Rojava Özerk Demokratik Yönetimi'nin bu kazanımı, yılın son günlerinde hem Kürdistan özgürlüğü bakımından hem bölgedeki ezilen halklar, emekçiler ve kadınlar bakımından çok önemli ileri bir hamle oldu diyebiliriz.

Farklı emperyalist bloklarda yer alan ülkeler, NATO gibi askeri örgütleriyle bölgesel ya da küresel çapta bir savaşa hazırlanıyor. Ortadoğu ve Kafkaslar emperyalist çıkarlar, çelişki ve çatışmaların merkezinde duruyor. Son bir yılda bu bakımdan neler açığa çıktı?
Şimdi müsaade edersen, son bir yıla gelmeden önce çok kısa bir geriye dönüp bakmakta fayda var. Revizyonist sosyalist blokun çökmesiyle birlikte tek kutuplu bir dünya ilan edildi. Kapitalizm kutsandı, ona ibadet edilmesi gerektiği ilan edildi. Bunun öncülüğünü de ABD emperyalizmi yaptı. Yani kapitalizm kadiri mutlaktır, bundan öte başka bir dünya yoktur denildi. Yani artık direnişe, mücadeleye, sosyalizme, sınıfsız, sömürüsüz, cins ayrımsız bir dünya arayışına gerek yok bunlara göre. Tabii ki bu ezilenler bakımından ve devrimci örgütler üzerinde, sosyalizm adına bir geriye düşüş, politik-örgütsel tasfiyeci bir dalga yarattı.

Marksizmin, leninizmin kapitalist analizini hatırlamak gerekiyor. Kapitalizm, sömürü sistemidir. Azami kar üzerine kuruludur. Emekçilere, kadınlara, doğaya, talan, kıyım, yoksulluk, diktatörlük, faşizmden başka hiçbir şey getirmedi, getirmeyecek. Birinci ve ikinci paylaşım savaşlarının ön günlerinde emperyalist devletler dünyayı yeniden paylaşmak istedi. Bu savaşlar döneminde aynı zamanda emperyalistler arasındaki çelişki ve çatışmalar arttı. Bu kaçınılmaz. Kapitalizmin kendi varoluşsal yasalarından birisi iç savaş ve çelişkidir. Dünyaya egemen olmak isteyen kapitalistler, emperyalist devletler arasında uzlaşmaz düzeye varan çelişkiler yaşanmakta. Ortadoğu'yu, Afrika'yı, Hint Pasifik bölgesini yeniden paylaşmak istiyorlar. İşte bunun için anlaşmalar yapıyorlar, ticaret yolları kuruyorlar, askeri yapılanmaları arttırıyorlar.

Kapitalistler, emperyalist devletler arasındaki uzlaşmazlık hep savaşlarla çözülmüştür. Diğer yandan emperyalist kapitalist sistemle ezilenler arasındaki çelişki derinleşiyor. Dünyanın her tarafında işçilerin, emekçilerin hakları ellerinden alınıyor, doğaya yönelik tarihin en büyük katliamları yaşanıyor. Amazon ormanlarından tutun da Kürdistan'a, dünyanın her tarafında doğa katliamları yaşanıyor. Türkiye'deki madenler, barajlar vb. yoluyla inanılmaz bir doğa katliamı söz konusu. Kadın hakları, özgürlük mücadelesi bakımından dünyanın her tarafında büyük bir kuşatma var. Çıkış yolu arayışındaki kapitalist sistem, faşist hareketleri ortaya çıkartıyor. Reformcu, solcu iktidarlar kapitalizme, sömürgeciliğe, faşist diktatörlüklere karşı tutarlı bir mücadele gücü ortaya çıkartamadıkları için kitlelerde yüzlerini faşist hareketlere dönüyor.

Kapitalizmin, faşizmin, sömürgeci sistemlerin ezilenlere verebileceği bir şey olabilir mi? Yok. O zaman o çelişki gittikçe artıyor. Demektir ki ezilenlerle egemenler arasında tarihsel çatışma kaçınılmaz olarak yaşanacak. Bu bugünden çok daha sert olacak.

ABD emperyalizminin, kendi ekonomik sistemini ve siyasi hegemonyasını kurmak ve dünyayı yönetmek için dünyanın her tarafında 800 civarında irili ufaklı askeri üssü var. Bunun maliyeti 200 milyar dolar. ABD'nin 2024 yılı için ayırdığı bütçe 886 milyar dolar. Bu bütçeyi Filistin'de barış olsun diye ayırmıyor. Filistin'de nasıl bir politika izlediğini görüyoruz. Ya da bu bütçeyi Kürdistan'a, Kürt ulusuna haklar gelsin, Rojava özgürleşsin diye ayırmıyor. Ya da Türkiye'de ya da Ortadoğu'nun başka bir ülkesinde. Ortadoğu'da petrol, doğalgaz yataklarını kenti kontrolüne almak, Ortadoğu'da olduğu gibi dünyanın her tarafında dünyanın yeniden yağmalanması, paylaşılması, pazar alanlarının kaybedilmemesi için savaşlar sürüyor.

Başını Rusya ve Çin'in çektiği diğer emperyalist güçler de bu durumu değiştirmek istiyor. Çünkü çıkarları buna uygun değil. Son bir iki yılda bazı anlaşmalar yaptılar. Şanghay İşbirliği Örgütü var. Biliyorsunuz Rusya ve Çin'in merkezinde olduğu Kazakistan, Tacikistan, daha sonra buna Hindistan, İran ve Pakistan da katıldı ve gözlemci ülkelerde var. British diye bir anlaşma var. Dünya ticaretinin yüzde 85'ine sahipler. Şimdi bu pazarı kaybetmek istemiyorlar. Dünya gelirinin yüzde 80'ine sahipler bunlar.

İngiltere çok yakın bir dönemde üçüncü dünya savaşının simülasyon provasını yaptı. Bunu resmi olarak yaptı. Bunlar bir hazırlıktır. Bu şu anlama geliyor: Kapitalist emperyalist sistem kendi varoluşsal krizinin ögelerinden kaynaklı hiçbir sorunu çözemiyor. Ezilenlere karşı da sorunları çözemiyorlar. Kendi aralarındaki çıkar savaşı, gerilimi, çelişkileri onları kaçınılmaz olarak bir savaşa götürecek. Bu ezilenlere karşı da çok kıyıcı bir savaş başlayacağı anlamına geliyor. Zaten yürütüyorlar da bunu daha da arttıracaklar, onu görmemiz gerekiyor. Bugün başka düzeylerde çeşitli temsilcilikleri aracılığıyla savaşlar yürütülüyor. Ukrayna'da, Filistin'de, Karabağ'da, Kürdistan'da dünyanın her tarafında aslında savaşlar yürütülüyor. Ama dünya savaşı dediğimiz şey bunları çok aşan bir şey.

İkinci emperyalist paylaşım savaşı döneminde de birinci emperyalist paylaşım savaşı döneminde de "Bu dünya savaşları çıkmaz artık. Kapitalistler niye bu kadar kar varken birbiriyle bu kadar savaşsın" teorileri yaygındı. Ama kısa sürede bunların teorileri iflas etti ve bu savaşlar nasıl kanlı bir savaşa dönüştü? İkincisinde 75 milyon insanın ölümüne sebep olacak 25 milyon Sovyet yurttaşının ölümüne sebep olacak bir savaşla sonuçlandı. Bu biz devrimciler, komünistler için önemli. Reformizme karşı burada çok ciddi bir mücadele zemini duruyor.

Bölgesel ve küresel bir savaşa gidiyoruz. Bu koşullar olgunlaşırken sosyalist yurtseverler ve Rojava devriminin öncü güçleri, komünist bileşenine nasıl görevler düşüyor?
Teori ve politika masa başında yazılacak şeyler değil. Belirli verilere, karşıdevrimci kuvvetlerin hareketine, onların çıkarlarına, politik tercihlerine, kendilerini ortaya koyuş biçimlerine bağlı olarak politika yapıyorsunuz. Yani somut zeminin nesnel koşullarının politikasını yapmak zorundasınız. Tablo kapitalizmin kendi sömürüsünü arttırmak, pazar alanlarını genişletmek ya da yeni pazar alanları kazanmak için yoğun bir şekilde savaşa hazırlanıyor. İşte sömürgeci faşist Türk diktatörlüğünün silahlanma yarışını, silahlanma bütçesini, sanayisini görüyoruz değil mi? Rojava'ya yönelik nasıl silahlandığını, nasıl gerilla savaşına, ezilenlere karşı yeni silahlar, teknolojiler geliştirdiklerini biliyoruz. Dünyayı on kere yok edecek düzeyde atom bombaları var. Bunları bütün ezilenlere, yoksullara, kadınlara, işçilere, devrimcilere, komünistlere karşı kullanmak için yapıyorlar. Tamam birbirlerine karşı da kullanıyorlar da, ama neticede son çarpışma bizimle onlar arasında olacak.

Ciddi eksiklikleri ve zayıflıklarına rağmen Paris Komünü'ne nasıl sahip çıkıyorsak, Rojava Devrimi bunu çok çok aşan bir pozisyonda. Halkçı, kadın özgürlükçü, toplumsal eşitlikçi. Tamam şu anda sosyalist karakterde değil, ama bütün ezilenlerin, son on yıllardaki ayaklanmaları ve isyanlarına baktığımızda devrimle sonuçlanmış, kazanımla sonuçlanmış, mücadele ile sonuçlanmış özgürlükçü, halkçı, demokratik, kadın özgürlükçü bir devrim var önümüzde. Bu aynı zamanda hem bölge halkları için önemli bir model, hem de Kürt ulusunun sömürgecilere karşı bir mevzisi, bir kazanımı. Bugün faşist, sömürgeci Türk devleti niye korkuyor? Niye bu kadar Rojava'yı sürekli bombalıyor, yağmalıyor, topraklarını işgal ediyor. Niye? Çünkü böyle bir devrimin yayılmasından korkuyor. Onlar isteseler de istemeseler de yayılacak. Yani Rojhilat'a da yayılacak. Suriye'de de yayılacak, Türkiye'ye de yayılacak. Çünkü ezilenlerin direnişten başka bir yolu yok. Ezilenlerin kendi güçleriyle kendi özgürlüklerine ellerine aldıkları bir devrim bu.

Rojava Devrimi, örgütlü sömürgeciliğe karşı, doğru bir enstrüman kullanarak örgütlü ve silahlı mücadele yürütüyor. Zora dayalı, kendi özsavunmasını oluşturuyor. İran'daki halk hareketi niye yenildi? Bir sene boyunca milyonlarca insan sokakları terk etmedi. Bu sadece İran'a da özgü bir şey değil. Bu hala '90'lardaki revizyonist reformist akımların ortaya çıkardığı ve onun ideolojik kuşatmasının yansımaları var. O ne güzel; bireysel özgürlükler var, o zaman marksist leninist örgütlere ne gerek var. Öncü partiye ne gerek var. Kitleler kendi kendini yönetsin. Kitleler öncüsüz öndersiz her şeyi yapabilirler. Böyle bir dünya yok. Geçici palyatif kazanımlar elde edebilirsiniz ama merkezi bir yapınız yoksa, o merkezi yapıyı politik askeri bir savaş stratejisiyle, örgütüyle yönetecek bir kurmayınız, kuvvetiniz, karargahınız, yönetme beceriniz, askeri ve politik kitle gücünüz, bunu yönetme, bunu harekete geçirme, olanaklarını örgütleme gücünüz yoksa sizi sopayla kovalarlar. İşte İran'da bu oldu.

Şimdi Rojava'da böyle bir tarihsel ve politik bir kazanım var. Bunun doğruluğunu kanıtlamış, yaşamış, görmüş bir kitle var. Öncü var, öncüler var. O zaman buna sahip çıkmak, bunu geliştirmek, bunu Türkiye'ye yaymak, Bakûr'a yaymak, Rojhilat'a yaymak gerekiyor. Örgütlü mücadeleyle, silahlı mücadeleyle buna hazırlanmak gerekir. Ancak bu şekilde sömürgecilik ve kapitalist sistem yıkılabilir. Ezilenlerin önünde başka bir çözüm yok.

2023 yılının öne çıkan gelişmelerinden biri de siyonist İsrail devletinin Filistin'e yönelik işgal saldırıları ve Filistin'deki 12 direniş örgütünün direnişiydi. 7 Ekim'deki Aksa Tufanı hamlesini Filistin ulusal kurtuluş mücadelesi bakımından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Burada birkaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Birincisi, bu Filistin halkının bir sorunu, Filistin direnişi 60'lı 70'li yıllarda daha demokratik devrimci bir karakterdeydi. Dün onlar bu mücadeleyi daha iyi bir boyuta çıkartamadılar. Bugün islamcı bir karakterde kurtuluş hareketine dönmüş durumda. Ama özü şu: Filistin halkının özgürlüğü için islami motifli bir direniş hareketi var. Bu direnişe Hamas önderlik ediyor, ama bu sadece Hamas'ın direnişi değildir. 12 direnişçi örgüt bir beyanname ile açıkladılar. Bunun içerisinde FHKC ve FDKC de var. Diğer birkaç irili ufaklı devrimci örgüt de var. Yani şimdi bunlar bir araya geliyor ve İsrail siyonizmine, ABD emperyalizmine karşı Filistin halkının özgürlüğü için savaşıyor. Bir kafese sıkıştırılmış halkın ne yapmasını bekliyor bu insanlar yani.

Hamas ile ilgili bazı kesimlerin kullandığı dil egemenlerin dili aynı zamanda. Bunlar islamcı, faşist, kafa kesiyorlar deniyor. Yani savunacak halimiz yok ama şunu da söylemek gerekir ki Hamas'la DAİŞ aynı değil. Bu söylemler Hamas ile Filistin hareketini mahkum ediyor. Peki ne diyorlar? Filistin halkı başka Hamas başka. Peki? Aynı egemenler PKK için ne diyor? "Kürtler ayrı, PKK ayrı. PKK terörist ama biz Kürt halkına karşı değiliz, biz terörizme karşıyız" diyor. Arada hiçbir fark yok. O zaman bu tuzağa düşmemek lazım. O zaman biz, bu cephede duran insanlar, bak sana da aynı şeyi söylüyorlar diyeceğiz. Aynı şeyi Hamas üzerinden yapıyorlar. Yani sağıyla soluyla ve benzeri ilgilenmiyor. Onun için direniş odağı olması, emperyalist çıkarları tehdit etmiş olması yeterli. Hamas emperyalist çıkarları tehdit eden bir rol oynadı. Bundan bu kadar azgınca saldırdılar. Bu yüzden ikinci gün daha bütün ABD askeri gemilerini Kızıldeniz'den Doğu Akdeniz'e kadar gönderdiler. Bu yüzden bütün katliamlara karşı Avrupa Birliği kokuşmuş kurumları herhangi bir insan hakları suçu işlendiğini kabul etmedi. Biden'ın ABD'nin açıklamaları var.

İkincisi şunu kesinlikle görmemiz lazım. Kendisine laik solcu ve benzeri diyenler yanılmasınlar. Bu emperyalist kapitalist faşist sistem, çelişkiler arttıkça sen hangi görünümde olursan ol, ister liberal ol, ister sol ol, ister marksist leninist ol, ister yurtsever ol, ister Kürt ol, ister ulusal özgürlükçü bir çizgide dur… Onların çıkarlarını tehdit ettiğiniz an size çeşitli yaftalarla, Hamas'a, Filistin halkına yaptığının daha da beterini yaparak katliamlar uygulayacaklar. Egemenler, tam da emperyalist paylaşım savaşı sürecinde olduğu gibi, kapitalist savaş mantığına uygun bir tarzda, ezilenlerin direnişini ezme planları yapıyor, bunu bütün dünyaya ilan ediyor. Hamas'a yönelik tutum ve Filistin halkına yönelik katliam saldırısının arkasında hepsi bu yüzden durdu. Yani Filistin'de en laik, en modern sol hareket benzer bir şey yapmış olsaydı da yine aynı katliamla, aynı zulüm ve soykırımla karşı karşıya kalacaklardı. Bunu gözardı ediyorlar. Sanki Avrupa modern, laik bilmem ne. İşte Hamas da dinci, gerici. O yüzden hak ediyorlar. Bu çok yanlış. Yani burada hem ideolojik hem politik yanlışlık var. Aynı zamanda direniş cephesinde, emekçi solda yer alanların, faşizme, sömürgeciliğe, kapitalizme, erkek egemen sisteme, ekolojik yıkıma karşı direnenlerin yarın kendi başına neler geleceğini görememe hali var burada.

2024 yılının ezilenler bakımından nasıl bir yıl olacağını öngörüyorsunuz? Bu temelde neler söyleyebilirsiniz? Politik öncülere çağrınız nedir?
Çelişkiler ortada. Bunun ezilenler cephesinden çözümü farklı, emperyalist kapitalist sistem cephesinden çözümü farklı. Ve bunların ortak bir zemini yok. Doğal olarak çözüm bizim bakımımızdan devrim sorunu, sosyalizm sorunu, sosyalizmin inşa sorunu. Bu kadar açık ve net. Ezenler cephesi ise kokuşmuş, yozlaşmış, çürümüş… Bunu Türk devletinin, bölgedeki gerici, faşist diktatörlüklerin halinden görüyoruz. Bu çelişkiler kapitalist emperyalist sömürü sisteminin yıkılmasıyla çözülecek.

O zaman öznenin, devrimcilerin, yani bizlerin üzerine büyük görevler düşüyor. Burada da ideolojik ve politik olarak emekçi sol cephe iki tercihle karşı karşıya. Devrimci, militan, savaşçı, direnişçi, teslim olmayan, emperyalist kapitalist sistemin her türlü silahına, katliamına, bombasına, işkencesine, zindanlara doldurmasına rağmen biz devrimciliğimizi sürdürüyoruz. Bir bu tercih var. Bir de buna karşı reformcu talepler, perspektifle, kapitalizmi reforme etme projeleri var.

Emperyalist kapitalist sistemin sahipleri, hangi kılıfa bürünürlerse bürünsünler, ister gerici, ister faşist tek hedefleri var bizi yok etmek. Direniş cephelerini, direnişleri ezmek. Bu çelişkilerin ortaya çıkartacağı toplumsal devrimleri, sosyalist devrimleri yok etmek, çıkmamasını sağlamak. Bunu ortaya çıkartabilecek kuvvetleri de ezmek. Tamam amenna biz onlarla dövüşüyoruz sorun değil. Ama ezilenler cephesinde reformcu çizgi, CHP'ye umut bağlayan bir akıl tutulması yaşıyor. Kolay savruluyor, ideolojik olarak köklerini devrimci değerlerden, devrimci mirastan, ezilenlerin tarihinden, marksizm leninizmden almıyor, günübirlik düşünüyor ve hareket ediyor. Bir kısmının da gönüllü tercihi bu zaten.

O zaman devrimcilerin önündeki iki temel görev var. Birincisi faşizme, kapitalizme, erkek egemen sisteme karşı yıkıcı bir güç olmak, direnmek, özgürlüğün kolay kolay gelmeyeceğini, verilmeyeceğini bilmek, daha fazla mücadele etmek, daha fazla savaşmak, düşmanın üstüne daha fazla gitmek. İkincisi ideolojik, politik olarak da reformizme, bize dayatılan tasfiyeciliğe, devrimci kurtuluşun, özgürlüğün, sosyalizmin yolunu kapatan sahte sol liberal söylemlere karşı güçlü ideolojik, teorik bir politik mücadele yürütmek.

Son olarak bir mesajınız var mı?
Faşizme, kapitalizme, sömürgeciliğe, erkek egemen sisteme karşı zindanlarda, dağlarda, fabrikalarda, atölyelerde, yer üstünde, yer altında, her mevzide dövüşen, mücadele eden yoldaşlarımızı, dostlarımızı selamlıyor ve hepsine yeni yılda başarılar diliyoruz.