19 Nisan 2024 Cuma

Aydın Akyüz yazdı | 100. yılında Suphilerin dönüşü

Mustafa Suphi, Bolşevizm okulunda yetişmiş yetkin bir örgütçü ve propagandacıdır. Tek başına yeri kolay doldurulamayacak kadar güçlü ve nitelikli bir karaktere, önderlik birikimine ve deneyimine sahiptir. Mustafa Suphi ile birlikte merkezi önderliğin dört üyesi ve birikimli kadroları katledilmiştir. Bu boşluk doldurulamaz, İstanbul'dan Aydınlık grubunun başındaki Şefik Hüsnü TKP'nin başına geçer, reformist ve sosyal şoven çizgide bir partiye dönüşür. Şefik Hüsnü TKP'sinin oluşturduğu bu gelenek ancak '71 devrimci çıkışıyla aşılır.

"Eski cihan, yeni cihan önünde eğil!/Aramızdan birkaç yoldaş ayırmak değil/Her ne yaparsan varacağız emelimize!/Karadeniz... bunu duysun derinliklerin: O ateşli göğüsleri delen hançerin/Kabzasını alacağız elimize!" 
Nazım Hikmet

Yüzyıl önce Suphilerin Anadolu ve Mezopotamya'ya yürümedeki siyasal kararlılığı, amaca bağlılığın seçkin bir örneği olarak yol göstermeye devam ediyor. Son darbe süreci devrimci önderlikleri, parti ve örgütleri bir kere daha benzer bir sınavdan geçirmiştir. 

İktidar, tırmandırdığı baskı politikalarıyla halkı soluksuz bırakıp devrimci ve antifaşist güçleri felç ederek iş yapamaz duruma düşürmeyi amaçladı. Antifaşist kitlelerin göreli olarak çekilişi devrimci mücadeleyi daha da zorlaştırdı.

Bu koşullarda riski göze almayıp geri çekilerek 'daha elverişli' bir zamanın gelmesini beklemek mümkündü. Oysa geçen beş yıl bu düşünüş biçiminin ne kadar yanlış olduğunu gösterdi. En başta komünistlerin pratiği bunu doğruladı. Bu deneyim, en zor politik koşullarda bile uygun bir önderlik mevzilenmesi, dönemin ruhuna uygun örgüt ve mücadeleleriyle, anın önceliklerini gözden kaçırmadan stratejik bir perspektifle güçlerini mevzilendirerek pekala uzun soluklu bir mücadele hattının oluşturulabileceğini bir kere daha gösterdi.

Karşı karşıya kalınan bu ikilem devrimci ve komünist hareketimizin tarihinde defalarca deneyimlenen bir durumdur. Başarılı örnekleri kadar kötü örneklerini de bulmak mümkün. 12 Mart, 12 Eylül darbe dönemleri, '90'ların ilk yarısı ve ikinci yarısını kaplayan birinci ve ikinci topyekun saldırı dalgaları, devrimci parti, örgüt ve önderlikleri bu sınavdan geçirmiştir. Daha geriye giderek bu deneyimleri, kimi özgünlükleri gözden kaçırmadan II. Abdülhamit dönemi, İttihatçıların gericilik dönemi; 1. Emperyalist Dünya Savaşı yıllarına kadar uzatabiliriz.

Emekçi sol hareketimizin deneyimleri içinde TKP'nin 1920-'21 deneyimi bu açıdan özel bir yerde duruyor.

ÖNDERLİK İDDİASI VE İKTİDAR PERSPEKTİFİ
Ekim Devriminin siyasal etkisi, Batı Anadolu'nun işgali, İttihatçılıkla birlikte ideolojik ve politik iflasta yeni bir eşiğe dayanan Osmanlı devleti, acil mücadeleyi gerektiren büyük devrimci potansiyele işaretti. Devrim aynı zamanda fırsatlardan yararlanma işiydi. TKP önderliği, en başta da Mustafa Suphi bunun farkındaydı. Anadolu ve Mezopotamya'ya bir an önce geçme kararlılığı bu bilincin ürünüydü.

TKP'nin programatik, politik ve hukuksal temelleri atılmış olsa da Anadolu ve Mezopotamya'da dağınık örgüt ve çevrelerden oluşan komünist hareket gerçekliğine henüz son verilmemiş, kuruluşu tamamlanarak organik bir yapıya dönüştürülememiştir. Örgütlenme ve politik çalışmalar profesyonel olmaktan uzaktır. TKP önderliğinin önünde bu duruma son vermek gibi kapsamlı bir kuruluş ve inşa görevi bulunmaktadır.

Suphilerin Anadolu ve Mezopotamya yolculuğu böylesine tarihsel olduğu kadar acil ve güncel ihtiyaçların basıncı altındadır.

TKP önderliği kuruluş kongresinden sonra bu konuyu defalarca gündemine alıp tartışır. En kısa sürede Anadolu ve Mezopotamya'ya geçme konusunda güçlü bir siyasal kararlılığa sahiptir. Başka bir yere değil de, yeni iktidarın ve ulusal mücadelenin karargahı haline gelen Ankara'ya gitme; yeni iktidarın ve siyasetin merkezi olan Büyük Millet Meclisi (BMM) ile ilişkilenme isteği, iktidar perspektifi ve iddiasının göstergesidir. Askeri birikim ve tecrübeye sahip 400 kişilik Kızıl Alay ile ulusal mücadeleye meşru bir güç olarak katılma hazırlığı önderlik iddiasının yansımasıdır. Anadolu ve Mezopotamya'ya çalışma yürütmek için gizli yollarla gönderilen örgütçü ve propagandacılar, burjuva iktidara güvenilmediğini, uzun vadeli olarak illegal yollarla çalışmasını güvenceye almanın arayışlarının göstergesidir.

Anadolu ve Mezopotamya'da güçlü bir başlangıç yapma isteğindedir. Toplumsal devrim hedefiyle ulusal mücadeleye önderlik etme iddiasının yanı sıra ulusal direnişte askeri olarak yer alma, sempatizan yayınların desteklenmesi, Yeni Dünya adıyla sosyalist bir gazete çıkarma, siyaset okulu kurma, yoksul çocuklarını eğitme amaçlı derslikler açma, kütüphane oluşturma vb. projelerle yola çıkarlar.

AMACA BAĞLILIK VE SİYASAL KARARLILIK
Ankara hükümeti, burjuva önderlik olarak görülmekte ve güvenilmemektedir. Ancak, iktidarın askeri, mali ve diplomatik desteklerine ihtiyaç duyduklarından Sovyetlerle sürtüşmeyi göze alamayacağı düşünülmekte, bu sebeple TKP'ye yönelik cepheden bir saldırı beklememekte, belli ölçülerde açık komünist faaliyet yürütülmesine izin verebileceği öngörülmektedir. Gerek Kazım Karabekir ile yapılan temaslar, gerekse Ankara'dan gelen mesajlar bu doğrultudadır.

Kısa süre önce Ankara hükümeti Londra Konferansı'na davet edilir. Leyhte bir anlaşma umuduna kapılan burjuva önderlik koşa koşa emperyalist efendilerine gider. Efendilerine yaranmak için Sovyetler Birliği'ne mesafe koymaya hazırlanarak, devrimci ve komünistleri tasfiyeye başlamıştır. Londra Konferansı'nda istediğini elde edemeyip yüzünü tekrar Sovyetlere döndüğü mart ortalarına kadar bir ara dönem yaşanır. Suphilerin dönüşü bu ara döneme rastlar. Şüphesiz burjuva önderliğin devrimci ve komünistlerin bağımsız politik örgütlenmesine karşı olduğu açıktır. Tasfiyeyi katliam kertesine vardırması bu ara dönemin ürünü olsa gerek.

Diğer yandan Osmanlı devleti ve İttihatçı zihniyetin kıyımcı geleneği, tezgah kurmadaki ustalığı göz ardı edilerek, düşman küçümsenmektedir. TKP önderliği, başlangıçta Ankara hükümetinin tepki ve saldırılarına karşı, önderliğin bir kısmını belli sayıda kadro ile açıktan, bir üyesini illegal yollarla Anadolu ve Mezopotamya'ya yollama, diğer bölümünü Bakü'de bırakma, oradan çalışmalara katılma eğilimindedir. Anadolu'da büyüyen devrimci potansiyel ve TKP önderliğinin ancak doğrudan mücadeleyle çözülebileceği örgütsel ve politik acil görevler kendisini basınç altında tutmamaktadır. Bu basıncın altında düşünülen bazı tedbirler göz ardı edilir. Burjuva önderliğin ve yerel yöneticilerin ikiyüzlü açıklamaları ve verilen sözler tedbirlerin gevşetilmesine kolaylaştırıcı etkide bulunur.

Neticede Mustafa Suphi başta gelmek üzere TKP önderliğinin amaca bağlılığı çok güçlüdür. Bu konudaki tutumu ve kararlılığı her zaman örnek alınması gereken bir pusuladır. Bunun gerekli tedbirlerle birleştirilememesi, önderliğin devrim mücadelesindeki öneminin kavranışındaki gerilik ve konumlanmadaki amatör ve ilkel düşünüş biçimi, hazırlık yetersizliği gibi zaafları son yüzyıl içinde devrimci parti ve örgütleri de defalarca yoklayabilmiştir.

Anadolu ve Mezopotamya'daki örgütsel ve siyasal faaliyet dağınık olduğu gibi ilkellik ve amatörlüğün hakim olduğu bir çalışmadır. Önderliğin güvenlikli bir tarzda korunabileceği örgütsel, teknik hazırlık ve yol güvenliği görevinin üzerinden atlanmıştır.

KATLİAM VE ÖNDERLİK BOŞLUĞU
TKP önderliği yola çıktığında burjuva önderlik Erzurum ve Trabzon'da saldırı hazırlığına başlamıştır. Ankara hükumetinin başı ve BMM'in reisi olarak Mustafa Kemal'in talimatları, Kazım Karabekir ile Erzurum ve Trabzon valilerinin koordinatörlüğünde kıyım planlanıp, Yahya Kaptan'ın başında bulunduğu çetelere yaptırılmıştır.

Nazım Hikmet'in şiirindeki vurgudan kaynaklı Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının Karadeniz'de katledildiği kabul edilmektedir. Ancak çeşitli kaynaklar, tanıklıklar, devlet kurumlarının resmi yazışmaları, TKP ve Enternasyonal'in açıklamalarında 14-18 arası komünist olduğu telaffuz edilir. Bazı kaynaklara göre; Mustafa Suphi'nin eşi Meryem Suphi de kaçırılır. Cinsel saldırıya uğrar ve akıl sağlığını yitirdikten sonra yaşamı sona erer.

Mustafa Suphi, Bolşevizm okulunda yetişmiş yetkin bir örgütçü ve propagandacıdır. Tek başına yeri kolay doldurulamayacak kadar güçlü ve nitelikli bir karaktere, önderlik birikimine ve deneyimine sahiptir. Mustafa Suphi ile birlikte merkezi önderliğin dört üyesi ve birikimli kadroları katledilmiştir. Bu boşluk doldurulamaz, İstanbul'dan Aydınlık grubunun başındaki Şefik Hüsnü TKP'nin başına geçer, reformist ve sosyal şoven çizgide bir partiye dönüşür. Şefik Hüsnü TKP'sinin oluşturduğu bu gelenek ancak '71 devrimci çıkışıyla aşılır.

HAZIRLIK, TEDBİR VE ÖNDERLİK NİTELİĞİNDE SÜREKLİLİĞİN ÖNEMİ
1920-'21'de, ulusal mücadeleye burjuvazi önderlik ediyor olsa da emekçi halk içinde tek otorite değildi. Köylüler ve işçiler arasında emekçi sol güçlerin küçümsenemez bir etkisi vardı. Kürt ulusal talepleri canlıydı. TKP'nin önderlik iddiasının kısa sürede yaşam bulmasının toplumsal maddi olanakları güçlüydü. Bu olanaklar sür git devam edemezdi. TKP'nin işi ağırdan alması lüksü yoktu veya Bakü'de 'daha elverişli' koşulların oluşmasını bekleyemezdi. Yapılması gereken bir an önce TKP'nin örgütsel inşasını tamamlamak, siyasi çizgisini hayata geçirmekti. O günkü elverişsiz koşullarda belli riskleri göze almak kaçınılmazdı. Bunun yolu Anadolu ve Mezopotamya'ya önderliğini nakletmekti. Bu konuda Suphiler amaca açık bir siyasal bağlılık gösterir. Bu noktadaki duruşu yerindedir. Sorun bu geçiş sürecinin daha profesyonelce ve bir dizi hazırlık ve tedbirle birleştirilememesindendir.

Önderlik niteliğinde sürekliliğin güvenceye alınması ve bunun önemindeki bilinç geriliği, sadece Suphilerin değil '71'den günümüze devrimci hareketimizin zaman zaman yüzleştiği zaafı oldu. Diğer yandan bunun alternatifi güvenlik kaygısının amacın önüne geçirilmesi, adeta amaçlaştırılması ve illegalitenin sağdan kavranışı olamaz. Aksine önderlik konumlanışından, örgüt ve mücadele araç ve biçimlerine kadar yeni koşullara uygun biçimde yenilenip devrimci önderlik iddiasını yaşamla buluşturmaktan geçer.

Son beş yılda muazzam ölçüde birikmiş devrimci potansiyel, devrimci önderlik iddiasının toplumsal maddi temelidir. Suphilerin devrimci mirası amaca bağlı kalmak için bu koşullara hücum etme çağrısıdır.