19 Mayıs 2024 Pazar

Avrupa'da Rojava ve Kuzey Suriye devrimi nasıl savunulmalı? - Deniz Boran

Anlaşacağı üzere Rojava devriminin sömürgeci saldırılara karşı savunulması Kobanê savaşında olduğu gibi AB devletlerinin bir 'dış meselesi' değil, bir 'iç meselesidir'. Rojava devriminin savunulması da başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB'de sınıf mücadelelerinin bir parçasıdır.
Sömürgeci faşist şeflik rejimi 19 Temmuz Rojava devrimine yönelik karşıdevrimci tasfiye ve işgal saldırısı için devletlerarası politik, diplomatik ve militarist hazırlığını hızlandırıyor. Rojava devrim güçleri topyekûn direniş hazırlığında. Özel devletlerarası diplomasi çalışmasını dışarıda tutmakla birlikte Avrupa’da sınıf mücadelesinin bileşenleri, devrimci öncüleri Rojava devrimi savunmasının neresinde duruyor? Yerli ve göçmen devrimciler Rojava’yı hangi biçimde gündemlerine almalılar?
 
AVRUPA'DA SINIF MÜCADELELERİ VE ROJAVA
 
Devrimin savunulması Rojava ve Kürdistan açısından ulusal-demokratik ve antifaşist savaş niteliğinde. Türkiye'de işgal karşıtı ve antisömürgeci mücadele faşist şeflik rejimine karşı sınıf mücadelesinin parçası. Avrupa'da durum ne?
 
Başta Almanya ve Fransa gelmek üzere AB ülkelerinin Kürt halkının örgütlenme-toplanma-söz söyleme hakkına yönelik saldırılar artıyor. Öcalan flamaları yasaklanıyor. YPG/YPJ bayrakları yasaklandı. Efrîn ile dayanışma eylemlerine izin verilmedi, polis saldırdı. Fransa'da OHAL Efrîn dayanışma eylemlerine karşı kullanıldı.
 
Kobanê direnişiyle dayanışma yükseltildiğinde böyle değildi. Değişen ne?
 
Birincisi, Kobanê direnişinde devrim düşmanı ve saldıran güç DAİŞ'ti. DAİŞ sömürgeci faşist TC'nin mali ve lojistik desteği ile saldırı savaşını başlatmış olsa da, emperyalistlerin bölgede DAİŞ üzerinden hegemonya oluşturma taktiği yoktu. Dünya halklarının yükselttiği dayanışmanın baskısıyla ABD ve AB Rojava devriminin yanında DAİŞ'e karşı saflaşmak zorunda kaldılar. Bu DAİŞ karşıtı koalisyonda ve onun devrim güçleriyle kurduğu taktik-askeri işbirliğinde somutlaştı.
 
Efrîn işgal saldırısı ve "Fırat'ın doğusuna" olası saldırıların dolaysız muhatabı ise faşist sömürgeci şeflik rejimi. Faşist şeflik rejimi ise ABD ve AB emperyalistlerinin bölgedeki stratejik ittifakı.
 
İkincisi, Almanya ve Fransa öncülüğündeki emperyalist AB'nin bölgedeki çıkarları ABD ile örtüşmüyor. İran anlaşmasının Trump tarafından lağvedilmesiyle başlayarak Alman ve Fransız emperyalizmi ile Trump'ın ABD'si arasında Ortadoğu'daki çizgiler giderek birbirinden ayrılıyor. İstanbul'da Putin, Erdoğan, Macron ve Merkel görüşmesinde zirveleşen bu yeni yönelim, Almanya'nın Suriye'nin yeniden inşasında pay kapma ve işbirlikçi Türk mali oligarşisinin içindeki etkisini genişletme arzusu ile tamamlanıyor.
 
Üçüncüsü, Alman emperyalizminin öncülüğünde AB'nin mülteciliği önlemek için AKP-Saray iktidarı ile mali anlaşmaya girmesi, başta Alman silah ve savaş tekelleri/sektörünün TC'ye silah ve panzer satışlarını arttırması ve uluslararası kamuoyu ve diplomaside TC'nin yayılmacı sömürgeciliğinin 'meşru müdafaa' yalanı ile meşrulaştırması, Alman emperyalizmi ile faşist Saray rejimini saflaşma içinde siyasal-ekonomik-diplomatik-askeri binlerce anlaşma ve 'işbirliği' ile yakınlaştırıyor.
 
Bir yüzyıl önce, Konya-Bağdat tren yolunun yapımı Osmanlı'nın Fransa'dan mali ve Almanya'dan sanayi-üretimsel yarı-sömürgeci bağımlılığının sembolü oldu. Gel gör ki 100 yıl sonra, İstanbul'daki dörtlü Suriye zirvesinden hemen önce Siemens gibi uluslararası tekel temsilcilerinin de içinde bulunduğu, Alman ekonomi bakanı Altmaier başkanlığındaki bir heyet İstanbul'u ziyaret etti, faşist şefin damadı Albayrak başkanlığındaki heyet ile görüşerek ray hattının Siemens tarafından 'yenilenmesi' anlaşması yapıldı.
 
Anlaşacağı üzere Rojava devriminin sömürgeci saldırılara karşı savunulması Kobanê savaşında olduğu gibi AB devletlerinin bir 'dış meselesi' değil, bir 'iç meselesidir'. Rojava devriminin savunulması da başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB'de sınıf mücadelelerinin bir parçasıdır.
 
Devrimci öncülerin ve enternasyonalistlerin politik gündemleştirmelerinden ve bir somut eylemin ajitatif ve propagandist içeriğinden bağımsız olarak Almanya ve Fransa'da Rojava ile dayanışma eylemlerinin hepsi, aynı zamanda AB devletlerinin iktidarlarına karşı yapılmış bir eylemdir. Artan baskı ve yasaklamalar, başta Rojava devrim güçleri gelmek üzere dayanışmacı enternasyonalizmin kriminalizyonun arkasında yatan gerçek budur. 
 
İŞÇİLER VE HALKLAR: SİZİN ÇIKARLARINIZ DEVRİM İLE ÖRTÜŞÜYOR
 
Peki devrimci öncüler ve enternasyonalistler bu durumu nasıl işlemeliler?
 
Enternasyonalizmin biçimi ve içeriği sınıf mücadelesinin koşullarına göre değişir ve dönüşür. Rojava devriminin savunulması da basit bir 'uluslararası dayanışma' biçiminde ele alınırsa eksik kalmış olunur. Nesnel olarak başta Almanya ve Fransa gelmek üzere AB devletlerinin bir 'iç meselesi' olan 'Rojava', öznel olarak 'dışlanmış' olunur.
 
Öncelikle belirtmek gerekir ki, AB devletleri dayanışmacı enternasyonalizmi ve Kürt ulusal devrimci hareketini Türkiye ile yaptığı işbirliklerinden dolayı değil, en başta kendisi için kriminalize ediyor ve eylemsizlik dayatıyor. Çünkü yurtsever Kürt halkı bugün başta Almanya ve Fransa gelmek üzere AB'de en kitlesel ve örgütlü devrimci dinamik. Bu dinamiğin basit bir 'dayanışma' kitlesinden çıkıp Avrupa'da sınıf mücadelelerinin bir parçası olmalarını önlemek istiyorlar.
 
Unutulmamalıdır ki, Kobanê direnişiyle yükseltilen dayanışmada kitlesel eylemler emperyalistleri askeri-taktik desteğe zorlamıştı. O dönemin talepleri AB devletlerinin çıkarlarıyla yapısal olarak çelişmiyordu. Bugün ama kitleleri harekete geçirecek her mücadele talebi, başta Almanya gelmek üzere AB'nin Ortadoğu politikasını yapısal değişiklikler yapmasına yönelik olacaktır. "Hava sahasının kapatılması" talebinden, "Türkiye'ye silah ve para sevkiyatının durdurulması"na, "PKK yasağının kaldırılması"ndan "Kuzey Suriye'de siyasal statünün tanınması"na formüle edilecek talepler, kitleleri sömürgeci faşist Erdoğan diktatörlüğüne karşı kanalize edeceği kadar, yaşadıkları ülke burjuvazilerine ve onların siyasal iktidarlarına da yönlendirecektir.
 
Alman Devleti Efrîn ile dayanışma eylemlerini "toplum huzurunu bozma tehlikesi" taşıdıkları için yasakladı. İsviçre polisi Kürt kurum temsilcileriyle eylem planını görüşürken yerli devrimci-militan kurumların katılmaması önkoşuluyla eylemlere izin vereceklerini belirttiler. Korku şu: Devrimciler ve halklar AB'nin savaş sorumluluğunun bu düzeyde olduğunu açığa çıkarıp gündemleştirirlerse, kıvılcım buraya sıçrayabilir.
 
Efrîn işgal saldırısına karşı mücadelede dönemin ihtiyaçlarını karşılayacak tarzda yaygınlık ve yoğunluk açısından eksik kalsa da önemli siyasal örnekler yaratıldı: Enternasyonalistler Rheinmetall gibi savaş panzeri üreticisi ve silah tekellerinin üretiminin yapıldığı fabrika ve işletmelerin yollarını bloke ettiler. Bayrak yasakları fiili meşru bir tarzda delindi, AB devletleri-Erdoğan diktatörlüğü ilişkisi teşhir edildi. Faşist Erdoğan diktatörlüğünün DAİŞ ile ortaklığı teşhir edilerek, Avrupa’da da bombalı-terörist faaliyetlerin durdurulmasının yolunun Rojava’nın güçlendirilmesinden geçtiği yönünde sesler yükseltildi.
 
Başta Avrupa'da faaliyet yürüten komünistler gelmek üzere devrimci öncüler ve enternasyonalistler, Rojava devriminin savunulmasını AB'de sınıf mücadelesinin bir parçası olarak görmeliler ve faşist şeflik rejiminin yayılmacılığına karşı mücadeleyi Almanya ve Fransa başta gelmek üzere AB'nin savaş destekçiliğine karşı mücadele ile birleştirerek işçi ve ezilenlerin bu devrimi sahiplenmelerini sağlamalılar: Çünkü burjuva devletlerin çıkarları faşist Erdoğan diktatörlüğü ile Avrupa halklarının çıkarları ise Rojava devrimi ile örtüşüyor.