25 Nisan 2024 Perşembe

Arzu Demir yazdı | Halk can, iktidar beka derdinde

OHAL ile depremin ardından gelişebilecek olası halk tepkilerinin önüne geçmek istiyor. Zaten ekonomik krizin altında ezilen halk, depremde hem canını hem de elinde avucunda ne varsa kaybetti. Arama kurtarmadan barınmaya kadar ihtiyaç duyulan hiçbir şeyin yapılmaması da bu kayıpların üzerine eklendiğinde halkın öfkesi patlamaya hazır. Faşist şeflik rejimi bu gerçeğin çok net farkında. Kapitalist devlet, faşist rejim bir kez daha halkı, ölüme ve çaresizliğe mahkum etti. Neyse ki, halkın vicdanı var. Faşist şeflik rejimi bu vicdanı, halkın dayanışma duygusunu ve değerini yok edemedi. Neyse ki, Kürdistan'da Kürt devrimcileri, kurumları var. Neyse ki, devrimciler, sosyalistler var. Neyse ki, HDP var. Ve tüm emekçi sol halkla beraberler. Yaralarımızı ancak ezilenler olarak birlikte saracağız.

Depremin yarattığı yıkımı tarif etmek imkansız. Bugün dördüncü gün, enkazların altı cansız bedenlerle dolu. On binlerce insan, yakınlarının enkaz altında ölümüne tanıklık etti. İnsanlar yardım dileyerek can verdi. Halk bir yudum içme suyuna muhtaç bırakıldı. Depremden sağ çıkanlar bu kez açlığa ve soğuğa teslim edildi. Kalbimiz acıdan ağrıyor, öfkemiz bileniyor.

Bu cehennem içinde faşist şef Erdoğan ve rejimi ise beka, patronlar mülk derdinde.

Depremin ardından saatlerce ortalıkta görünmeyen faşist şef Erdoğan, salı günü kameraların karşısına çıktı ve "müjde"yi verdi. 10 kentte OHAL ilan etti. Depremin vurduğu kentleri afet bölgesi ilan etse yeterdi. Ancak faşist şefin işine gelmedi. Çünkü halkın acılarını bir kez daha fırsata çevirme derdinde. Gözü dönmüşcesine yarattığı yıkımdan beslenmeye çalışıyor. İktidar iki nedenle OHAL ilan etti. Birincisi; depremin ardından gelişebilecek olası halk tepkilerinin önüne geçmek istiyor. Zaten ekonomik krizin altında ezilen halk, depremde hem canını hem de elinde avucunda ne varsa kaybetti. Arama kurtarmadan barınmaya kadar ihtiyaç duyulan hiçbir şeyin yapılmaması da bu kayıpların üzerine eklendiğinde halkın öfkesi patlamaya hazır. Faşist şeflik rejimi bu gerçeğin çok net farkında. Türk devletinin karakteristik özelliği olan Kürt halkına karşı yürüttüğü soykırım savaşına ek olarak AKP iktidarı, yıllardır ayaklanma bastırma stratejisine bağlı bir iç savaşa hazırlanıyor. Depremin ardından büyüyen olası "tehlike"lerin önüne OHAL ile geçmek istiyor.

OHAL'in ne olduğunu zaten bölge halkı yakından biliyor.

Faşist şeflik rejiminin ikinci amacı, OHAL'i isterse hem seçimi ertelemenin bir aracı olarak kullanmak hem de Kuzey Kürdistan kentleri ile Çukurova bölgesinde halkın üzerindeki baskıyı seçim zamanı daha da artırmak.

Sonuç olarak bu OHAL ilanı, hiçbir biçimde deprem mağduru halkın işine yaramayacak. İktidar bekasını güvencelemek için OHAL ilan etti.

Daha OHAL ilan edilmeden bölgeye yapılan yardımları engellemeye başlamışlardı. HDP'nin birçok yardım kamyonunun deprem bölgelerine girişini engellemeye çalıştılar. "Yardımları merkezileştirmek" adı altında halkın dayanışmasının önüne geçmek istiyorlar. Halkın gönderdiği yardımlara da el koyarak üzerine oturacaklar. Bunu daha önce de birçok kez deneyimledik maalesef.

Her yönüyle insanlıktan çıkmış bir sistem ile karşı karşıyayız.

Sermaye ve onların faşist bekçileri de mülk derdine düşmüş. Bankalar, deprem bölgesindeki kredi alacaklarını 6 ay erteleyeceklermiş. Aman ne büyük incelik! Neden iptal etmiyorsunuz bu borçları? Ya da bu borçları iktidar neden üstlenmiyor?

Ümit Özdağ gibi azılı faşistler depremin ağır felaket günlerinde de faşistliklerini ortaya koyuyor. Vur emri ve ölüm çığırtkanlığı yapıyor. Onları hiçbir şey insanlık çizgisine yaklaştıramıyor. Irkçılık politikasının bayraktarlığıyla siyasal varlığını sürdüren bu faşist, sanki yağmalama olayları yaşanıyormuş gibi bunu dert ediniyor. Ardından da Suriyeli mültecileri hedef gösteriyor.

Ayrıca açlık, susuzluk, soğuk varsa, sermaye düzeninin önlerine jandarma dikerek koruduğu o marketlerdeki malzemeler neden halk için bir hak olmasın? Neden devrimciler, o marketlerdeki malzemeleri kamulaştırıp halka dağıtmasın ki? Burada yanlış hiçbir şey yok.

Halkın malını yağmalamanın ne demek olduğunu görmek istiyorsa, Türk devletinin ve beslediği çetelerin Efrîn'de yaptıklarına dönüp bir baksın. İşgal ettikleri Efrîn bölgesinde zeytin ağaçlarını bile kesip sattılar. Yağmanın, talanın üzerini de Türk bayrakları ile örttüler.

Halkın belediyelerine kayyum yoluyla el koyarak yağmalayan kimdi? Halkın kaynaklarının nasıl çarçur edildiğini Diyarbakır Belediyesine el koyan kayyumların kendileri için yaptırdıkları makam odalarından biliyoruz. Halkın belediye başkanı Selçuk Mızraklı, o saltanat düzenini teşhir ettiği için bu hapiste değil mi?

Emin olun ki, bugün Kürdistan'daki halk belediyelerini faşist iktidar bu şekilde kayyumla talan etmemiş olsaydı, o belediyeler HDP'de, DBP'de olsaydı halk bu kadar çaresiz kalmazdı.

Aynı zamanda doktor olan Selçuk Mızraklı bugün hapiste değil de, belediye başkanı olarak görevinin başında olsaydı, enkazdan sağ çıkanlar açlık ve susuzlukla sınanmayacaktı, cenazeler ortalıkta kalmayacaktı. Elbette devlet yine engel çıkartacaktı ancak kalbimizi bu kadar ağrıtan, bizi insanlığımızdan utandıran bu çaresizliğe mahkum olmayacaktık.

Kapitalist devlet, faşist rejim bir kez daha halkı, ölüme ve çaresizliğe mahkum etti.

Neyse ki, halkın vicdanı var. Faşist şeflik rejimi bu vicdanı, halkın dayanışma duygusunu ve değerini yok edemedi.

Neyse ki, Kürdistan'da Kürt devrimcileri, kurumları var.

Neyse ki, devrimciler, sosyalistler var.

Neyse ki, HDP var. Ve tüm emekçi sol halkla beraberler.

Daha önce de yaşadık.

Yaralarımızı ancak ezilenler olarak birlikte saracağız.