27 Nisan 2024 Cumartesi

Arzu Demir yazdı | Cumhurbaşkanı adayı çıkarmama taktiği kaybettirdi

HDP ilk turda aday çıkartsaydı da, Erdoğan ilk turda seçilemeyecekti. Seçim yine ikinci tura kalacaktı. Seçimin ikinci tura kalmasının sorumlusu olarak da HDP gösterilmeyecekti.  "Bütün bunlar geri kaldı, bugün söylemenin ne anlamı var. Önümüze bakalım" diye düşünenler olabilir. Tam olarak önümüze bakmak için tartışma sürecinin bir parçası seçim taktiği olmak zorunda.

Artık seçim süreci sona erdiğine göre, "KDP'ci" ya da "AKP destekçisi" ilan edilmeden eleştirilerin daha net anlaşılabileceği bir sürece girdiğimizi umuyorum.

Yazının başında altını kalınca çizeceğim; HDP'nin birinci turda aday çıkarmama taktiği neresinden bakılırsa bakılsın yanlıştı. Bu fikre sadece seçimlerin açığa çıkardığı sonuca bakarak ulaşmadım. Bir günah keçisi de aramıyorum. Dün de böyle düşünüyordum.

Elbette seçim sürecinden çıkartılacak çokça önemli dersler var. Sadece HDP değil, her bir siyasi özne, "siyaset yapma tarzı"nı gözden geçirme görev ve sorumluluğu ile karşı karşıya. Örneğin 7 Haziran seçimlerinde HDP'ye oy veren seçmen neden HDP'de kalmadı? AKP'den umudunu kesenler neden emekçi sol partilere meyletmiyor da, AKP'nin daha da sağına kayıyor? Bu kadar büyük yıkıma, yoksulluğa, açlığa, işsizliğe rağmen neden hala toplumun yarısına yakın bir kesimi AKP'ye oy veriyor? "Boş tencere" ya da "deprem yıkımı" neden iktidarı götürmedi? 7 Haziran, 1 Kasım ve 2018 seçimleri, iktidarın seçim hilelerini bozmanın yolunun "ıslak imzalı belge", "müşahit" ve "sandık görevlisi" olmadığını, hileyi bozan tek gücün sokakta örgütlenmiş bir toplumsal mücadele olduğunu göstermesine rağmen, tüm plan neden "müşahitler" üzerine kuruldu? Faşist ya da otoriter olsun, siyasi özneler, bu iktidarı seçim ile yenme hesabını nasıl yaptı? Faşizmde baharın seçimle, sandıkla geleceğine halkı neden inandırdılar? AKP'nin emekçiler üzerinde eriyen ama bitmeyen etkisini, sadece şiddet ile kurduğu hegemonya ile açıklamak yeterli ve mümkün mü? Aday belirlemede hangi yöntem hataları yapıldı? İttifak politikasını seçim üzerine kurmak doğru muydu? Bu ve benzer sorular üzerine elbette tartışmalar yürütülüyor.

Bu yazıda kapsamı daraltarak HDP'nin seçim taktiği üzerine görüşümü belirtmek istiyorum.

Yeniden yapılanma sürecine girerek günlerdir bir dizi toplantılar gerçekleştiren HDP'nin, birinci tur taktiğini, gerçek zemin ve sonuçlar üzerinde analiz etmeden, aday çıkarmama taktiğinin dönemin ihtiyacını karşılamadığı gerçeği kabul etmeden eleştiri-özeleştiri süreci kötürüm kalacaktır.

7 Ocak'ta partisinin Kars il kongresinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, "Biz Halkların Demokratik Partisi olarak en kısa zamanda kendi cumhurbaşkanı adayımızı Türkiye halklarıyla paylaşacağız. Yani HDP kendi adayını çıkaracak, kendi adayını gösterecek ve seçimlere kendi adayıyla girecek" demişti. Bu açıklamanın halkta yarattığı heyecan, coşku ve kararlılığa herkes tanık oldu. Peki, sonra ne oldu da, bu politikadan vazgeçildi?

Denklem şöyle kurulmuş olmalı.
1- Millet İttifakının adayı Kılıçdaroğlu'nun ilk turda kazanacağı kesindi.

2- Böylece halklar, faşist şef Erdoğan'dan, "tek adam"dan kurtulmuş olacaktı ve Millet İttifakının "güçlendirilmiş parlamenter sistem" vaadini hayata geçirmesi için, kendisini destekleyen bir parti olarak HDP hem talepte bulunabilecekti hem de baskı yapabilecekti. İmralı'da sayın Abdullah Öcalan'a görüşme yollarının açılabilmesi için pazarlık gücü artacaktı. Bu beklentiye bağlı olarak adaylar belirlenirken, olası İmralı Heyeti'nin üyeleri de düşünülmüştü. Hatırlayacaksınız, seçime giderken "AKP yaptı, CHP neden çözüm süreci başlatmasın" şeklinde milletvekili adaylarının beyanları birbirini takip etti.

3- "Tek adam rejiminden güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş" sürecinde de bütün kaprislerine, partici sekterliğine, egemen ulus kibrine tahammül edilen TİP ile de "batı"ya açılınacaktı.

Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Birinci turda Kılıçdaroğlu kazanamadı. Erdoğan da kazanamadı. Erdoğan yüzde 49.52'de kaldı. Kılıçdaroğlu yüzde 44.88 oldu. HDP aday çıkarmış olsaydı –örneğin Gültan Kışanak'ı, ki benim adayım Sayın Kışanak'tı- Kılıçdaroğlu'nun oyları düşecekti. Ancak "HDP aday çıkarsaydı, Erdoğan birinci turda kazanırdı" iddiasının zaten çöktüğü matematiksel ve politik olarak ortada. Bugün bir seçim kazanımı olarak "Erdoğan'ı ilk turda durdurduk" diye propaganda yapılıyor. Bu propagandayı yapmak HDP'nin aday çıkartması durumunda da mümkündü. Özetle, HDP ilk turda aday çıkartsaydı da, Erdoğan ilk turda seçilemeyecekti. Seçim yine ikinci tura kalacaktı. Seçimin ikinci tura kalmasının sorumlusu olarak da HDP gösterilmeyecekti. Kılıçdaroğlu, Millet İttifakının gerçeğinin farkına varacaktı hem de HDP'nin ve Emek ve Özgürlük İttifakının gücünü görecekti.

HDP'nin aday çıkartması, iki tur arasında nasıl bir atmosfer yaratacaktı

Kılıçdaroğlu, ATA İttifakının değil, HDP'nin desteğini almak için mesai harcayacaktı. Irkçı faşist Ümit Özdağ'ın desteğini almak için söylemini giderek faşistleştirmek ve ırkçılaştırmak yerine, daha demokratik sözler söylemek ve vaatlerde bulunmak zorunda kalacaktı. Vereceği vaatlerin uygulanabilirliği bir yana, siyasi atmosfer bu kadar gericileşmiş ve "devletleşmiş" olmayacaktı.

Muhtemelen de her fırsatta, "CHP devlet partisidir", "Terör örgütleriyle masaya oturmadım, asla da oturmam" demeyecekti, mültecileri nefret saldırılarının hedefi haline getirmeyecekti.

Hatırlayacaksınız, ilk tur öncesinde Kılıçdaroğlu ile HDP arasındaki görüşme HDP'de değil, Mecliste yapıldı. Kılıçdaroğlu'nun HDP'ye gitmekten imtina etmesi, "Sorunların çözüm yerinin meclis olduğunu göstermek istedik" diye inanması güç bir gerekçe ile kamuoyuna açıklandı. HDP ilk turda aday çıkartsaydı, ikinci tura giderken, Kılıçdaroğlu, HDP'ye gitmek zorunda kalacak, HDP de bir siyasi muhatap ve özne olarak görülecek ve HDP'lilerin oylarına da "çantada keklik" muamelesi yapılmayacaktı. HDP'nin kuruluş fikrine, "yeni yaşam" felsefesine gönül veren milyonlar, ezilenler, hiçleştirilmemiş olacaktı.

HDP'nin ikinci tur seçimlerinde "Kılıçdaroğlu'nu destekliyoruz" dediği durumda da, Kılıçdaroğlu HDP'lilerin oyuna ihtiyaç duyan bir cumhurbaşkanı adayı olarak, Ümit Özdağ ile değil, HDP ile mutabakat imzalamak ya da kimi demokratik ilkelerde anlaşmak zorunda kalacaktı. Örneğin, kayyum politikasına devam ettirme vaadinde bulunmayacaktı.

Aday çıkartmama taktiği için "Kemal Kılıçdaroğlu'nun elini güçlendirmek için" açıklaması yapıldı. Amacın bu olduğu durumda da, rasyonel akıl gereği aday çıkartmak gerekiyordu.

Bütün bunlardan da öte, HDP aday çıkartmış olsaydı,  liderliğini yaptığı 3. cephe, gerçekten 3. cephe olarak kalacaktı. Aday çıkartmama taktiği ile 3. cephe çizgisi belirsizleştirilerek Millet İttifakına yedeklendi. HDP, siyaset yapma alanını daralttı, Kılıçdaroğlu'nun dozu giderek artan ırkçı ve faşist beyanlarına bile ses çıkartamaz ve bağımsız politika yapamaz hale geldi.

"Bütün bunlar geri kaldı, bugün söylemenin ne anlamı var. Önümüze bakalım" diye düşünenler olabilir. Tam olarak önümüze bakmak için tartışma sürecinin bir parçası seçim taktiği olmak zorunda. Bu taktik üzerine tartışma dünün değil, tam da bugünün ve geleceğin konusu.

HDP'den "Pratik özeleştiri vereceğiz" açıklamaları geldi. Bu çok kıymetli. Nasıl ki sürecin tüm yükü, HDP'li yöneticilerin üzerine yıkılamazsa, seçim taktiğine ilişkin bir tartışma yapılmadan da, tüm bu yaşananlardan doğru sonuçlar çıkartılamaz.