Arif Çelebi yazdı | Göçmen işçi sömürüsü ve düşmanlığı

Burjuvazinin faşist versiyonları bu durumun sorumlusu olarak göçmenleri işaret etmekte, böylece işçilere ve bütün yoksullara kendilerinin zindanı olan ulusal sınırları korumayı bir kurtuluş ideali olarak sunmaktadırlar. İşçi sınıfı ve emekçiler, kapatıldıkları zindanın bekçisi haline getirilmek isteniyor. Bu burjuva ideolojik kafes kırılmadan, parçalanmadan işçi sınıfının kurtuluşu gerçekleşemez. İşçi sınıfı ve emekçiler göçmen işçileri değil patronları ve onların devletini hedef haline getirdiklerinde kafesin kilidi kırılmış olacaktır.
Emperyalist küreselleşmenin yarattığı yıkıcı etkiler, özelleştirmeler, artan yoksulluk, savaşlar, işgaller ve faşist baskılar emekçileri yeni ve daha güvenli yer arayışına sürüklemektedir. Kapitalist devletler bir yandan bundan şikayet edermiş gibi görünse de diğer yandan adeta "açık kapı" politikası uygulamaktadır.
Göçmen işçiler ucuz işgücü kaynağıdır. Savaş, işgal ve zorunlu göçler dışında da emekçiler kendi ülkelerinde iş bulamadıkları ya da yaşam koşullarının çok kötü olması nedeniyle, özellikle kapitalist metropollere gitmektedirler. Göçmenler ulaştıkları ülkelerde en alt işlerde en düşük ücrete razı olmakta, önemli bir kısmı kayıtdışı çalıştırıldığı için sosyal güvenlik haklarından da mahrum kalmaktadırlar.
Göçmen işçilerin ucuz işgücü kaynağı olması ve yedek işçi ordusunu sürekli yenilemeleri bulundukları ülkelerdeki ücret düzeyini aşağı doğru çekmekte, bu da kapitalistler için ikinci bir kar kaynağı oluşturmaktadır.
Bunların yanı sıra kapitalist metropollerde göçmen işçiler olmasa kimi sektörlerin ayakta kalması dahi mümkün değildir. Örneğin Almanya'da sağlık sektörü büyük oranda göçmenlerin omzundadır.
Sadece kapitalist metropollerde değil mali-ekonomik sömürgelerde de göçmen işçiler çok önemli bir rol oynamaktadır. Bu ülkeler ucuz işgücü rekabeti ile yabancı sermaye yatırımlarına daha büyük alan açmaktadırlar. İşgücü nerede daha ucuzsa uluslararası sermaye oraya yönelmektedir. Bu ülkeler rekabette avantajlı konum kazanmak için bir yandan kendi halklarına karşı yoksullaştırma politikaları uygulamakta diğer yandan göçmen işçilere kapı açmaktadır. Çünkü göçmen işçiler nerede daha fazlaysa orada işgücü daha da ucuzlamaktadır. Türkiye; Suriye, Afrika ve Asya'dan gelen göçmen işçiler olmasa uluslararası rekabette bugünkünden geri kalırdı.
KAPİTALİST İKİYÜZLÜLÜK
Hem kapitalist emperyalist metropollerde hem de mali-ekonomik sömürgelerde göçmen karşıtlığı tam bir burjuva ikiyüzlülüğüdür.
Büyük oranda güvencesiz ve örgütsüz çalıştırılan göçmenlere karşı yerli işçiler kışkırtılmakta böylece yoksullaşmanın sorumlusu olarak göçmenler hedef tahtasına oturtulmaktadır. İşçiler arasındaki bu bölünme sayesinde burjuvazi iktisadi olduğu kadar siyasi ve ideolojik kazançlar da elde etmektedir. Burjuvazi, göçmen işçileri yerli işçilerle kendileri arasında bir çeşit bariyer olarak değerlendirmekte, göçmen düşmanlığını işçi sınıfını kapitalist düzene bağlamanın araçlarından biri olarak kullanmaktadır.
Kapitalist devletler bir yandan göçmen işçi sömürüsüne muhtaçken diğer yandan zaman zaman "büyük" operasyonlarla göçmen işçi avına çıkmaktadırlar. Bunun en son örneği yakın zamanda ABD'de görüldü.
Eylül 2025'in ilk günlerinde ABD'nin Georgia eyaletindeki Hyundai fabrikasına çok sayıda federal kurum tarafından büyük bir baskın düzenlendi. Baskında çoğunluğunu G. Korelilerin oluşturduğu 475 kaçak-kayıtdışı göçmen işçi yakalandı.
Bu ilginç bir durum. İlginçlik göçmen işçilerin hedef haline getirilmesi değil baskın yapılan yer ve işçilerin geldiği ülkeydi.
Hyundai bir dünya tekeli. Kaçak işçiler Güney Koreli.
Kapitalist metropollerde kaçak işçilerin tarım, alt yapı, inşaat ve gastronomi sektörlerinde çalıştırıldıkları biliniyor. Çalıştıranlar da çoğunlukla küçük ve orta işletmeler. Kaçak işçiler ise çoğunlukla eğitim düzeyi düşük ve yoksul ülkelerden gelenlerden oluşuyor. Oysa ABD'de Hyundai fabrikasında "ele geçirilenler" Güney Kore gibi yoksul sınıfında olmayan, gelişmiş kapitalist ülke ligine oynayan bir ülkeden gelme, eğitimli ve kalifiye işçiler.
Çarpıcı olan gerçek de bu: Bir dünya tekeli ve kaçak eğitimli işçiler…
Kapitalizmin varoluşsal krizinin nasıl derinleştiği, kapitalizmin bu kriz içinde nasıl çaresizce debelendiğini gösteren bir örnek bu.
Hyundai bir otomobil devi. Otomotiv sektöründe 2008 dünya ekonomik krizinden bu yana yoğunlaşma ve merkezileşme daha da arttı. Çin firmalarını bir kenara bırakırsak, özellikle birleşmeler, satın almalar yoluyla oluşan pazar yoğunlaşması sonucu beş büyük tekel öne çıktı. Pazar rekabeti de esasen elektrikli otomotiv alanında sertleşiyor. Bir başka deyişle yeni teknolojilerin tüketiciyi cezbetmek için kullanıldığı sektörlerden biri.
O halde sorun ne?
Yeni teknolojiler tüketiciyi cezbetmek için kullanılıyor, ama üretime aynı düzeyde uygulanmıyor.
Bunu nereden biliyoruz?
Bu tablo, bir saatlik çalışma başına emek verimliliğindeki düşüşü, bunun geçici değil sürekli bir hal aldığını gösteriyor. G7 ülkelerinde verimlilik büyümesinin yaklaşık olarak yüzde 60 oranında azalması durumun vahametini özetlemeye yeter. Küresel ölçekte de durum farklı değil. Küresel emek verimliliği artışı da 2003-2007 döneminde ortalama yüzde 3'e kadar yükselmişken, 2018'de yüzde 1,9'a ve 2019'da yüzde 1,4'e düşmüştür.
Normal koşullarda sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesi teknolojik rekabeti ateşler ve bu da emek verimliliğini yükseltir.
Günümüzde böyle olmuyor. Aşırı sermaye yoğunlaşması dünya çapında devasa tekelleşmeye yol açıyor, yeni teknolojiler piyasaya sürülüyor, yapay zeka giderek hayatın her alanına sokuluyor, kimi işler teknolojik gelişme ile ortadan kalkıyor, ama gel gör ki dünya genelinde emek verimliliği düşüyor.
Kapitalist metropollerde otomotiv sektöründe işçilik toplam maliyetin yaklaşık yüzde 15-20'sini oluştururken, Çin, Hindistan, Endonezya gibi ülkelerde bu oran yüzde 5-10 arasındadır. Bir otomotiv üreticisi aracın parçalarının çoğunluğunu, yüzde 60-70'ini tedarikçilerden satın alıyor, bu tedarikçiler de en düşük maliyetle karlarını maksimize etmek için işçi sınıfına yükleniyor.
Dünya tekelleri, rekabette öne geçmek için teknolojiyi üretime entegre etmekten çok, işçi maliyetlerini düşürerek avantaj elde etmeye çalışıyor. Emperyalist küreselleşme ile birlikte iş süreçleri parçalandığı için aynı üretim zincirinde çok sayıda taşeron ya da alt işletme bulunmaktadır. Tekeller, işleri bunlara yükleyerek pek çok sorumluktan kaçmaktadır. Kaçak-kayıtdışı işçiler de bu alt işletmeler aracılığıyla çalıştırıldığı için sorumluluk da onlara bırakılmaktadır.
Günümüzde sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşması kapitalist gelişmeyi yeni bir düzeye çıkaracağına onun freni haline gelmektedir. Bir sanayi tekelinin rekabette avantajlı konum elde etmesi için işçi başına çıktı sayısını artırarak maliyeti düşürmesi, bunun için de teknolojiyi üretime uygulaması beklenir. Hiç kuşkusuz yeni teknolojiler kullanılıyor, ama bu üretimde devrimsel değişiklikler düzeyine ulaşmıyor. Kapitalistler teknolojiye yönelmekten çok, düşük ücretler ve çalışma saatlerinin uzatılması yoluna gidiyor; bununla birlikte güvencesiz, kayıtdışı işçilerin çalıştırılması ile işçilik maliyetini düşürmeye çalışıyor. Dünya tekelleri bunun için ucuz işgücü cennetlerine hücum ediyor, buralarda tam bir "vahşi kapitalizm"den besleniyorlar. Bu "vahşi kapitalizm" geri kapitalist ülkelerde normalleşirken gelişmiş kapitalist ülke emekçileri için de çıplak bir gerçeklik haline geliyor. Hyundai fabrikasındaki kaçak-kayıtdışı işçi avı bunun göstergelerinden biri.
YENİ İŞÇİ SINIFI: EĞİTİMLİ AMA SEFİL
Kapitalizmin varoluşsal krizinin en önemli göstergelerinden biri, zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumun giderek derinleşmesidir. Bu sadece mali-ekonomik sömürgelerin değil, kapitalist emperyalist metropollerde de emekçilerin öncelikli gündemidir. Emekçi sınıflar gün be gün yoksullaşırken nüfusun küçük bir kesimi zenginliklerine zenginlik katmaktadır.
Mali ekonomik sömürgeler ve kapitalizmin birinci ligine çıkmak isteyen ülkeler rekabet düzeylerini yükseltmek için eğitimli ve kalifiye işgücünü artırmaktadırlar. Böylece eğitimli ucuz işgücü ile doğrudan yabancı yatırımlar için cazip hale gelme yarışına tutuşmaktadırlar. Ne var ki eğitimli işgücü ordusu durmadan büyürken kapitalist ekonomi sürünerek ilerlemektedir. Teknolojideki gelişmeler bir yandan eğitimli işgücüne talebi artırmakta, buna karşın kapitalist ekonominin uzun erimli durgunluğu eğitimli işgücünü emememektedir. Bu da eğitimli işgücü işsizliğini her geçen yıl büyütmekte, eğitimlilerin önemli bölümü başka iş bulamadıkları için vasıfsız işlere yönelmektedir. Bir kısımı da göç yollarına düşmekte, ülkede vasıfsız işlerde çalışmak ya da işsiz kalmak yerine kapitalist metropollerde kaçak işçiliğe razı olmaktadırlar.
İŞÇİ SINIFININ HANDİKABI
Kapitalistler, dünyasal ölçekte tekelleşirken, üretim süreci dünyasallaşırken, artık ulusal değil "dünya fabrikası" üretim sürecinde belirleyici olurken, iş süreçlerini birbirinden ayırarak işçi sınıfını atomize etmekte, aynı departmandaki işçileri dahi birbirinden koparmaktadır. İşçiler aynı işyerinde çok sayıda alt patrona hizmet etmek zorunda kalmakta böylece üretimden gelen güçleri parçalanmaktadır.
Keza sermaye dolaşımı önünde ulusal sınırlar yıkılırken işçi sınıfı ulusal sınırlar içine hapsedilmektedir. Yoksullaştırma politikaları ve özgürlükten yoksunluk bu hapsi emekçiler için zindana çevirmektedir. Bu yetmezmiş gibi burjuvazinin faşist versiyonları bu durumun sorumlusu olarak göçmenleri işaret etmekte, böylece işçilere ve bütün yoksullara kendilerinin zindanı olan ulusal sınırları korumayı bir kurtuluş ideali olarak sunmaktadırlar. İşçi sınıfı ve emekçiler, kapatıldıkları zindanın bekçisi haline getirilmek isteniyor. Bu burjuva ideolojik kafes kırılmadan, parçalanmadan işçi sınıfının kurtuluşu gerçekleşemez. İşçi sınıfı ve emekçiler göçmen işçileri değil patronları ve onların devletini hedef haline getirdiklerinde kafesin kilidi kırılmış olacaktır.
Hyundai baskınının ardından Şikago'da sokağa çıkan yüzlerce işçi Trump'ın ICE ve Ulusal Muhafız birlikleri ile çıktığı göçmen işçi avını protesto etti. "Milyarderlerden önce işçiler" sloganıyla düzenlenen mitingde Trump politikaları ırkçı olarak nitelenerek mahkum edildi. İşte çıkış yolu böyle bir kapıdan açılıyor.