29 Mart 2024 Cuma

25 Kasım'da sokağa çıkan kadınları yargılayamazsınız

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında 2018 yılında Taksim'de düzenlenen eyleme katılan kadınlar hakkında açılan davanın ilk duruşması görüldü. İstanbul 36'ncı Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunma yapan kadınlar eylemi savundu, bu yıl 25 Kasım'da yine sokaklarda olacaklarını söyledi. Duruşmanın ardından adliye önünde açıklama yapan kadınlar, "Susmaya da, itaat etmeye de niyetimiz yok" dedi.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında 2018 yılında İstiklal Caddesi'nde düzenlenen Gece Yürüyüşü'ne katıldıkları için 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlamasıyla yargılanan 21 kadın ve 1 gazeteci hakkında açılan davanın ilk duruşması, Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi'ndeki 36'ncı Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü.

Basının ve dayanışma göstermek için adliyeye gelen kadınların salona alınmadığı duruşmada, mahkeme heyetinin kadınların sözünü kesen ve savunma hakkını ihlal eden tavrı dikkat çekti.

ÖZÇELİK: KADINLARIN YÜRÜYÜŞÜ DEĞİL POLİS BARİKATI HAKSIZ
Dava kapsamında savunma yapan Nevruz Tuğçe Özçelik, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü'nün tarihi önemini anlattı, Türkiye'de de 90'lı yıllardan beri 25 Kasım eylemleri yapıldığına dikkat çekti. 90'lardan bugüne "Kadın cinayetleri politiktir" demeye devam ettiklerini ifade eden Özçelik, 2000 yılından bu yana İstanbul'da 25 Kasım Kadın Platformu kurularak 25 Kasım'da kadınların sokaklara çıkışının örgütlendiğini aktardı.

25 Kasım 2006 tarihinden bu yana kadınların her yıl İstiklal Caddesinde, erkek-devlet şiddetine karşı eylem düzenlediğini hatırlatan Özçelik, "Yani 2018 yılındaki polis müdahalesiyle bu eylem, öncesindeki 17 yıl boyunca gerçekleştirildiği caddede engellendi ve bundan neredeyse 4 yıl sonra orada bulunan kadınlara bu dava açıldı. Haksız ve hukuksuz olan o gün orada bulunan biz kadınların, transların o caddede yürüme ısrarı değil, karşımızda bulunan polis barikatıdır. Erkek şiddetine, kadın cinayetlerine, trans cinayetlerine, devlet eliyle kadın bedenine yönelen şiddete karşı dünyanın neredeyse her yanında aynı günde gerçekleştirilen, o sokakta da yıllardır gerçekleşen eylemimiz suç değil, hakkımızdır" sözleriyle eylemi savundu.

25 Kasım 2018 tarihinde Taksim Tünel Meydanı'nda olduğunu söyleyen Özçelik, beraatını istedi.

DEMİR: BU YIL 25 KASIM'DA YİNE SOKAKTA OLACAĞIM
HDK Eş Sözcüsü Esengül Demir de 2018 yılı 25 Kasım'ında, "Eşitliği sağlamaya yönelik, kadınları kalıcı şekilde güçlendiren sosyal politika yoksunluğu, bütçenin bunun yerine geçici 'yardımlara' ve Diyanet'e ayrılması erkek şiddetinden uzaklaşmayı zorlaştırıyor. Pompalanan savaş hali ve dili bu şiddeti yaygınlaştırıyor, vahşileştiriyor. Üzerine bir de kriz, yoksullaşma eklenince geçim derdi şiddeti katmerliyor, şiddet karşısında sessizleştiriyor" dediklerini hatırlattı.

Bugün hala aynı durumda olunduğuna işaret eden Demir, İçişleri Bakanlığı verilerinde 2017 yılında yüz binin üzerinde, 2018'in ilk 7 ayında yüz bine yakın kadının şiddete maruz kaldığını hatırlattı. Bakanlığın verilerinin toplumdan saklanan, eksik gösterilen, hatta basına yansıyan cinayetlerin çetelesinin dahi altında olduğunu kaydeden Demir, her gün kadınların öldürülmeye devam ettiğini vurguladı.

2018 yılında engellenen 25 Kasım eyleminde yaptıkları açıklamada, "Katillerin, şiddet uygulayan saldırganların 'iyi hal'li olduğuna, 'ağır tahrik edildiğine', her türlü delile rağmen öldürülen kadınların 'intihar ettiğine' kanaat getirebilen mahkemeler, bugün 70 binin üzerinde öğrenciyi, kadınların kendilerini temsil etmek için seçtikleri milletvekillerini, kadına yönelik şiddete dair birim, merkez, sığınak kurmuş belediye başkanlarını, gazetecileri, hak savunucularını cezaevinde tutuyor. Çünkü bir kadını öldüresiye dövmek değil, hakkına sahip çıkmak suç haline getirildi" ifadelerine yer verdiklerini söyleyen Demir, bugün yargılanmalarının tam da bunun ifadesi olduğunu kaydetti.

Demir, bu yıl 25 Kasım'da erkek-devlet şiddetine karşı sokakta olacağını söyleyerek sözlerini tamamladı.

ERALP: DÜZEN ERKEK ŞİDDETİNİ 'HAKLI' GÖSTERMEYE ÇALIŞIYOR
Feride Eralp ise, 25 Kasım 2018 tarihinde Beyoğlu'nun pek çok sokağında ifade ettiklerini tekrarladıklarını belirtti, "Çünkü değişen bir şey yok; hatta İstanbul Sözleşmesi gibi kadınları şiddete karşı koruyan uluslararası bir sözleşmeden bir gecede çekilme kararlarıyla, yüksek yargının erkek şiddetini meşrulaştıran tutumuyla durumumuz daha bile vahim" değerlendirmesinde bulundu.

Yargılanmalarına gerekçe yapılan eylemde erkek şiddetini 'haklı göstermeye' yeltenen düzenin bahanelerini sıralayan Eralp, Pınar Gültekin davasında katil Cemal Metin Avcı'nın cezasının "tahrik indirimi" ile düşüren, Pervin Hamak'ı öldüren boşandığı erkek ve oğluna indirimi yapan, Orhan Munis'in Hatice Kaçmaz ile görüşmesine 20 cm'lik bıçakla gitmesini tasarlama olarak değerlendirmeyen mahkeme kararlarını hatırlattı.

Erkeklerin istemediği bir şey yapan kadınların öldürülmesinin meşru sayıldığını fakat kadınların sokağa çıkmasının yargılama konusu yapıldığını kaydeden Eralp, "Bunu kabul etmemiz mümkün değil. İçişleri Bakanlığı'nın, polisin, yargının görevi hayatı için mücadele eden kadınların, transların önünü kesmek değil, öldürülmemizi engellemek" diye konuştu.

Bu nedenle 25 Kasım 2018 günü Taksim Tünel Meydanı'ndaki eyleme katıldığını aktaran Eralp, feminist bir kadın olarak 25 Kasım Kadın Platformu'nda yer aldığını söyledi. Polis şiddetine uğradığını da hatırlatan Eralp, beraatını istedi.

Avukatların da derhal beraat kararı istediği duruşma dosya kapsamında yargılanmak istenen diğer kadınların ifadesinin alınması için duruşmayı 21 Ekim tarihine erteledi.

Duruşmanın ardından Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi önünde açıklama yapan kadınlar, "25 Kasım yargılanıyor, kadınları değil, katilleri yargıla" pankartı açtı.

KADINLAR ADLİYE ÖNÜNDE AÇIKLAMA YAPTI
25 Kasım Kadın Platformu adına konuşan Nevruz Tuğçe Çelik, kadın katliamlarına ve kadına yönelik şiddete isyan ettikleri için yargılanmak istendiklerini vurguladı. Haklarında açılan davanın iki gün sonra gerçekleşecek 20. Onur Yürüyüşü'nün yasaklandığı; faşist, islamcı, paramiliter yapılar tarafından tehdit edildiği, her türlü kadın düşmanlığı, homofobi ve transfobinin devlet eliyle körüklendiği bir ortamda görüldüğünü söyleyen Çelik, davanın amacının kadınları yıldırmak, mücadeleden caydırmak olduğunu kaydetti.

Çelik, "Ama bizim mücadelemiz hayatlarımız için, eşit ve özgür nefes almak için, bizi sömüren, baskılayan, ikincil kılan bu düzeni değiştirmek için! Vazgeçme ihtimalimiz yok. Haksız ve hukuksuz olan 25 Kasım 2018 günü orada bulunan biz kadınların, transların o caddede yürüme ısrarı değil, karşımızda bulunan polis barikatıdır. Erkek şiddetine, kadın cinayetlerine, trans cinayetlerine, savaşa, devlet eliyle kadın bedenine yönelen şiddete karşı dünyanın neredeyse her yanında aynı günde gerçekleştirilen, İstiklal caddesinde de yıllardır yaptığımız eylemimiz suç değil, hakkımız" dedi.

İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararını ve kadın katillerinin aklandığı yargılamaları hatırlatan Çelik, "2018'deki yürüyüşe ilişkin bugün dava açan devletin belli ki katilleri engellemekle, erkek şiddetini önlemekle uğraşmadığı için epeyce boş vakti var. Ama İçişleri Bakanlığı'nın, polisin, hakimin, savcının görevi hayatı için mücadele eden kadınların, transların, pazar günü sokakta olacak olan LGBTİ+'ların önünü kesmek değil, ayrımcılığa uğramamızı, öldürülmemizi engellemek" diye konuştu.

'SUSMAYA, İTAAT ETMEYE NİYETİMİZ YOK'
Onur Yürüyüşü, 8 Mart, 25 Kasım eylemlerinin, haber yapmanın, twit atmanın yasaklandığı bir dönemde kadın katliamlarının her zaman bahanesi olduğunu söyleyen Çelik, "Yani bir kadını öldüresiye dövmek değil, hakkına sahip çıkmak suç haline getirildi. Bizim bugün yargılanmamız da tam da bunun ifadesidir. Bunun karşısında susmaya da, itaat etmeye de niyetimiz yok. Bu sene de hem 25 Kasım'da hem diğer günlerde erkek-devlet şiddetine karşı sokaktayız" dedi.