3 Aralık 2025 Çarşamba

Zeynep Tekin | Bir taraf olarak tarafsızlık: Nuri Bilge Ceylan apolitizmi

İran'da yönetmenler faşist molla rejiminin kıskacında üretim yapmaya, politik sanatı yaşatmaya devam ederken Nuri Bilge'nin bu tutumu dümdüz bir apolitizmden ve hatta pragmatizmden öteye gitmiyor. Nuri Bilge'nin tutumunda bir şey değişmiyor, ancak değişen ve iyiye giden bir şey var ki, kitleler artık bu çiğ gevezeliğe kanmıyor. Sanatın üstünlüğü devri bitti, Nuri Bilge ve şürekası artık açıktan düzeniçilikle ve faşizm destekçisi olmakla yargılanabiliyor.

Sinema 20. yüzyılın en önemli sanat dalı olarak karşımıza çıkıyor. Kitlelere ulaşma, onları harekete geçirme, izleyiciye belki de gündelik yaşamında hiç karşılaşmayacağı sorunlar hakkında bilgi vermekte, hatta izleyiciyi sorunun muhatabı haline getirmekte kuşkusuz en önemli araçlardan biridir. Sinemanın kitleler üzerindeki bu etkisi yıllar boyunca hem egemenler tarafından hem de ezilenler tarafından çokça kez bir propaganda aracı olarak kullanılmasında büyük rol oynamıştır. Almanya ve İtalya gibi faşist şeflik rejimleriyle yönetilen ülkelerde sinema defalarca devletin ideolojik aygıtı haline gelmiştir. Bunun yanı sıra Sovyetler Birliği'nin kuruluşuyla birlikte ve özellikle Ekim Devriminden sonra sinema bu kez de bir sosyalist propaganda aracı haline gelmiştir.

Sinema varoluşu gereği politiktir. Bireysel bir hayat hikayesi izlediğimizi zannettiğimiz bir film bile düzenle kurduğu ilişki bakımından politik bir tutum alır. Türkiye'de ve hatta dünyada "politik sinema" dediğimizde şüphesiz akla gelen ilk isimlerden biri Yılmaz Güney'dir. Kürt ulusuna mensup Güney, çocukluğunun geçtiği Çukurova'nın yoksul semtlerini, yokluğu, ezilenleri, görünmeyenleri beyaz perdeye büyük bir ustalıkla aktarır. Onun için sinema bir araçtır, ancak onu bu denli başarılı yapan en önemli şey filmlerinin salt gerçeğe tutulan bir ayna değil, aynı zamanda çok başarılı bir sanat eseri olmasıdır. Yılmaz Güney politik sinemayı şöyle tanımlar: "Devrimci sanatçı, devrimci doğası gereği militandır, yenileştirici ve değiştiricidir. Toplumsal kurtuluş mücadelesinden ayrı düşünülemez. Devrimci mücadeleye organik bir biçimde bağlı olmalıdır. Bu nedenle devrimci bir sanatçı, o ülkenin devrimci mücadelesinin hedefleri ve görevleri doğrultusunda görevlerle yükümlüdür. O; her şeyden önce bir devrimcidir, militandır, sanatı devrimin bir aracıdır, bir silahıdır." Kendisi de sinemayı bir devrimci görev olarak görmüş, Kürt halkına, yoksullara olan borcunu onları kusursuz anlatarak ödemiştir. Defalarca tutuklanmış, sürgünlere gönderilmiş, filmleri yasaklanmış, en sonunda kısacık ömrünü gurbette tamamlamıştır. Devrimci bir militan, politik bir yönetmendir o. Sinema da hayatın geri kalanı gibi bir taraf olma meselesidir. Güney, tarafını sosyalizmden yana seçenlerdendir. "Safım açık ve net bellidir. Emekçi ve yoksul halkımın safında, bilimsel sosyalizme inanan, sosyalizm acemisi bir sanatçıyım. Bütün olanaklarımla kurtuluş mücadelesinin içinde olmaya çalışacağım… Bu yüzden bütün belaları göğüslemeye şimdiden hazırım" der.

Öte yanda Avrupa'nın göbeğinde Godard "Sinema ya rezil olur, ya politik" çıkışıyla hafızalara kazınır. "Biz işçilerle ve öğrencilerle dayanışmadan söz ediyoruz, siz kamera açıları ve yakın planlardan bahsediyorsunuz, aptalsınız" diye ekler. Entelektüel gevezeliğe verilmiş en iyi cevaplardan biriyle belleklerde yer tutar böylece. Evet, sinema çekim açılarından ibaret değildir. Filmler, halklarla buluştuğu ölçüde bir sanat eseri değeri taşır. 

Politik sinema bugün de varlığını koruyor elbet. Ülkemizde de hala tüm zorluklara göğüs germeyi göze alarak, halkların tarafında olmayı seçenler var. Var olsunlar. Ancak bugünlerde bu konuyu konuşuyor olmamızın özgün bir nedeni var: Nuri Bilge Ceylan! Nuri Bilge Ceylan aldığı birçok ödülle, adeta bir ünlü geçidine dönen oyuncu seçkisiyle, işlediği konularla ve yer yer de rakipleriyle girdiği polemiklerle adından sıkça söz ettiriyor. Elbette seveni ve saygı duyanı çok. Hatta denilebilir ki yıllar sonra Nuri Bilge "duayen" olarak anılacaktır. Halkımızın yaşı ilerlemiş her sanat emekçisini "duayen" gördüğü herkesin malumu. Bu topraklarda duayen olmak, suya sabuna dokunmamak kadar basit bir iştir. Ancak Nuri Bilge hiçbir zaman "politik" biri olarak hatırlanmayacak. Bunu da bizzat kendisi istiyor. Bir sanat eserinin politik olması için doğrudan politik bir mesaj vermesi şart değil elbet. Bireysel bir konuyu işlerken de düzen ve sistem eleştirisi vermek, bireyin iç dünyasını da egemenlere hizmet etmeden anlatmak mümkün. Ancak bir tercih.

İşte Nuri Bilge yıllardır bunu yapmıyor. İnsana has her duyguyu ve düşünceyi eserlerinde işliyor, ancak bütün bunları yaparken başına oturduğu kamerayı doğrudan bireyin kendisine yöneltiyor. Toplumdan, sistemden uzak bu filmler, izleyeni doğrudan bir bireyselcilik dalgasına atıyor. Nuri Bilge'nin derinlikli karakterlerine bakarken karaktere doğrudan tutulan ayna, sisteme tutulmadığından karakterin içinde yaşadığı toplum hakkında elle tutulur bir fikir edinmemiz güçleşiyor. "Taşranın karanlığı, taşra insanının dertleri, şehirlerin boğukluğu, bireylerin çıkmazları, aşk, kaygı, yalnızlık, umutsuzluk..." Bütün bunlar sanki toplumdan münezzeh dertlermiş, Nuri Bilge'nin her karakterine özgü biricik sorunlarmış gibi karşımıza çıkıyor. Elbette bireysel konuları işlemek bir filmi apolitik yapmaz. Bireyselden evrensele giden yolu kurduktan sonra işlenilen konu doğrudan politikleşir. Nuri Bilge'nin gayet bilinçli tercihi burada devreye giriyor. Nuri Bilge özel olanı politikleştirmiyor.

Bir taraf olarak "tarafsız" olmayı seçiyor. Bu tercih yönetmene görece "rahat" bir sanat yolculuğu, bol bol ödül, Kültür Bakanlığı fonları, uluslararası tanınırlık ve bütün bunların sonucunda bir bağımsız film yönetmeninin kazanması beklenenden daha fazla maddi kazanç sağlıyordur kuşkusuz. Ancak Nuri Bilge Ceylan sineması suya sabuna dokunmamasıyla, apolitikliği seçmesiyle de zaman zaman oldukça sert eleştiriliyor. Nuri Bilge bu eleştirilerden rahatsız olmak bir yana son dönemde sıkça yaptığı röportajlarla ve yaptığı hamlelerle bildiği yoldan şaşmayacağını bize kanıtlıyor.

"Usta" yönetmenin son skandalı da İran rejimi tarafından desteklenen Fajr Film Festivaline "onur konuğu" olarak aldığı daveti geri çevirmemesi ve gelen tepkilere verdiği yanıt. İran Bağımsız Film Yapımcıları Derneği (IIFMA) yayınladığı açık mektupta Nuri Bilge'ye İran Rejiminden, rejimin faşist baskılarından, İran'da yaşayan kadınların yaşam koşullarından bahsetti ve Nuri Bilge Ceylan'ı boykota çağırdı. Nuri Bilge cevap olarak verdiği röportajda sanatı kendi apolitik korkaklığına kurban ederken, "Sanatı siyasete kurban etmemek gerektiğini" söylüyor. Ve bu hamlesinden sonra tarafını açık seçik belli eden Nuri Bilge günlerdir birçok kişi tarafından eleştiriliyor. Elbette anlatılan her şeyi Nuri Bilge de iyi biliyor. Faşist rejimin kadınlara, lubunyalara, gayrimüslimlere dönük tutumunu, Mahsa Amini'nin katledilmesini ve ardından tüm dünyaya yayılan kadın hareketinde başlayan protestoları Nuri Bilge en az bizim kadar iyi biliyor. Ancak süslü cümleler ve entelektüel gevezelikle üstünü örtmeye çalıştığı gerçek apaçık ortadadır. Nuri Bilge bunların hiçbiriyle ilgilenmiyor. Kendisinin de belirttiği gibi İran'a turistik geziler düzenliyor, festivallerinde onur konuğu oluyor, yeni sergisine birkaç fotoğraf ekleyip dönüyor. Nuri Bilge'nin kamerası her yere hep "egemenlerin tarafından" doğrultuluyor. Sanatı siyaset üstü gördüğünü söylüyor ve boykot çağrılarını İran'daki yönetmenlere yapılan bir haksızlık olarak değerlendiriyor. İran'da yönetmenler faşist molla rejiminin kıskacında üretim yapmaya, politik sanatı yaşatmaya devam ederken Nuri Bilge'nin bu tutumu dümdüz bir apolitizmden ve hatta pragmatizmden öteye gitmiyor. Nuri Bilge'nin tutumunda bir şey değişmiyor, ancak değişen ve iyiye giden bir şey var ki, kitleler artık bu çiğ gevezeliğe kanmıyor. Sanatın üstünlüğü devri bitti, Nuri Bilge ve şürekası artık açıktan düzeniçilikle ve faşizm destekçisi olmakla yargılanabiliyor.

Editörümüz, devrimci yazar Kutsiye Bozoklar yıllar sonra dahi hala yazdıklarıyla yolumuza ışık tutuyor. "Yozlaşmaya karşı sanatta, edebiyatta ve müzikte; hangi alanda olursa olsun direnme, politik tavır alıştan geçiyor. Alternatifleri de mücadele içinde yaşatacağız. Direnmelerden geçerek."
Nuri Bilge ve şürekasına son sözümüzü Guatemalalı ozan Otto Rene Castillo'nun dizeleriyle söylüyoruz: "Tarafsız aydınları/güzel yurdumun/cevap vermeyeceksiniz/yiyip bitirecek sizi/bu sessizlik kuzgunu/yüreğinizi kemirecek zavallılığınız/susup kalacaksınız./Kendi utancınızla."