Ancak kendileri tarafından oluşturulan Sovyet Konseyleri’nce yönetilen işçi ve emekçiler, birçok alan gibi sağlık hizmetlerini de kamulaştırıp merkezîleştirmiş ve tüm toplum için ücretsiz hale getirmişti. Sağlık hizmetlerinin merkezi hale getirilmesi, tüm salgınlara karşı olduğu gibi, tifüs salgınına karşı da etkili bir planın ortaya konmasını beraberinde getirdi, sağlık hizmetlerinin büyük oranda arttırılmasını sağladı.

" />
    20 Nisan 2024 Cumartesi

Tekin Göçer yazdı: Bolşevikler ve salgınlara karşı mücadele

Ancak kendileri tarafından oluşturulan Sovyet Konseyleri’nce yönetilen işçi ve emekçiler, birçok alan gibi sağlık hizmetlerini de kamulaştırıp merkezîleştirmiş ve tüm toplum için ücretsiz hale getirmişti. Sağlık hizmetlerinin merkezi hale getirilmesi, tüm salgınlara karşı olduğu gibi, tifüs salgınına karşı da etkili bir planın ortaya konmasını beraberinde getirdi, sağlık hizmetlerinin büyük oranda arttırılmasını sağladı.

Tarihin akışı 21. yüzyılın ilk çeyreğini gösterdiği günümüzde insanlık hala pandemilerle baş etmekte zorlanıyor. Bunun biricik sorumlusu elbette ki içerisinde yaşadığımız, bireysel mülkiyete dayanan ve azami kar hırsının yön verdiği emperyalist kapitalist sistem. Varoluş krizi içerisinde debelenen azami kar bekçileri, en yüksek teknolojiye sahip olmakla övüne dursun, koronavirüs biçare durumlarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi.

Oysa dünya savaşından yeni çıkmış, büyük Ekim Devrimi’ni gerçekleştirmiş, fakat beyaz ordulara karşı açlık ve kıtlığın ortasında direnen Bolşevikler, bundan tam yüz yıl önce, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bir değil bir kaç pandemiye karşı sonuç alıcı mücadele vermişlerdir. Söz konusu pandemilere karşı, tarihsel koşullar içerisinde, dönemin en gelişkin burjuva devletlerinden çok daha güçlü ve etkili mücadele veren Bolşevikler, tüm bunları bilimsel, katılımcı ve demokratik politikayla başarmışlardır.

Ekim’i İzleyen Pandemi Yılları

Ekim 1917’de iktidara gelen Bolşevikler, hızlıca, tüm güçleriyle devrimi geliştirme ve sosyalist inşayı gerçekleştirmeye koyuldular. İnşa sürecinin ilk yılları bir yandan iktidarı elinde tutan işçi sınıfı ve yoksul köylülüğün siyasal, sosyal, kültürel ve eğitsel olarak geliştirilmesi yönünde ilerlerken, diğer yandan Çarlık rejimi kalıntılarından oluşan ve yaklaşık 14 emperyalist kapitalist devlet tarafından desteklenen beyaz ordulara karşı savaş veriliyordu. Kolera, çiçek hastalığı, “İspanyol Gribi” ve tifüs gibi hastalıklar da bir başka mücadele alanıydı. Tüm dünyada etkili olan bu hastalıkların en tehlikesi ve yaygın olanları “İspanyol gribi” ve tifüstü.

ABD’de başlayan “İspanyol Gribi” hızla Avrupa ve Asya'ya, oradan da tüm dünyaya yayıldı. Hareket halindeki askeri birliklerin bu yaygınlaşmadaki payı büyük oldu. 1918 sonbaharında ortaya çıkan grip, 1920’de ardışık dalgalar biçiminde devam etti. Dünyada can kaybı sayısı 20 ile 50 milyon arası olarak tahmin edilirken, toplam enfekte sayısı 500 milyonu buluyordu.

Tifüs pandemisi de 1. Dünya Savaşı koşullarında ortaya çıktı ve aynı yıllar içerisinde tüm dünyaya yayıldı. Antibiyotiğin hala bulunmadığı bu dönemde, tifüse yakalanan her üç kişiden biri yaşamını yitiriyordu.

Hastalığa yol açan bitler, üremeleri için uygun ortamlarda giysilere yerleşerek askeri hareketlilikle beraber kıtalar arası yaygınlaştı. Tıka basa dolmuş kentler, viraneye dönmüş kırsal alanlar, ordu karargâhları, esir kampları tifüsün pençesine düşmüş insan kalabalıklarıyla doldu.

14 ülke ordusuyla ittifak kuran Beyaz ordular, Bolşevik Partisi önderliğindeki işçi ve köylü iktidarını ezmek için harekete geçtiklerinde, bu yağmacılardan kaçan milyonlarca insan, hali hazırda savaşın yıkıntıları içerisinde kıtlık, açlık ve yoksulluğa mahkûm olmuş milyonlarca kentliye katıldılar. Sağlıksız konut artışı, tifüsün yayılmasında sorumlu bitlerin de artışını getirdi.

Devrimin Görevleri İlk Öncelik

Salgınlar Rusya işçi ve emekçilerini sosyal-fiziki izolasyona yöneltmedi, tam tersine Bolşeviklerin önderliğinde toplumun büyük çoğunluğunun çıkarları temelinde, sağlık da dâhil, yaşama dair tüm alanlar yeniden düzenlenmeye tabii tutuldu.

Proleter önder Lenin 1919'da sağlık çalışanlarıyla yaptığı bir toplantıda şöyle diyordu: “Tüm dikkatlerimizi bu soruna verelim yoldaşlar. Ya bitler sosyalizmi alt edecek ya da sosyalizm bitleri fethedecek.” Tabii 1. Dünya Savaşı ve Ekim Devrimi’ni takip eden yıllarda yaşanan iç savaşın neredeyse tamamıyla yıktığı modern sanayinin olmadığı koşullarda, bu çok kolay bir görev değildi.

Ancak kendileri tarafından oluşturulan Sovyet Konseyleri’nce yönetilen işçi ve emekçiler, birçok alan gibi sağlık hizmetlerini de kamulaştırıp merkezîleştirmiş ve tüm toplum için ücretsiz hale getirmişti. Sağlık hizmetlerinin merkezi hale getirilmesi, tüm salgınlara karşı olduğu gibi, tifüs salgınına karşı da etkili bir planın ortaya konmasını beraberinde getirdi, sağlık hizmetlerinin büyük oranda arttırılmasını sağladı.

O dönem ilaçlardan sorumlu örgütlenmeden bir yetkili olan Dr. Pervukhin, salgın yıllarında Rusya’ya giden gazeteci Jakob Friis ile gerçekleştirdiği röportajda şöyle diyordu: 

“İlaç depolarının kamulaştırılmasının bir sonucu olarak, ilaç tedariklerimiz eşit olarak dağıtılıyor. Tüm dış zorluklara rağmen, sağlık koşulları geçen yıl içerisinde daha iyi hale gelmiştir. İlaçlar için yeni fabrikalar kurulurken spekülatörlerin büyük stoklarına el konuldu. Aksi durumda herhangi bir hükümetin halk sağlığını bu kadar iyi koruması imkânsız olurdu. İspanyol gribini batı dünyasından daha iyi aştık. Eski günlerden çok daha güçlü bir şekilde salgınlarla mücadele edebileceğiz.”

Yine K. David Paterson adında bir ABD’li profesör 1993 yılında kaleme aldığı makalede şunları yazmıştır: 

“Halkı eğitmek için yoğun çaba sarf edilmiştir. Özel sergilere sahip demiryolu vagonları Sovyet kontrolü altındaki tüm alanları gezdi. Kasım 1919’a kadar dezenfeksiyon ekipleri Moskova tren istasyonlarında günde 40-50 bin yolcu tedavi ediyordu. Sonunda, Sovyet hükûmeti tifüs hastaları için yaklaşık 250 bin yatak kurdu ve demiryolları ve su kanalları boyunca yaklaşık 300 izolasyon ve dezenfeksiyon istasyonu oluşturdu. Askeri birlikler içerisinde yüzlerce banyo ve dezenfeksiyon birimleri yanı sıra etkili önlemleri araştırmak ve yaygınlaştırmak için laboratuvarlar inşa edildi.”

Halk sağlığı konusunda bilgilendirme yapan trenlerden biri.

Bit ayıklama işleminin bit kütlelerini yok ettiğinin altını çizen Paterson, tabloyu gözümüzde canlandırmak için iki inçlik ölü bit tabakasının Kızıl Ordu dezenfeksiyon odasının zeminini kapladığını belirtiyor ve ekliyor:

“Bit ayıklama, tecrit ve eğitim kuşkusuz salgının nihai olarak azaltılmasına katkıda bulundu.”

Sağlık hizmetlerinin genişletilmesinin yanı sıra işçi ve emekçilerin yaşamına ait tüm alanlar, konutlar ve okullar da Bolşevik müdahaleden üzerine düşen payı aldı.

Fakat salgından tamamen kurtulmak zaman aldı. 1919’da Pravda şöyle yazıyordu:

“Binlerce işçi hala mahzenlerde ve tavan aralarında yaşıyor. Ölüm meleği hala şehirlerin banliyölerinde kol geziyor ve korkunç eliyle işçilerin konutlarını işaret ediyor.”

Katılımcı Örgütler, Etkin Kitlesel Seferberlik

Söz konusu önlemler sadece yukarıdan alınan kararlarla gerçekleştirilmedi. Geniş işçi ve emekçi örgütleri ağına sahip Sovyetler, planlama, uygulama ve denetim olarak sürecin tüm aşamasında faal durumdaydı. Salgınla Mücadele İçin İşçi Komiteleri daha 1918'de birçok şehirde ve büyük köylerde örgütlenmişti. Temel görevleri ise lojmanları ve kamu kurumlarını incelemek, insanlara salgın ve temizlik hakkında bilimsel bilgi vermek, sabun dağıtmak ve bit ile savaşmaktı. Tüm parti, sendikalar, kadın örgütleri ve gençlik grupları pandemiyle mücadelede en aktif bir şekilde konumlandı.

En geniş kitlelerin sürece katılımı hastalığın yenilgiye uğratılmasında temel faktör oldu. Dönemin sağlıktan sorumlu en üst düzey yetkililerinden olan Nikolai Semashko, “Abartmadan tifüs ve kolera salgınlarının işçi ve köylü komitelerinin yardımıyla durdurulduğunu söyleyebiliriz. Halk Komiserliği bu yoksul ve harap olmuş ülkede var olan sayısız zorluğun üstesinden ancak toplumun desteğini ve yardımını sağlayarak aşabilir” diyordu.

Rusya, aynı yıllar içerisinde tifüs, “İspanyol Gribi”, kolera gibi hastalıklardan dolayı Bolşeviklerin merkezi önderlerinden Yakov Sverdlov da dahil olmak üzere yaklaşık 3 milyon insanını yitirdi. 1920'de yazdığı bir makalede gazeteci John Reed şöyle diyordu:

“İşçi iktidarının olması, Sovyet Rusya’da her şeyin iyi olduğu, insanların aç kalmadıkları, sefalet, hastalık ve umutsuzlukla sonsuz mücadele yürütülmediği anlamına gelmiyor. Bu kış hayal gücünün ötesinde korkunçtu. Tifo, aralıklı ateş, grip çalışanlar arasında şiddetlendi. İki yıldan uzun bir süredir yarı açlıkla zayıflamış insan bedenleri direnemedi. Müttefik kuvvetlerin Rusya'ya karşı ilaç ambargosu uygulaması binlerce kişinin ölümüne yol açtı.

Yine de Halk Sağlığı Komiserliği, daha önce hiç doktorun bulunmadığı yerlerde, Rusya'nın her yerinde yerel Sovyetlerin kontrolü altında devasa bir sağlık hizmeti, tıbbi bölümler ağı oluşturdu. Her ilçede en az bir, çoğunlukla da iki veya üç tane var. Yüz binlerce parlak renkli poster her yere asıldı, insanlara hastalıklardan nasıl kaçınılacağı resimlerle anlatıldı, konutlarını ve kendilerini temizlemeye davet edildiler. Her kasaba ve şehirde çalışan kadınlar için ücretsiz doğum hastaneleri var.”

“Bit ve ölüm Arkadaş ve Yoldaştır” yazan bir poster -1919

Bolşevikler, açlık, yoksulluk, kıtlık ve düşman güçlerin açmış olduğu savaşın kol gezdiği bir süreçte, tüm salgınlara karşı da etkili bir mücadele yürüttü. New York’ta sokak ve evler cesetlerden geçilmez haldeyken, Sovyetler çoktan salgına karşı zaferi ilan etmişti. Sovyetlerin oluşturduğu merkezi ve ücretsiz sağlık sistemi, sonraki yıllarda kendi ülkelerindeki işçi ve emekçilerin kalkışmasından korkan kapitalistler tarafından uygulamaya sokuldu. Günümüzde ise neoliberal saldırılar sonucu birçok ülkede sermayeye peşkeş çekilerek özelleştirilmiş durumda.

Emperyalist kapitalist sistemin koronavirüs karşısındaki çaresizliği ve yukarıda ifade edilen tarihsel gerçekler gözönüne alındığında, insanlığın sosyalizmden başka kurtuluş yolunun olmadığı bir kez daha görülmekte.