14 Aralık 2024 Cumartesi

Siyasi kırım terörünü kavramak ve yanıtlamak

Günün görevi yerel seçimler ve mart-mayıs sürecinin tüm politik imkanlarını yaratıcı biçimde realize etmektir. Faşist düşmana gerçek yanıt; politik kitle faaliyetini en güçlü biçimde örgütlemek ve büyütmektir. Tüm siyasal çalışmayı örgütsel berekete dönüştürmektir. Faşizme devrimci yanıtımız daha kudretli bir devrimci kapasite kazanma hedefimiz doğrultusunda önümüze serilen politik kitle imkanlarına sımsıkı sarılmak ve saflarımızı yeni devrimci ve taze güçlerle büyütmek olmalıdır.

Politik islamcı faşist şeflik rejimi yerel seçimlerin siyasal koşullarını AKP-MHP bloku lehine belirlemek ve elverişli hale getirmek amacıyla kapsamlı politikalar kurguluyor ve uyguluyor. İktidar dümenini tutmanın tüm avantaj ve imkanlarını son raddesine değin kullanıyor. Faşist şef ve şürekası işçi sınıfı ve ezilenlere 'oy vermezseniz hizmet alamazsınız' tehditleri savuruyor. Saray rejimi 2024 yerel seçimleri döneminde de faşist zor ve rıza araçlarını devreye sokmuş bulunuyor. Halklarımıza ve devrimci öncülerine karşı devlet terörünün en pervasız biçimde tırmandırıldığı yeni bir süreç yürütülüyor.

Yerel seçimlerin mart-mayıs süreciyle çakıştığı bir özgün siyasal sürecin içerisinden geçiyoruz. Devrimci hareketimizin tarihsel ve güncel politik gündeminin çakıştığı böylesi dönemler, faşist diktatörlük için her zaman özel bir saldırı süreci olarak ele alınmış ve örgütlenmiştir. Tüm seçim dönemlerinden deneyimlediğimiz gibi bu seçim sezonunda da devrimci hareket politik islamcı faşist şeflik rejiminin özel hedefindedir. Seçim çalışmalarının girişinde ESP, SKM, Partizan, Halk Cephesi ve SMF'ye dönük yapılan siyasi kırım operasyonları bu hakikati somutluyor.

Devrimci-demokratik örgütlerin siyasal etkisi belirli uğraklarda olabildiğince görünürlük ve gövde kazanıyor. Özellikle seçim dönemleri emekçi sol hareketimizin büyük bölümü için siyasal çalışma olanaklarının ve taktik tavırların somutlandığı önemli bir siyasal canlanma ve devrimci gelişme dönemleridir. Keza mart-mayıs süreci devrimci siyasetin etkinliğinin yükseldiği, tarihsel arka planıyla devrimci geleneğin pratik politikaya yansıdığı özgül bir süreçtir. 8 Mart'la başlayan, Newroz'dan kesintisizce ilerleyip 1 Mayıs'ta finale ulaşan bu mücadele dönemi, faşist diktatörlükle devrimci ve demokratik hareket arasında özel bir çarpışma dönemini karakterize eder. Mart-mayıs süreci bu yönüyle devrimci siyasetin halklarımızın ilgi ve nazarında görünürleştiği, devrimci hareketin varlığını politik gücü ve kapasitesiyle ortaya koyduğu bir tarihsel siyasal dönemi tasvir eder.

Faşist şeflik rejimi bu gerçeğin bütünüyle ve köklüce bilincindedir. Kendi sınıf savaşımı deneyimlerine yaslanan faşist rejim, tam da bu gerçeklik nedeniyle mart-mayıs sürecinde önde gelen direniş odaklarına, en başta da devrimci sosyalistlere özelleşmiş bir devlet terörü konseptini amansızca uyguluyor. Devrimci hareketi hedefleyen devlet terörü, baskınlar, gözaltılar ve keyfi tutuklamalar formunda sistematik bir politika olarak sürdürülüyor. Ancak bu saldırıların salt seçim dönemleriyle sınırlı, konjonktürel ve gel-geç devlet terörü uygulamalar olmadığını vurgulamak ve arka plandaki stratejiyi görmek ve kavramak gerekiyor.

Bugün gerçekleşen siyasi kırım terörü, faşist şeflik rejiminin uygulayageldiği çöktürme stratejisinin yeni bir adımıdır. Politik islamcı faşist şeflik rejimi sekiz yıldır sürekli güncellenen çöktürme stratejisiyle devrimci hareketi siyasal olarak tasfiye etme ve ideolojik olarak teslim almayı amaçlıyor. Bu devlet terörü konsepti devrimci hareketi faşist terörle kuşatarak işçi sınıfı ve tüm ezilenlerden tecrit etmeyi, örgütsel bakımdan ezip dağıtmayı ve teslim alarak düzeniçi siyasetin bir enstrümanı ve siyasi dekoru haline getirmeyi hedefliyor.

Çok kapsamlı olarak gelişen bu tasfiyeci saldırı konseptinin özel olarak hedeflediği bazı boyutlar var. Siyasal mücadele çizgisi ve biçimlerinin tasfiye edilmesi, faşist şeflik rejiminin en öncelikli hedefi olarak öne çıkıyor. Fiili meşru mücadeleyi sokaklardan, meydanlardan silmek, devrimci siyaseti ve militanlığını varlık olarak görünmez kılmak bu saldırılarda kritik bir yerde duruyor. Gezi ayaklanmasında en ileri sınırlarına giden fiili meşru mücadele siyaseti, bugün de faşist şeflik rejimi bakımından en büyük korkuyu ifade ediyor.

Sokak siyasetini bastırmak ve kabul edilebilir sınırda, yani düzen içinde tutmak, tıpkı biçimselleştirilen seçimler gibi faşist şeflik rejiminin temel siyasi hedefidir. Zira faşist şeflik bu koşullar var olduğu müddetçe iktidarını sürdürebiliyor. Bu nedenle fiili meşru mücadele çizgisini tasfiye etmek için her yolu kullanıyor. Fiili meşru mücadeleyi geliştiren devrimci ve antifaşist güçleri sistematik biçimde siyasi kırım saldırılarıyla darbeliyor. Politik eylemi ve sözüyle fiili meşru mücadele çizgisinde ilerleyerek devrimci kavgayı örgütleyen sosyalistleri süreğen biçimde faşist terör ateşi altında tutuyor. Özelleşmiş siyasal terör saldırılarıyla devrimci sosyalistleri mütemadiyen gözaltına alıyor, sokakta ve evde işkenceye uğratıyor, tutukluyor, zindanlarda tecrit ediyor, ajanlaştırma girişimleri ve itirafçı saldırılarıyla devrimci örgüt yapısını berhava etmeye çalışıyor. Siyasal savaşımda örgütsel sürekliliği ortadan kaldırarak siyaseti örgütsüzleştirmeyi amaçlıyor. Bunu için yoğunlaştırılmış ve özelleştirilmiş bir faşist devlet terörü saldırısı fütursuzca kullanılıyor. Faşist terörle gözdağı vermeye, korkutmaya, yıldırmaya, umutsuzluğa sürüklemeye ve en sonunda teslim almaya çalışıyor. Devrimci sosyalistlerin politik kararlılıklarını, devrimci azmini, iradelerini kırmak, ideolojik olarak aşındırmak ve çözmek bu tasfiyeci teslim alma saldırısının can alıcı noktasını oluşturuyor.

Bu saldırı konsepti aynı zamanda sosyalistleri istikrarlı bir gözaltı-tutuklama terörüne sıkıştırarak içe döndürmeyi, siyasal mücadele yerine kendisiyle meşgul etmeyi, işçi sınıfı ve ezilenlerden ve politik mücadeleden kopartmayı dayatıyor. Bir tür siyasetsizleştirme, marjinalleştirme ve tasfiye etme biçimidir. Örneğin devrimci sosyalistlerin tecride karşı yükseltilen direniş mücadelesiyle eylemli ilişkilenmesi, tecride karşı saf tutan politik canlılıkları elbette faşist şeflik rejimin şimşeklerini ve derin düşmanlığını üzerine çekiyor. İstanbul'daki tecride karşı miting sonrası yapılan son kırım operasyonu elbette böyle bir anlam taşıyor. Faşist düşman devrimci siyasetin etkinleşme imkanlarının geliştiği her alan ve kitle damarlarına saldırıyor. 8 Mart'ın ön gününde yürüyen kitle çalışmalarını darbelemek için SKM'ye saldırısı bu gerçeği somutluyor. Yerel seçim çalışmasını yürüten ESP'ye saldırı da aynı faşist amacı belgeliyor.

Devrimci sosyalistler ateş altında dövüşe dövüşe yürümeyi devrimci bir çizgi olarak kazandı ve düşmana karşı bayraklaştırdı. Bugün politik islamcı faşist şeflik rejimi dizginsiz terör saldırılarıyla devrimci sosyalistlerin ısrarla ve kararlılıkla yürüdüğü bu çizgiyi tasfiye etmeye çalışıyor. Bir kez daha devrimci sosyalistlerin siyasal mücadele çizgisi siyasi kırım saldırısıyla çok yönlü olarak sınanıyor. Faşist düşman fiziki ve psikolojik savaş yöntemleriyle sosyalistlerin yerel seçim çalışma düzenini ve tarzını berhava ederek sonuç almak istiyor. Daha baştan siyasal ve örgütsel kazanımlarımızın önünü kesmeye ve imkanlarını daraltmaya girişiyor. Devrimci sosyalistler siyasi kırım ve örgütsel darbelenmelere karşı deneyimlerine ve birikimlerine yasalanarak bu saldırıyı da püskürtecektir.

Yerel seçim sürecinin politik yerelleşme ve yoksul emekçi sınıflarla buluşma imkanları ile mart-mayıs sürecinin imkanları devrimci sosyalistlere siyasal ve örgütsel gelişmenin tüm elverişli koşullarını sunuyor. Faşist düşmanın siyasi kırım ve kitlelerden yalıtma stratejik saldırısını boşa çıkarmanın ve devrimci bakımdan yanıtlamanın anlamı açıktır. Günün görevi yerel seçimler ve mart-mayıs sürecinin tüm politik imkanlarını yaratıcı biçimde realize etmektir. Faşist düşmana gerçek yanıt; politik kitle faaliyetini en güçlü biçimde örgütlemek ve büyütmektir. Tüm siyasal çalışmayı örgütsel berekete dönüştürmektir. Faşizme devrimci yanıtımız daha kudretli bir devrimci kapasite kazanma hedefimiz doğrultusunda önümüze serilen politik kitle imkanlarına sımsıkı sarılmak ve saflarımızı yeni devrimci ve taze güçlerle büyütmek olmalıdır.

Devrimci sosyalistler her siyasi kırım saldırısında ve momentinde aynı kararlılığın şiarını yükseltti. Hep bir ağızdan 'Umut dimdik ayakta' diyerek umudun, devrimciliğin bayrağını yükseklerde dalgalandırdı. Zulme boyun eğmedi. Eğilip bükülmez bir iradeyle devrimci yolundan yürüdü. Boşalan her örgütsel konum ve mevziyi bir adım öne çağrısı ve pratiğiyle yanıtladı. Dövüşe dövüşe yürüdü ve bugüne geldi. Yine aynı inat, kararlılık, cüret, aynı mücadele çizgisinde yürümek politik islamcı faşist şeflik rejimine verilecek net politik cevap olacaktır.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 01 Mart tarihli 157. sayı başyazısı.