7 Aralık 2025 Pazar

Kayacı: Emeğiyle bütün yaşamı üretenler olarak örgütlenelim

2026 bütçesine ve yakında başlayacak asgari ücret görüşmelerine ilişkin değerlendirmede bulunan BİH Genel Sözcüsü Meliha Kayacı, "Emperyalist kapitalist sisteme karşı, emeğiyle bütün yaşamı üretenler olarak, birleşik, örgütlü bir mücadele biçimi tercih etmemiz gerekiyor" ifadelerini kullandı.

2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi. 2026 yılı bütçesinin önümüzdeki günlerde Meclis'te görüşülmesi beklenirken, 2026 yılı asgari ücretinin belirlenmesi için görüşmelerin de önümüzdeki günlerde başlaması öngörülüyor. Diğer yandan ülkenin pek çok noktasında işçilerin daha iyi çalışma koşulları, insanca yaşayacak bir ücret ve sendikal hakları için direnişleri sürüyor. Birleşik İşçi Hareketi (BİH) Genel Sözcüsü Meliha Kayacı, 2026 bütçesini, asgari ücret tartışmalarını ve işçi sınıfının güncel tablosunu ETHA'ya değerlendirdi.

2026 BÜTÇESİ SERMAYENİN BÜTÇESİDİR

Bütçe görüşmelerini neler açığa çıktı, 2026 bütçesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bütçe görüşmeleri aslında iki aydır gündemimizde, bu bütçenin kimin için yapıldığı, bu bütçede kimin olduğu tartışmasını gündemimize gelmiş olduk. Her bir tartışmada ya da her bir öneride gördük ki aslında bu bütçe, bir ücretlinin emeğiyle ve dolaylı vergilerle, KDV, ÖTV'lerle, işçi, emekçi, memur, emekli herkesin, ezilenlerin oluşturduğu bir bütçe. Ama bu bütçeyi orada karar vericiler sadece sermayeye açma, kendi sermayelerini doyurma amacı güdüyor.

Bu bütçenin aslında bir sermayenin daha fazla sömürüsünün sağlanacağı teşvikler olarak görmek, bir de o şatafatlı, her gün milyar dolarlar harcanan sarayın bütçesi olarak da görmek lazım. Düşünün, 2026'da hedeflenen bütçenin yüzde 60'ı ücretler üzerinden sağlanacak. Ya da savaş sanayisine bu bütçenin yüzde 11'i harcanacak. Bunlar çok büyük meblağlar ve bunların hepsi ezilenlerin vergi yüküyle, ezilenlerin emekleri üzerinden çalınarak elde edilecek ve sermayeye akıtılacak. O yüzden bu bütçe kimin bütçesi diye tartıştığımızda, bu bütçenin emeğin ve bedenin sömürüsü üzerinde yoğunlaşan ve buradan ortaya çıkan bir bütçe olduğunu söylemek lazım.

GÖRÜŞÜLMÜŞ VE KARAR VERİLMİŞ BİR SÜRECİN TİYATROSUNU İZLEYECEĞİZ

Önümüzde asgari ücret görüşmeleri var. Bu sürecin nasıl geçmesini bekliyorsunuz?
Görüşülmüş, danışılmış ve karar verilmiş bir sürecin tiyatrosunu izliyor olacağız. Aralık ayı başında başlayıp, aralık sonunda bitecek ama orada Türk-İş, Hak-İş olmayacak. Zaten o asgari ücret belirleme komisyonunun da aslında bir işlevi olmadığını son yıllarda daha açık görmüş olduk. Sonuçta saray iktidarı belirlemiş olduğu bir miktarı lütuf gibi sunacak. Yüzde 20 ya da 25'lik bir zamla bugün asgari ücretin ne kadar olabileceğine dair bir tahminimiz var. Ama bir de açlık sınırına, yoksulluk sınırına bakıyoruz: Milyonlar aç. Milyonların açlıkla terbiye edildiği, çok ağır bir sömürü sürecinin yaşandığı koşullarda, asgari ücret belirlendiğinde bile bir iki gün sonra pul olabilir. Çünkü enflasyon çok yüksek. Bu enflasyonun yüksekliğinin bir nedeni olarak Mehmet Şimşek, "yüksek bir asgari ücret ya da yüksek maaşlar verdiğimizde bu enflasyon daha da artacak" gibi bir açıklama yapıyor. Oysa bu ekonomi politikasına ait bir şey var çok büyük bir bölüşüm krizi söz konusu. Bütün kaynakların sermayeye aktığı ama işçinin, emekçinin alın terinin karşılığının verilmediği bir süreç söz konusu. Burada tabii ki enflasyon yüksek olur. Asgari ücret bile biliyorsunuz ki TÜİK verileri üzerinden oluşturuluyor. Çarşı pazara baktığımızda, markete baktığımızda iki, üç katına çıkan bir gerçek enflasyonla karşı karşıyayız. Şimdi bu durumda ezilen milyonlar, işçiler, emekçiler hem bu enflasyona ezilmiş, hem de ölümüne çalışmış olacaklar. Bütün bu çalışma koşullarına rıza üretmeye çalışan bir sistem var karşımızda.

İŞÇİ SINIFI İÇERİSİNDE SENDİKA ORANI YÜZDE 10

Bütün bu saldırılar karşısında işçi sınıfının genel durumunu nasıl değerlendirebiliriz?
Maalesef işçi sınıfı gücünü, öfkesini sokağa yansıtabilecek değişik örgüt mekanizmalarından azade. Sendikal oranlara bakıyoruz, işçi sınıfı içerisinde yüzde 10'luk bir sendika oranı var. Bu oran çalışma koşullarında daha vahşi bir süreci yaratıyor, sendikalı olmak bunları bir nebze hafifleten bir duruma geliyor. Yüzde 10'luk sendikalı olma oranı, işçi sınıfının çok büyük zararına. Ya da işçilerin ücretlerle ilgili sıkıntısı bugün başlayan bir şey değil, uzum zamandır alınan ücretler ya da sendikal haklar üzerinden değişik biçimde eylemler ve direnişler söz konusu. Bugün de daha insani koşullarda çalışmak, çalıştığının karşılığını alabilmek ya da sendikalı çalışmak istendiği için şu an birçok grev ve direniş devam ediyor. İşçi sınıfı tam böylesi durumlarda, yani asgari ücretin belirlendiği koşullarda gözünü, kulağını iktidarın ne söyleyeceğine dikmiş durumda ama şu an yaygın olarak, çok büyük birliktelikler halinde sokakta olduğu söylenemez. Şu an tek tek bazı illerde bazı eylemlilikler var ama bu yeterli değil. Daha kitlesel, daha yaygın eylemselliklerle bu sürecin karşılanması gerekir ki işçi sınıfının durumunun değişebilmesi için özel bir adım ortaya çıkabilsin diye düşünüyorum.

'EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET' TALEBİ HALA ÇOK YAKICI VE GÜNCEL

Peki bu genel tabloda kadın işçiler ne durumda?
Bu dönem bakımından kadın işçiler deyince hemen yüzümüzü döndüğümüz bir yer var; Dilovası. Orada kadın işçilerin ucuz emeğinin sömürüsünü görüyoruz, en vahşi koşullarda bu emek nasıl çalınır ona tanıklık ediyoruz. Kaçak bir parfüm deposu ve bu depoda 10-11 yaşındaki çocukların bile çalıştırıldığı, herhangi bir sigorta girişinin yapılmadığı, işçilerin günlük 650-700 liraya çalıştırıldığı bir tablo var. Kadın emeğinin hep görmezden gelinen, daha ağır çalışma koşullarına rağmen karşılığının ödenmediği, o yüzden "eşit işe eşit ücret" talebinin hala çok yakıcı ve güncel olduğu bir tablo da görüyoruz. Sendikalaşma oranının kadınlar bakımından daha düşük olduğunu görebiliyoruz.

Şık Makas işçileri sendikalı olmak için, kendilerini temsil edebilecek bir sendikayı tercih ettikleri için aylardır direnişteler. İzmir Gaziemir'deki Digel Tekstil işçileri kadınların yaşadığı bütün o tacizlere, kendi emeklerinin hor görülmesine karşı sendikalı çalışmayı tercih ettikleri için hala direnişteler. Ya da Gebze'deki Smart Solar işçileri de sendikalı çalışıp TİS görüşmesinde emeğinin karşılığını almak için şu an direnişteler. Bu direnişler ve kadınların kendi haklarına sahip çıkması, örgtülülüğü tercih etmesi önemli bir yerde duruyor ve öğretici oluyor. Örneğin Okmeydanı hastanesinde direnişte olan işçi kadınlar, diğer direnişte olan işçi kadınlara selam gönderebiliyor. O yüzden birbirini etkileyen, birbirinden enerji alan bir çerçeve söz konusu. Geçtiğimiz 25 Kasım'ı düşünelim, o 25 Kasım'da sokaklara Dilovası vahşiliğinin öfkesi çok fazla yansıdı. Her bir dövizde, her bir sloganda kadın bedeninin, emeğinin sömürülmesine öfke vardı. Bu önemli bir bilinç.

HER YERDE ÖRGÜTLÜ BİR GÜÇ HALİNE GELMELİYİZ

Peki bütün bu tablo karşısında nasıl bir mücadele hattına ihtiyaç var?
Sadece bu ülke sınırları içerisinde değil, dünyada da emperyalist kapitalist erkek egemen sistemin saldırılarına karşı daha özel bir itiraz söz konusu. Bunu kendi ülkemiz sınırları içerisinde, son yıllarda artan direnişlerde görüyoruz. Bunun daha birleşik ve kitlesel örülmesi gerekiyor ki kazanımlar kalıcı olabilsin, bütün işçi sınıfını etkileyebilsin. O nedenle de bizim tek bir çıkış yolumuz var. Emperyalist kapitalist sisteme karşı, emeğiyle bütün yaşamı üretenler olarak, birleşik, örgütlü bir mücadele biçimi tercih etmemiz gerekiyor. Sendikal örgütlenmeden tutalım da mahalle meclislerine kadar düşündüğümüzde, her yerde örgütlenmek, her yerde örgütlü bir güç haline gelmek ve kapitalist sistemin vahşiliğiyle, sömürüsüyle, omuz omuza mücadele etmek gerekiyor. O yüzden başta sendikalar olmak üzere değişik işçi örgütlenmelerine, siyasi işçi örgütlenmelerine de burada çok fazla görev düşüyor. Onlar eğer öncülük rolü oynayacaksa bugün tam zamanı ve bugün o öncülük rolünün gereklerini de yerine getirmek zorunda. Gerek aydınlatma faaliyetleri, gerek örgütlenme faaliyetleri, gerekse de teşhir faaliyetlerini daha fazla hayata geçirmek zorunda.

Son olarak eklemek istedikleriniz, yapmak istediğiniz bir çağrı var mı?
Bugün bütçe, asgari ücret belirleme süreci her birimizin esas gündemi. Bununla ilgili şu an birçok noktada çağrılar var. Bu çağrılara kulak vermek, buraları güçlendirmek ve buralarda birlikte, omuz omuza mücadele etmek gerekir diye düşünüyorum.