Hüseyin Yeter yazdı: İsrail'in Katar saldırısı ve Filistin soykırımı

Filistin halkının gerçek dostları devrimci ve ilerici parti ve güçlerdir. Tarihsel pratik bunu kanıtlamıştır. Bugün de bu direnişçi ve enternasyonalist mirası taşıyan devrimci hareketin güncel görevi, ABD emperyalizmi ve siyonizmin bu saldırganlığına karşı, "Filistin'e özgürlük" şiarı ve birleşik bir mücadeleyle sokağa, eyleme ve dayanışmaya çıkmasıdır.
Faşist-Siyonist İsrail devleti, Katar'ın başkenti Doha'da, Türkiye'den Katar'a dönen Hamas'ın yöneticilerinin "toplantı halinde" bulunduğu "güvenlikli evleri" bombaladı. Saldırıda ölen ve yaralananlar oldu. Netanyahu, "Bu saldırı, Doğu Kudüs'te gerçekleşen Hamas eylemine bir misillemedir. Ve Hamas yetkililerinin bulunduğu tüm ülkeleri vurmaya devam edeceğiz" dedi.
İsrail, bu suikast türü saldırılara, yakın zamanda İran, Yemen, Lübnan ve Suriye'de de başvurdu. ABD'nin de bu tür suikastlara başvurduğu biliniyor. Bu saldırılarda İran ve Yemen devlet yöneticileri, Filistin direnişinin simge isimleri, onlarca siyasi yönetici ve askeri komutan katledildi. Tabii ki, bu saldırıların mali, istihbari, askeri ve teknolojik maliyeti; bölgesel ve uluslararası alanda, olası riskli askeri, diplomatik ve siyasal sonuçlarını göğüsleyecek ABD, İngiltere ve NATO desteği ve güvencesi olmadan bu saldırı gerçekleşemezdi.
Böylece ABD'nin körfez ülkeleriyle yaptığı trilyonlarca dolarlık silah ve güvenlik anlaşmaları; Filistin, İran ve Arap ülkelerine bomba ve saldırı tehdidi olarak geri dönüyor. Emperyalist hegemonyacılık ve sömürgeciliğin onayı ya da yeşil ışığı, bölgesel gericiliğin sessizliği ve tepkisizliği, işbirlikçiliği ve hareketsizliği olmadan İsrail'in bu pervasız ve kuralsız saldırılara girişmesi mümkün değildir.
Uluslararası hiçbir kural, karar, sözleşme ve anlaşma tanımayan İsrail, öncesi bir yana, son bir yıl içinde bütün dünyanın gözü önünde Gazze, Batı Şeria, Doğu Kudüs, Suriye ve Lübnan'da insanlık suçu katliamlar gerçekleştirmeye devam ediyor. Filistin davası ve Filistinlileri bitirmek, hafızasını kesintiye uğratmak ve tarihe gömmek istiyor!
Bu soykırım, imha ve yıkım politikaları çok boyutludur: Bunu Gazze’de, Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te kitlesel katliamlar yapmasında ve işgalci nüfus yerleştirmesinde; Golan'da ve Suriye'nin güneyinde, Lübnan’da yeni yerleşim alanları oluşturmasında; Lübnan, Suriye, Yemen ve İran'ın bombalamasıyla Filistin direnişinde öne çıkan yönetici ve komutanların imha edilmesinde; FHKC, FHKDC, Hamas ve Hizbullah'a yönelik tasfiyeci saldırılarda görmek mümkündür. İsrail bugün de Filistin'de ve bölgede yeni bir İntifada, yeni bir Direniş Cephesi'nin kurulmasını engellemeye, yok etmeye çalışıyor. Doğrudan ve dolaylı saldırılarla tarihsel Filistin direniş geleneğinin bitirilmesini hedeflemektedir.
İsrail'in soykırım saldırısının bir başka boyutu, Gazze'den Filistinlileri koparmak, 2 milyon Filistinliyi Mısır ve Ürdün’e, olmazsa, Afrika ülkelerine göndermenin diplomatik ve siyasi arayışı içinde olmaktır. Onun için Gazze'ye abluka ve yaptırımları sürdürüyor, yardımları engelliyor; Gazzeli Filistinlileri örgütsüzlük ve dağınıklıkla, açlık ve susuzlukla, evsizlik, ilaçsızlık ve işsizlikle yüz yüze bırakıyor; adeta işkence ederek kendi topraklarını terk etmelerine zorluyor. İsrail'in “Davud koridoru” projesi ya da “vadedilmiş topraklar” projesi, işgal alanları ve toprakların genişletilmesi ve demografik yapının değiştirilmesini öngörüyor. Bunu, bugün Lübnan ve Suriye'de gerçekleştirmeye çalışıyor. Nüfus yerleştirerek ve Filistinlileri göçertmek suretiyle işgal, ilhak ve sömürgeciliğini kuruyor.
Onun için Lübnan ve Suriye'deki Filistin kamplarına saldırıyor, saldırı ve tehditlerle kampları dağıtmak; böylece hafızasız bir Filistin toplumu yaratmak istiyor. Bugün 11 milyon Filistinli dünyanın çeşitli ülkelerinde mülteci durumundadır. Ürdün, Mısır, Lübnan, Suriye gibi birçok ülkede kitlesel Filistinli mülteci nüfus yaşamaktadır.
Katar saldırısı, aynı zamanda Mısır, Ürdün, Irak ve Körfez ülkelerine, İran ve Türkiye'ye de saldırı mesajları taşıyor. Bölgede Katar saldırısı sonrasında korku paniği başlamış durumda, Irak, tutukladığı İsrail ajanını "Irak'a saldırmama koşulu" ile İsrail'e teslim etti. Katar'da İslam ve Arap Birliği ülkelerinin toplantısı öngörülüyor. İbrahim Anlaşmaları tartışılmaya başlanmakta!
İsrail'in bu saldırıları sadece Filistin’i bitirme, unutturma üzerine değildir. Ortadoğu'da ABD İsrail'e, İsrail ABD'ye muhtaçtır. ABD ile İsrail arasında stratejik bir ittifak ve iş birliği var. ABD her durumda "İsrail’i savunuruz" açıklamasını defalarca yaptı. Bu politikalar ve iş birliği sayesinde bugün, İsrail Ortadoğu'da bölgesel bir güç haline gelmiştir. ABD ise, Ortadoğu'da hegemonyasını kurmak, genişletmek, derinleştirmek yolunda ilerledi. Ve İsrail üzerinden Ortadoğu'yu şekillendirmeye çalışıyor. Ve yine, dünyada ve ABD’de Yahudi sermayesinin gücü ve kapasitesi, ABD için İsrail'i vazgeçilmez ortak kılıyor. Bunu Gazze, Lübnan, Libya, Suriye, Irak, İran, Yemen saldırıları ve politikalarındaki destekte görüyoruz. Bugün ABD, Lübnan, Suriye, Irak üzerinde hegemonik bir güç olmaya başladı. NATO, ABD ve İsrail ortaklığının askeri ve politik hamleleriyle Rusya ve İran’ın etkisini zayıflattı. Buna, son zamanlarda Kafkaslarda Ermenistan ve Azerbaycan sorununa müdahil olmasını da ekleyebiliriz. Kafkaslarda da Rusya ve İran'ın etkisini zayıflattı.
Peki, İsrail'in Katar saldırısını tepkiler ne oldu?
İsrail'in bu kuralsız saldırısına, 57 üyesi bulunan İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği Örgütü, Körfez Arap İşbirliği Konseyi, BM ve dünya ülkelerinin tepkisi, her zamanki gibi, "kınama" ve "endişeli olma"nın ötesine geçmedi. Bütün dünya devletlerinin beklentisi, ABD'nin İsrail'in bu saldırganlığına dur diyebileceği yönündedir. Ancak ABD Başkanı Trump, Hamas'ı ortadan kaldırmanın "değerli bir hedef" olduğunu söylemekten geri durmadı. Filistinlilerin Gazze'yi boşaltmasını, Gazze'nin "tatil cenneti" olacağından söz etmişti.
Gazze'de gerçekleşen insanlık suçlarına çeşitli ülkelerin tepkileri, "iki devletli çözüm" ya da "Filistin devletini tanıma" tekerlemesini geçmedi. İspanya'dan sonra İngiltere, Fransa ve Kanada Filistin devletini tanıma yolunda ilerliyor. İsrail'in soykırım ve işgali durdurulmadan, işlediği insanlık suçu lanetlenmeden ya da yargılanmadan, İsrail BM örgütünün dışına atılmadan içeriği boşaltılmış bir Filistin devleti, bir Mahmut Abbas devleti, büyük bir yanılsamadır ve soykırımı meşru kılar.
19 Temmuz 2024'te Uluslararası Adalet Divanı, İsrail'in Gazze işgaline işaret etti, Filistin’in yasal statüsünün değişmeyeceğini açıkladı. Mahkeme, "Filistin halkının 4 Haziran 1967 sınırlarında, başkenti Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma hakkını bir kez daha teyit etti."
Ağustos 2025 itibarıyla dünyada 149 ülke Filistin devletini tanımakta ve Filistin, Mahmut Abbas hükümetiyle BM'de gözlemci devlet statüsünde yer almaktadır.
Tabii ki, öngörülen bu Filistin devleti, "askerden arındırılacak, sınırlarını ABD istihbaratı kontrol edecek, sınırlı bir Filistinli sivil güç tarafından denetlenecek, eğitim sistemi ABD ve İsrail vizyonuyla uyumlu olacak"tı. Yani bir kukla devlet! Kâğıt üzerinde göstermelik bir devlet! İşgal edilen yerleşim yerleri devam edecek, mülteci Filistinliler topraklarına geri dönemeyecek. İşte, bugün Gazze için öngörülen "anlaşma" böylesi bir içeriği taşıyacaktır.
Peki, Filistin ve Ortadoğu'daki bu savaşa ve işgale, katliamlara ve soykırıma karşı ne yapılmalı?
Ortadoğu ve Filistin’deki gelişmeler gösteriyor ki, bu emperyalist hegemonya ve siyonist İsrail savaşını engelleyecek tek güç, başta Filistin halkı gelmek üzere, bölge ve dünya halklarının birleşik kitlesel mücadele dalgası olacaktır. Bu doğrultuda, dünyanın birçok bölgesi ve ülkesinde, İsrail saldırganlığı, savaşı ve işgaline karşı tepkiler gelişiyor, büyüyor. Ama bu tepkiler dağınık, parçalı ve eşitsizdir. Filistin’le gerçekleşen tarihsel dayanışıma geleneğine ve enternasyonalizm ruhuna ve gücüne uzaktır.
Filistin halkı kadını, genci ve çocuğu, gazisi ve yaşlısıyla ölümüne direniyor. Yurtsever ulusal bilinç ve iradeyle vatanını terk etmiyor. Açlık, susuzluk, evsizlik ve ablukaya rağmen kitlesel direniş ve öz savunmasını büyük bir cesaretle ve kararlılıkla yürütmeyi sürdürüyor.
Dünyada 21.yüzyılın başlarına kadar süren "barış hareketi" ve "savaşa karşıtı hareket" dalgası bugün geriye düşmüş durumda. Ama, bu hareketlerin toplumsal dinamikleri ve parçalı pratiği varlığını sürdürüyor. Dünyada, Avrupa'da ve ABD’de, işgal karşıtı gençlik hareketi; Fransa, İspanya ve İngiltere başta gelmek üzere Avrupa'da halkların kitlesel protestoları, bugün büyük bir kararlılık ve iradeyle direnen "Global Sumud Filosu" aktivistlerinin Gazze'ye yardım ulaştırma ısrarı, Filistin halkıyla enternasyonal, tarihsel ve geleneksel dayanışmanın işaretlerini veriyor. Dünyada bu dalganın büyümesi ve birleştirilmesi, Filistin dostları, dünya devrimcileri ve komünistlerinin görevidir.
Faşist şef Erdoğan ve hükümeti, Filistin halkının dostu değildir. O, Filistin'e yardım götüren Marmara gemisinde İsrail tarafından öldürülen 11 vatandaşına bile sahip çıkmadı. Bir soru üzerine "Bize mi sordular?" dedi. Rezil bir tazminatla olayın üstünü örttü. Bugün, Kürecik’teki NATO üssü üzerinden İsrail'e her türlü bilgi ve istihbaratı sağlıyor. TC devleti, İsrail'e sağlanan bu desteği bile veto edemiyor. Türk burjuva devletinin İsrail ile hala ticareti sürdürmesi, Suriye üzerinde gizli görüşme ve pazarlıklar yapması, onun sahte yüzünü göstermeye yetiyor.
Türkiye ve Kürdistan’da ise, halklarımız ve devrimci hareketin Filistin’le dayanışmasının onurlu ve önemli tarihsel ve geleneksel bir geçmişi vardır. Filistin halkının gerçek dostları devrimci ve ilerici parti ve güçlerdir. Tarihsel pratik bunu kanıtlamıştır. Bugün de bu direnişçi ve enternasyonalist mirası taşıyan devrimci hareketin güncel görevi, ABD emperyalizmi ve siyonizmin bu saldırganlığına karşı, "Filistin'e özgürlük" şiarı ve birleşik bir mücadeleyle sokağa, eyleme ve dayanışmaya çıkmasıdır.
Bütün emperyalist ve sömürgeci güçler, Filistin, Suriye, Lübnan ve Ortadoğu'dan defolun! Yaşasın Global Sumud Filosu'nun enternasyonal direnişi!