26 Nisan 2024 Cuma

Gümüştaş: Faşizmi geriletmek değil yıkmak istiyoruz

Faşizme karşı mücadele en güncel ihtiyaç. Değişik alanlarda süren tekil direniş güçlerinin yan yana gelememesi, bu toprakların birleşik mücadele konusunda zaaflı yanlarından biri. Fakat bugün faşizme karşı birleşik bir mücadele hattının oluşturulmasının ihtiyacı her zamankinden daha güncel. Bu ihtiyacı ESP Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş ile konuştuk. Gümüştaş, temel amaçlarının faşizmi geriletmek değil yıkmak olduğuna dikkat çekti.

Saray faşizminin, işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, savunmanlar, hekimler; aslında ezilen, faşizme karşı farklı cephelerden mücadele eden toplumun tüm kesimlerine yönelik saldırıları sürerken, bunun karşısında direniş de devam ediyor. Özellikle son 5 yıldır artan baskı, saldırganlık ve katliam ortamına rağmen, Saray faşizmi, bu kesimlere geri adım attıramadı. Aksine, Saray'ın yönetememe krizi büyüdü.

Maden ve metal işçileri hakları için Ankara yollarına çıkıyor, ekolojisitler doğanın talanına karşı sermayenin alanını daraltacak eylemler örgütlüyor, kadınlar sokakları terk etmeyerek erkek egemen faşist rejime atmak istediği adımları attırmıyor, gençler militan, direnişçi bir hattı kurma iradesi gösteriyor. Fakat bütün bu direnişler tekil halde, kendi mecrasında sürüyor. Yaygın, kararlı ama birleşemeyen bu mücadele hattı, kendi içinde çatlaklar oluşan, yönetememe krizi yaşayan faşist Saray rejiminin daha rahat nefes almasına neden oluyor.

Faşist rejime karşı mücadelenin ortaklaşması, antifaşist güçlerin, kararlı, sokağı tutan, direniş alanları arasında etkileşim kuran bir hat kurması ihtiyacını; bugün bakımından olanaklarını, yaşadığı krizleri konuşmak üzere röportaj dizisi başlattık. İlk sohbetimizi Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Özlem Gümüştaş ile gerçekleştirdik. Gümüştaş'ın sorularımıza şu şekilde yanıt verdi.

'ÖZGÜRLÜK TALEBİ İÇİN KARARLI BİR MÜCADELE'

Dönem bakımından faşizme karşı mücadeleyi, antifaşist mücadeleyi nasıl tanımlıyorsunuz?
Bugün emekçi sol, sosyalist hareket, yurtsever, antifaşist güçler, toplumun ileri bölükleri rejimin yönetememe krizinden, ekonomik krizle daha da derinleşen bir siyasi pozisyondan bahsediyor. Herkesin değişik türde çözüm arayışları ortaya çıkıyor.

Biz gelinen aşamada AKP-MHP faşist blokunun yöneteme krizini şuraya bağlıyoruz:

Şöyle kısa bir tarihsel özet geçersek. Mevcut iktidarın 5 yıllık siyasi çözüm programı tamamen sol, sosyalist, antifaşist, yurtsever güçlerde somutlanan direniş hattını kırmak, yine toplumda değişik direniş damarlarını biriktiren, toplumsal özneleri tasfiye etmeye dayalıydı. Rejim, kendi geleceğini bu tasfiye operasyonuna, ez-çöz siyasetine bağlıyordu.

5 yıllık ağır saldırı, tasfiye döneminden geçtik. Bu dönem politik öznelerin esaslı bir direnişiyle geride bırakıldı. 5 yılın sonunda rejim için gerçek bir yönetememe krizinden bahsedebiliyoruz. Pandemiyle birlikte giderek derinleşen, ekonomik krizle birlikte bu krizin AKP-MHP faşist bloku içerisinde değişik türden çatışmaları ve birtakım yarılmalar yarattığını, her şeyin çözümü olarak inşa ettikleri saray rejiminin her anlamıyla yönetemediğini görüyoruz.

Bu mevcut tablo içerisinde işçi sınıfı ve ezilenlerin politik özgürlüğünün kazanımına odaklanmış, somut bir mücadele programı ortaya koymak tek çıkış yoludur. Bu da faşizme, faşist iktidar cephesine karşı net bir mücadele programını dayatıyor.

Bugüne, iki direniş ayağından geçerek geldik. Birincisi HDP ve HDK'de yani birleşik cephemizde somutlaşan direniş ve siyasi mücadelesiydi. Diğeri ise emekçi sol hareketin değişik bölüklerinde ya da barolar, Türk Tabipleri Birliği (TTB) gibi toplumsal örgütlenmelerin tek tek eylemlerinde somutlaşan direniş kanallarıydı. Şimdi artık ihtiyaç, toplumda biriken değişim ve itirazı doğrudan rejime, faşizme yöneltecek, özgürlüğün kazanılması konusunda kararlı, sistematik, ısrarlı ve birleşik bir mücadelenin yürütülmesi. İşte faşizme karşı mücadeleyi, antifaşist mücadeleyi bu ihtiyacın yanıtlanmasında somutluyoruz.

'KADINLARIN BİRLEŞİK ÖNDERLİK YAPISINA İHTİYACI VAR'

Kadınlar ve gençler neresinde duruyor bunun...
Kadınlar ve gençler, bu tablonun birleşik yapısını inşa etmek bakımından en etkin özneleri. Birleşik mücadeleyi, faşizmi temellerine kadar sarsacak toplumsal dinamiği ve meşruiyet zeminini kuşanmış bir güç olarak kadın hareketi, bu geride kalan dönem boyunca, özel özgün bir rol oynadı.

Kadın hareketi kadar olmasa da gençlik örgütleri dönem dönem yan yana gelişlerle -bunu esasen Suruç anmalarında, referandum sürecinde 'gençlik var' pratiğinde görüyoruz- değişik anlarda mücadelenin ileri noktalarına birleşik hattan mevzilenmiş oldular.

Tabii ki bu hareketler bakımından ihtiyaç olan sistematik bir mücadele programı çıkarılması. Yani dönemsel, konjonktürel hareketlerin ilerisine geçen ve bu hareketler içerisinde yan yana gelen kitlenin birkaç adım daha ileriye gitmesini sağlayacak, özgün mücadele biçimlerinin konulması... Mesela kadın hareketinde 'vazgeçmiyoruz' sözü, rejimin ortaya koymaya çalıştığı her erkek egemen politikada güçlü birleşik bir barikat oldu. AKP-MHP bloku ne zaman bu mesele ile ilgili özgün bir düzenleme içerisine girecek olsa, buna itiraz eden güçlü bir kadın duruşunu hesaplamak zorunda kalıyor. Ve gelinen aşamada atmak istedikleri birtakım adımları atamamış oldular. Fakat rejim kadınlarla mücadele etmekten vazgeçmiyor. Bugün İstanbul Sözleşmesinden imza çekme uygulamasından vazgeçiyor, fakat 2021'de kadın üniversitelerini açmaktan bahsediyor. Bunun karşısında kadınların, faşizme karşı mücadeleyi kadın özgürlük hareketinin taleplerinde buluşturacak bir yoldan gitmesine ihtiyaç var. Yani birleşik bir önderlik yapısının, birleşik bir örgüt ve mücadele programının oluşturulmasına ihtiyacı var.

'TEKİL DİRENİŞLERDE DEĞİL BİRLEŞİK DİRENİŞLERDE BULUŞMALIYIZ'

Antifaşist cephe daha önce de dile getirdiğiniz bir fikir, bu ittifakın bileşenleri kimlerdir?
Partimiz, antifaşist mücadele gündemini sık sık dile getirmektedir. Tabii bu çağrı, HDK-HDP formunda yan yana gelmiş birleşik mücadele çizgisinin dışında değildir. Zaman zaman bunu böyle okuyan siyasi parti ve örgütler, değişik dost çevrelerimiz oluyor.

Biz o cephenin kurucu bileşeni, Türkiyeli sosyalistler olarak, antifaşist cephenin genişletilmesi, bu ittifakın büyütülmesi, bir direniş odağının oluşturulması çağrısını, yolunu HDK-HDP ile buluşturamamış kuvvetlere yapıyoruz. Her biri toplumun değişik kesimleri arasında mücadele yürüten, zaman zaman değişik kampanyalarıyla, değişik siyasi mücadele programlarıyla öne çıkan sol harekete, böyle bir birleşik direniş cephesinin içinde olmaları çağrısında yapıyoruz.

Memleketin temel politik sorunları etrafında amasız-fakatsız, uygulanabilir bir siyasi program etrafında yan yana gelememek birleşik cephenin temel krizi. Yani kriz, tek tek politik öznelerin şu ya da bu biçimde bir direniş çizgisi geliştirememesi, siyaset üretememesi değil. Bunların ayrı ayrı kanallar içerisinde kendi direniş odaklarını kuruyor olması. İşte bunların yan yana gelmesinden bahsediyoruz. Ve bunu sadece politik öznelerle bir birliktelik olarak da tarif etmiyoruz. İçine tabip odaları, barolar gibi değişik toplumsal örgütlenmelerin de dahil olabileceği, zaman zaman duruşları halka karşı sorumlulukları temelinde pekala özgün bir özgürlük mücadelesinin odağı olan kesimlerin de olabileceği bir mücadele odağı olarak görüyoruz.

'CHP'Yİ YALITMAYA İHTİYAÇ VAR'

Peki, CHP bu ittifakın herhangi bir yerinde duruyor mu?
CHP meselesi, antifaşist mücadeleden bahsederken esaslı yanıtlanması gereken bir konu. Çünkü emekçi sol hareketimiz CHP barikatını henüz aşamadı. Yani CHP ile kopuşmak, özellikle Türkiye sol-sosyalist hareketi için esaslı bir konu. Bu kopuşun gerçekleştirilememesinin ideolojik yanları da var tabii ki.

Bugün antifaşist mücadelenin ihtiyacı; CHP gibi bir devlet partisi ile ittifak içinde, AKP-MHP faşist blokunu olduğu mevzilerden birkaç adım geriye doğru getirmek değildir. Antifaşist mücadele derken, CHP ile ittifaktan asla bahsetmiyoruz. Tam tersine, antifaşist mücadelenin geliştirilmesinin koşullarının, hem emekçi sol hareketin CHP ile arasına mesafe koyması, hem de CHP'yi mücadele içerisinde yalıtmasına bağlı olduğunu düşünüyoruz.

CHP bugün, politik özgürlüğün değişik türden konuları etrafında geniş bir kitleye sesleniyor. Reform diyor, tek adam rejimine karşı güçlendirilmiş parlamenter sistem diyor, seçim barajı kaldırılmalı, dokunulmazlıklar meselesi, laiklik, iş-ekmek, güvence gibi birçok taleple sesleniyor. Bu siyasetin emekçi kitleler içerisinde biriken özgürlük arayışına dokunduğu gerçek yanlar var. Ama ne zaman kitle hareketi bunlardan herhangi biriyle ilgili harekete geçse, birleşik bir eylem gücüne kavuşsa, CHP sokak politikasının yanlışlığından, sokağa taşmanın isabetsizliğinden bahsediyor. Ya da faşist blokun çıkardığı birçok yasa karşısında Anayasa Mahkemesinden çözüm bekleyen bir pozisyonla kitle hareketini özel bir bekletme koridorunun içine sokuyor. Yani kitlelerde biriken öfkeyi absorbe ederek, rejim içinde tutma biçiminde konumlanıyor.

Rejimin zaten bu türden bir ana muhalefet odağına ihtiyacı var. Tabii AKP ile CHP arasında şu an reel politik düzlemde yaşanan gerilimleri, tartışmanın başka bir yanına koyabiliriz. Ama AKP-MHP bloku ile CHP arasındaki söylemde oluşan uyumluluk söz konusu. İktidarın yönetememe krizini değişik söylemlerle toparlama, kitleleri bu siyasi söylemlerin beklentileri içerisine sokma taktiği bugün en fazla CHP'de somutlaşıyor.

Biz beş yıl boyunca sadece sosyalist, direnen kuvvetlerin değil, işçi ve emekçilerin Türkiye ve Kuzey Kürdistan halklarının canına kastetmiş her türlü zor, baskı, hak gasbı ile iktidarını sürdürmüş bu faşist rejimin artık bütün imkanlarını daralttığını, toplumsal meşruiyetini kaybetmeye başladığını görüyoruz. Ve bu faşist rejimden kurtuluşun mücadele programını ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. CHP'nin böyle bir siyasi hat içerisinde seçim düzleminde birkaç mevzinin kazanılması hedefi biçiminde bile olsa yeri yok.

'EYLEM YOLUYLA YAN YANA GELİŞİ SAĞLAMALIYIZ'

Antifaşist mücadeleyi işçi ve emekçiler, ezilen tüm kesimler, özellikle de kadınlar ve gençlerle buluşturmanın yolları nelerdir?
Antifaşist mücadelenin 2 unsuru var. Kitlelerde biriken ve yüksek sesle ifade edilmeye başlayan çok değişik talepler var. İşte maden ve metal işçilerinin yürüyüşleri ve itirazları, esnafların örgütlenme çalışmaları, "Geçinemiyoruz", "Hayatlarımızı istiyoruz" diyenler... Bunların hepsinin söylediği bir şey var. Yani toplumun bağrında biriken geniş bir isyan ve itiraz damarı var. Antifaşist mücadelenin temel görevi, bu itirazlarla buluşabilecek sayısız eylemin gerçekleştirilmesi. Mesele eylem yani...

Örneğin Kazdağları'nı savunmak için Yoğurtçu Parkı'ndan yola çıkan ekoloji hareketi ile buluşmak da antifaşist güçlerin görevi; polise-zabıtaya karşı Kadıköy Boğa'ya yürüyen gençlerle, maden-metal işçileri ile buluşmak ve bu yürüyüşlere örneğin Gazi Mahallesinden, Aliağa'dan emekçilerle destek vermek, buluşturmak da antifaşist güçlerin görevi. Esas amacı bu. Ve bu buluşma zeminlerinde, toplumsal kesimlerin birbirine dokunduğu, birbirinin taleplerini gördüğü bir birleşik zemin yaratmak. Çünkü bugün Türkiye Barolar Birliğine (TBB) çoklu baro yasasını dayatıp baro başkanlarına Ankara girişinde işkence yapan, TBB'yi afişe eden, demokratik seçimleri tıkayan, devrimci kurumları basan, siyasetçileri tutuklayan, salgını fırsata çevirip topluma sokağa çıkma yasaklarını dayatan, insanları işsizlikle baş başa bırakan da aynı faşist rejim. Bunu anlatabilmek eylem yoluyla ve yan yana geliş yoluyla olabilir.

'KİTLE HAREKETİ HER AN İSYANA DÖNEBİLİR'
Sadece itiraz eden, talep eden değil, itiraz ve talepleri birleştiren ama diğer yandan da itiraz ve talepleri başka bir mücadele gücüne dönüştüren bir programın inşa edilmesine gerek var.

Tabii ki, kitleler bir anda yan yana gelip binler, yüzbinler olup "Evet artık faşizmi yıkalım" demeyecekler. Bu memleketteki değişik ayaklanmalar değişik isyan dalgaları ya da kitlesel eylemler de böyle bir düşünüşle gerçekleşmedi. Ama şu anda işsizliğin, yoksulluğun geleceksizliğin faşist baskı ve zorun biriktirdiği büyük bir politik gerilim var. Kitle hareketinde bu her an isyanlara dönüşebilir ve bir anda kopuşlar örgütleyebilir. Bizim bakımımızdan önemli olan işte bu durumun görülmesi ve bu durumun sorumluluğunun alınması. Kritik olan mesele bu.

'ANTİFAŞİST CEPHENİN OLASI GÜÇLERİ İLE GÖRÜŞÜYORUZ'

Antifaşist cephenin oluşması için ne tür adımlar atıldı/atılıyor?
Biz ESP olarak bir süredir Halkevleri, TİP, SMF, Kaldıraç, Özgür Gelecek, Yeni Demokrasi, TÖP, EHP ve Köz gibi bir dizi sol bileşenle görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerde ortaklaştığımız nokta, her zamankinden daha geniş, daha birleşik bir hattın örülmesi gerektiği. Yani her sol sosyalist hareket, bir çıkış yolu bulmak, buna yönelik politika üretmek arayışı içinde. Hatta bunları dönemsel kampanyalara dönüştürerek güçlü kitle eylemleri gerçekleştiren siyasi parti ve örgütler de var. Kendi eylemlerinden pozitif sonuçlar çıkaran örgütler de mevcut.

Ama bu tartışmaların esas kritik noktası; neyin yapılacağı değil, nasıl yapılacağıdır. Belirleyici olan budur. "Biz işçi sınıfı ve emekçilerin şu şu sorunları için buradayız" diyebilen bir odağın yaratılması gerekiyor. Gerisi, bu sıraladığımız taleplerin nerede bağırsak karşılığını alabiliriz sorusuna verdiğimiz yanıtla yaratıcı eylemler örgütlemektir.

İşte burada durum biraz değişiyor bu tip bir tartışma hattına her kuvvetle geçebildiğimizi söyleyemeyiz. Kuvvetlerin değişik tipte mücadele programları bir ayrışma konusu olabiliyor, ama bazen de tek tek bazı eylem biçimlerinde yan yana bizi getiren etkenler olabiliyor. Ancak esas olarak, sorunun bu politik öznelerin niyetinde, isteğinde olduğunu söylemek herhalde kimseye haksızlık olmaz.

Bu bakımdan yan yana geldiğimiz ve yol almaya devam ettiğimiz bazı kuvvetler var. Bunlarla antifaşist güçler olarak değişik eylemler de örgütlüyoruz. Mahallelerde ortak bildiri dağıtımı, ajitasyonlar örgütlemekten tutalım, kıdem tazminatı için mücadele eden emek örgütleriyle, bütçe görüşmelerine tutum alan emekçilerle buluşmaya, kadın hareketinin değişik gündemleri içerisinde bazı eylemler örgütlemeye varana kadar bir program ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Henüz bunun küçük mütevazi adımlar olduğunu söyleyebiliriz.

Bir taraftan o birleşik odağı yakalayıp yürüyebilmek, diğer taraftan 'faşizmi yıkacağız' diyecek bir antifaşist inisiyatifin emekçi sol, sosyalist, yurtsever, devrimci güçler içerisinde büyütülmesi önemli.

Çeşitli paneller, çalıştaylar örgütlemeyi önümüze koyduk. Buralarda antifaşist mücadelenin görevlerini konuşmayı, ortak bir görüş açısı, frekans birliği yakalamayı, kendi gövdemizi buna uygun hale getirmeyi amaçlıyoruz. Bu da işin politik değeri yüksek diğer bir yanı.

'FAŞİZMİ YENECEĞİZ'

Faşizme karşı birleşik bir cephenin kurulamamasının nedenleri nelerdir? Ne tür engeller var?
Ezilen, sömürülen, çalışırsa virüsten çalışmazsa açlıktan ölmeye mahkum edilmiş işçi ve emekçiler için nasıl bir özgürlük istiyoruz, mesele bununla bağlantılı. Mesela, Türkiye'deki siyasi yapı başkanlık rejimi dışında başka özgün bir sistem inşa ettiğinde, parlamento biraz güçlendiğinde, Anayasa Mahkemesi kanalları açıldığında, anayasadaki birkaç cümle değiştiğinde, işçilerin emekçilerin rahat nefes alabileceğini, bu boyunduruktan kurtulabileceğini mi düşünüyoruz. Böyle düşünüyorsak, faşizmi değişik biçimlerde şu ya da buradan tırpanlayan şu ya da buradan gedik açan mücadele programlarıyla ilişkileniriz.

Ama bu meseleye yanıtımız, "faşizmi yeneceğiz, yıkacağız. Başka türlü özgürlüğün yolu yok' şeklinde oluyorsa, mücadele programıyla farklı ilişkileniriz. Bu mesele belirleyici. 5 yıllık süreç, sol harekete AKP-MHP faşist blokunu yıkmak dışında bir siyaset seçeneğinin olmadığını göstermiştir diye düşünüyoruz.

Bütün politik özneler, tekil direnişler suretiyle yol almaya çalışıyor. Fakat birleşik bir kanalın yaratılması konusunda sol hareketin tarihsel bir krizi var. Başarılmış çok az birleşik mücadele odağı var. Bunların bir kısmı bileşenlerinin özgün yapısıyla ilgili, bir kısmı da konjonktür ile ilgili. İradi bir birleşik mücadelenin inşa edilmesi, özgün bir politik kültüre tekabül ediyor. Ya da bu sisteme karşı topyekün direniş ihtiyacının bütün siyasi parti ve örgütler tarafından tek şart olarak görülmesinde çok başarılı bir pratik kuramadığımızı söyleyebiliriz.

Bu mevcut iktidar yapısına ve yönetme tarzına karşı topyekun direnişin dışında hiçbir seçenek olmadığında ortaklaşmak, asgari müşterekleri belirlenebilecek bir mücadele programı ortaya çıkarmak bizi kesen, yan yana getiren bir şey olur.

İkinci esaslı mesele ise, sol-sosyalist hareketin Kürt özgürlük mücadelesi ile yani Kürt sorununun demokratik özgürlükçü temelde çözülmesi gündemi ve görevleriyle nasıl ilişkileneceğine, rol oynayacağını bağlı. Burada da aslında HDP programında somutlaşan bir cephe yapısı ile yan yana gelmek, sol-sosyalist hareket için ilerletici olacaktır. O yüzden antifaşist cephenin, ittifakın bileşenleri kimlerdir derken HDK ve HDP de somutlaşan yapıya şu ana kadar dahil olmamış siyasetlerin, onunla bir siyasi faaliyet ve mücadele programı zemininde yan yana gelmesinden bahsediyoruz. Türkiye demokrasisi için bunun ilerletici olacağını söylüyoruz.