Elif Bayburt yazdı | Dilovası'nda sessiz bir öfke kol geziyor
Çok öfkeliler. "Ne götürecekler" diye soruyor bir kadın, "Öldüklerinde mezara ne götürecekler? Rabbim elbet hesabını sorar, ama biz burada da görmek istiyoruz."
Dilovası'ndayız. Her ne kadar Dilovası'nda halihazırda belirli bir organize sanayi bölgesi bulunsa da, aslında kentin bütününün kocaman bir OSB olduğunu söylemek mümkün. Özellikle katliamın yaşandığı Mimar Sinan Mahallesinde pek çok sokakta, evler ve fabrikalar bitişik, her ne kadar fabrikalar daha sonradan yerleşim yerine sokulmuşsa da, bölge daha çok bir OSB'nin içerisine birkaç ev serpiştirilmiş gibi duruyor artık.
İlk durağımız katliamda yaşamını yitiren Hanım Gülek'in ailesinin evi. Orada Gülek'in eşinin kardeşi olan, DEM Partili Dilovası Belediye Meclis üyesi Mehmet Gülek, Hanım Gülek'in kızları ve çok sayıda akraba, komşu, dostları karşılıyor bizi.
Dilara, Hanım Gülek'in üç kızından ikincisi. Kendisi de yaklaşık bir sene annesiyle beraber Ravive Kozmetik'te çalışmış, sonra bırakmış. "Kameranın önünde konuşmak istemiyorum" diyor, "ama işte şimdi anlatıyorum." Çalışma koşullarını, İSİG önlemlerini soruyoruz. Ravive Kozmetik'te pek çok elektrik kablosunun yerlerde açık bir şekilde durduğundan, defalarca parfümlerin döküldüğünden, sızıntılardan ve hiçbir önlem alınmadığından bahsediyor. En fazla yere karton koyup öyle devam ettiklerini söylüyor. Patrondan koruyucu kıyafet ya da herhangi bir önlem talep ettiklerinde, dirençle karşılaşmışlar. İşçilerin kendi paralarıyla aldıkları plastik terlikler ve yere serdikleri kartonlar, açıkta duran elektrik kabloları, ortama sızan parfüm ve kolonyalara karşı alabildikleri önlemler.
En başta kendilerine öğle yemeği verildiğini, ama yemeklerden sürekli kıl, saç çıktığını, hijyenik olmadığını, buna karşı kendi yemeklerini getirmek gibi bir çözüm bulduklarını anlatıyor. Patron, verdiği yemeğin "beğenilmemesine" kızmış, yemeği tamamen kesmiş, onun yerine günde 70 lira yemek parası vermeye başlamış işçilere. Patronun tavrını soruyoruz, mobbing, hakaret, küfür, bildiğiniz gibi.
Yemek yiyecek, oturacak herhangi bir alanlarının dahi olmadığını söylüyor Dilara. Sadece bir tane masa var, patronun ve onu görmeye gelen "dostlarının" oturup yiyip içebildiği. Yemek yerken oturmak için kartonları birbirine bantlayıp oturma yeri yaptıklarından bahsediyor. Dinlenecek, yemek yiyecek doğru dürüst bir zaman aralığı da yok zaten. Günde en az 10 saat çalışıyorlar, gerekirse daha fazla. İlk gün ücretini de alamamış Dilara, patron onu "denemek istemiş" çünkü. Bir duruma itiraz ettiklerinde karşılaştıkları cevap: "Buranın sahibi benim, burada benim kurallarım geçer. Beğenmiyorsanız defolun gidin."
Çocuk işçiliğini soruyoruz. Ravive Kozmetik'te çalışan çocukların yaşlarının 10-11'den başladığını söylüyor. "Tuğba, Nisa, Cansu, hepsini tanıyordum, orada çalışırken arkadaştık, konuşuyorduk. Hatta patlama haberini aldığımda onları aramayı da düşündüm" diyor. Dilara 20 yaşında, orada çalışırken 19 yaşındaymış. Çarpıcı başka bir şey daha ekliyor. Orada çalışan ve yaşıtı ya da yaşça kendinden daha büyük olan kadınlar, iş bittiğinde kendi başlarına evlerine gidiyormuş. Ama patron, daha küçük yaştaki kız çocuklarını, "başınıza bir iş gelir, ben bırakırım" diyerek bazen gece 11-12'lere kadar depoda bekletiyormuş. O esnada ne olduğunu ise bilmiyoruz.
Hanım Gülek'in büyük kızı Tuğba, patronların annesine aylarca sigortasını yapma sözü verdiğini ancak bu sözün hiçbir zaman tutulmadığını söylüyor. Annesinin defalarca kendisine sigortasının yapılıp yapılmadığını kontrol ettirdiğini, her seferinde koca bir hiçle karşılaştıklarını belirtiyor. Ufak bir düzeltme de yapıyor, Hanım Gülek aslında ilk çıkan haberlerde belirtildiği gibi 65 yaşında değil, 50'li yaşlarının başlarında.
Annesine oradan çıkmasını defalarca söylediğini, ama annesinin ısrarla çıkmadığını ifade ediyor. "Aslında," diyor, "orada gerçekten çok yoksul insanlar çalışıyordu, ama bizim, annemizin çalışmasını gerektirecek kadar kötü bir maddi durumumuz yok, biz idare ediyorduk. Ama o orada arkadaş edinmişti. Sosyalleşebileceği tek alan orasıydı. Ne zaman işten çıkmasını istesek, sigorta konusu açıldığında 'bak bunu yapmayacaklar' desek de, o, 'arkadaşlarımı bırakamam' diyordu."
DEM Partili Dilovası Belediye Meclis üyesi Mehmet Gülek, yoksul halkın Dilovası'ndan göçertilmek ve buranın tamamen sanayileşme ve ranta açılmak istendiğini söylüyor. Dinlediğimiz pek çok mahalle sakinine, katledilen işçilerin akrabalarına göre de, denetimler bilerek yapılmıyor, önlemler bilerek alınmıyor. Sık sık duyduğumuz bir cümle, "Dilovası'nın yüzde 80'i kaçak." AKP'li Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Dilovası Belediyesi yöneticilerinin, her şeyin bilincinde olduğu ve buna rant uğruna göz yumduğunu bizim sormamıza gerek kalmadan halk söylüyor. Herkes çok öfkeli ve herkes en aşağıdan en yukarıya bütün sorumluların farkında.
Biraz daha oturduktan sonra bir başka aileyi ziyaret etmek üzere kalkıyoruz. Tuğba kapıda kolumu tutuyor, "Biz çok yastayız, ama lütfen bizim için de hesap sorun." Söz veriyorum.
Kapıdan çıktığımızda, kapının önüne peş peşe dizilmiş son model bir dizi otomobille karşılaşıyoruz. Bunlar, AKP'li Dilovası Belediye Başkanı Ramazan Ömeroğlu ve heyetinin araçları. Ne hikmetse biz çıkmadan kısa süre önce Mehmet Gülek de, "Kardeşimi, (yani Hanım Gülek'in eşini) ifadeye çağırmışlar, ben gidip ona eşlik edeyim" diyerek evden çıkıyor. Zamanlama tesadüf olamayacak kadar anlamlı. Anlaşılan Ömeroğlu, katliamda yaşamını yitiren kadınların eşlerinin ifadeleri alınırken evde yas tutmakta olan kadınları daha rahat kandırabileceğini, kendini aklayabileceğini düşünmüş.
Yürüyerek Esma Dikan'ın evine gidiyoruz. DEM Partili Kocaeli Büyükşehir Belediye Meclis üyesi Eylem Güleser de eşlik ediyor bize. Kocaeli Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında, belediye yöneticilerinin katil olduğunu söylediği için, "senin evin de kaçak, senin evini de yıkarız" diye Dilovası Belediye Başkanı Ömeroğlu tarafından tehdit edildiğini anlatıyor. Güleser de tekrarlıyor: "Çok sayıda AKP'li belediye yöneticisinin evleri de dahil olmak üzere, Dilovası'nın yüzde 80'i kaçak."
Katliamın yaşandığı Ravive Kozmetik'e yaklaşıyoruz, sokağın sonunda neredeyse tamamen kül olup kavrulmuş, sadece demir bir iskelet ve çatıdan ibaret kalmış bir yapıya işaret ediliyor. Etrafı çok sayıda polis barikatıyla genişçe kapatılmış, önünde bir çevik kuvvet otobüsü bekliyor. Ravive Kozmetik'in hemen yanındaki İŞKUR binasını, çaprazındaki benzinliği ve diğer tarafta Aksu Metal'i görüyoruz. Güleser'in anlattıklarına göre, mahalle muhtarı ve halk, burada da benzer çalışma koşulları ve risklere işaret ederek defalarca Aksu Metal'i belediyeye şikayet etmiş, ancak hiçbir işlem yapılmamış. Hatta Aksu Metal, son bir sene ruhsatsız bir şekilde işletilmeye devam etmiş. Ravive Kozmetik'teki katliamın ardından ise büyük bir hızla mühürlenmiş.
Ravive Kozmetik'e geri dönmek üzere Esma Dikan'ın evine yöneliyoruz, hemen bir sokak aşağısı. Biz sokağa girerken yine aynı son model araçlar bizimle birlikte sokağa giriyor, ama bizi görünce durmayıp ilerliyorlar. Eski bir gecekondu burası. Eve girdiğimizde, tahmin edebileceğiniz gibi; Esma Dikan'ın eşinin ifade işlemleri için karakola gittiğini öğreniyoruz.
Dikan'ın akrabaları, komşuları karşılıyor bizi. Çok öfkeliler. "Ne götürecekler" diye soruyor bir kadın, "Öldüklerinde mezara ne götürecekler? Rabbim elbet hesabını sorar, ama biz burada da görmek istiyoruz."
"Esma'nın yatacak bir yatağı bile yoktu, yerde ince bir döşek vardı. İnce bir döşek sadece" deniyor, "Girin bakın isterseniz." Esma'nın çocukları o odadalar, bütün olan bitenin dışında bırakılmaya çalışılıyorlar. Girmiyoruz.
"Dilovası yıkılmalıydı" deniyor. "Düğünler oldu burada aynı hafta sonu. Dilovası yıkılmalıydı, hepimiz ayağa kalkmalıydık."
Her olan biten takip ediliyor, her şey konuşuluyor bu salonlarda. "Yıllarca AKP'ye oy verdim, bir daha asla" deniyor, "22 bin lira ya, 22 bin lira, bir insanın neyine yeter" diye soruluyor, "Kaldı ki bunlar, 22 bin lira da vermiyordu".
Böyle anlarda ailelerin, mahalle halkının yan yana durmasının, çıkıp konuşmalarının önemli olduğunu söylüyoruz. "Gördük geçen 4 çocuğu tutuklamışlar. Bizim evlatlarımız var, biz nasıl çıkıp konuşalım" diyor başka bir kadın. Bir de, Esma Dikan'ın aslında 4 aylık hamile olduğunu öğreniyoruz.
Esma Dikan'ın eşi Aytekin Dikan karakoldan dönüyor, olan biteni anlatıyor. Pek bir gelişme yok, şikayetçi olup olmadıkları sorulmuş. Yasta, sessiz, bir şey söylemiyor. Bir yandan kara kara üç çocuğunu nasıl tek başına büyüteceğini düşünmeye başlamış, onların ne durumda olduğunu, kendisi yokken ne yaptığını soruyor, kontrol ediyor.
Evden çıkıp Ravive Kozmetik'e dönüyoruz. Küçük bir yer burası, herkes birbirini tanıyor. Burada en çok okunan gazete, fısıltı gazetesi. Ravive Kozmetik'e dair en çarpıcı iddialardan biri, deponun bodrum katında uyuşturucu üretildiği, üst kattaki parfüm işinin bir örtmeceden ibaret olduğu. Bunu teyit etme imkanımız o an için yok, ama insan ister istemez patron Oransalların dayısı, Dilovası soruşturmasında da tutuklanan Ali Osman Akat'ın, 2022'de de uyuşturucu kaçakçılığından tutuklandığını hatırlıyor.
Ravive Kozmetik'in önünde bekleyen polislerin keyfi yerinde, buranın daha bir hafta önce 6 işçiye mezar olduğu pek umurlarında değil gibi. Fabrikanın dört yanı çevrilmiş, kapatılmış. Yine ailelerden, komşulardan duyduğumuz bir soru aklımıza geliyor; "Neyi koruyorlar? Şimdi mi akıllarına geldi?"
İmalathanenin önünde kısa bir açıklamanın ardından bize eşlik eden kadınlarla sarılıp durağa gidiyoruz. Bir yandan gün batarken, Dilovası'ndan ayrılıyoruz. Tanık olduklarımız, Dilovası'nda yoksul halkın kendi kaderine terk edilmişliğini, sermaye düzeninin bütün vahşetiyle bir bölgeyi yiyip yuttuğunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Halk öfkeli, en aşağıdan en yukarıya failleri de tanıyor, ama ne yapacağını da bilemiyor. Dilovası sokaklarında sessiz bir öfke kol geziyor.