28 Mart 2024 Perşembe

Demokrasi yürüyüşü ulusal birlik ve işgal saldırısı

Devrim yönetimi, emperyalist koalisyona ve burjuva ortaklarına taviz vererek devrimi koruma pozisyonuna geçmiş durumda. Demek ki devrimin toplumsal temellerini güçlendirme mücadelesi her zamankinden daha önemli bugün. Bu koşullarda açıktır ki, devrimci kazanımları korumak ve daha ileriye götürmek için Rojava'daki halkçı, ilerici, devrimci güçlerin safları daha fazla sıklaştırması bir zorunluluktur.

HDP'nin "Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü" başlattığı gün, sömürgeci Türk devleti uçakları Mahmur, Şengal ve Medya Savunma Alanlarını bombaladı.

ENKS (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) ve Partiyên Yekîtiya Niştimanî ya Kurd (Kürt Ulusal Birliği Partileri) tarafından Duhok anlaşması çerçevesinde uzlaşmanın sağlandığının ilan edildiği günün hemen öncesinde sömürgeci Türk devlet güçleri hava desteğinde Medya Savunma Alanlarına ve Güney Kürdistan'a işgal harekâtı başlattıklarını duyurdu.

Bunların bir tesadüf olmadığı açık. Sömürgeci faşist Türk devletinin ulusal birlik ve demokratik mücadele adımlarına yanıtı, içeride Kürdistanlı ve Türkiyeli demokrasi güçlerine karşı yoğunlaştırılmış devlet terörü, Türkiye sınırları dışındaki Başûr'a saldırı ve işgal harekâtıdır. Bunun hemen peşi sıra sömürgeci faşist Türk devleti Rojava'da yeni bir saldırı için fırsat kollayacaktır. Sömürgeci Türk devleti, Rojava'daki Kürt partileri arasında ulusal birlik eksenindeki bu anlaşma girişimini baltalamak için elindeki bütün kartları masaya sürmekten geri durmayacaktır.

ROJAVA'DAKİ UZLAŞMANIN ÖNEMİ
Anlaşmaya ilişkin yapılan açıklamada "Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ile Kürt Ulusal Birliği Partileri heyetleri, 16 Haziran günü gerçekleştirdiği görüşmeyle Kürt ulusal birliğinin sağlanması amacıyla yürütülen diyalogların ilk aşamasını tamamladı. Heyetler bir ortak siyasi görüşe varmış ve 2014 Duhok Anlaşması'nın (Yönetim, Ortaklık, Güvenlik ve Savunma) maddelerini, her iki heyet arasındaki görüşmelerin temeli olarak kabul etmiştir. Kısa bir süre içerisinde yeni bir genel anlaşma imzalanacaktır" deniyor.

Açıklamaya, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın bölgedeki danışmanı William Robak katıldı ve yine aynı açıklamada ABD'nin yanı sıra "Suriye'de Kürt birliğinin sağlanması amacıyla üstlendiği inisiyatif için sayın Mazlum Ebdi ile Kürt birliğinin sağlanması için destek veren ve emek harcayan sayın Başkan Mesud Barzani ve Güney Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani'ye teşekkür" ediliyor.

Görülüyor ki bu anlaşma Rojava'daki partiler arasında yapılsa da anlaşmanın tarafları gerçekte çok daha geniştir. ENKS ve onunla bağı içinde Güney Kürdistan yönetimi (esasen de Barzanilerin partisi PDK), PYD ve onun bağlamında PKK, onlarla birlikte ABD (Fransa da girişimin etkin devletlerinden biridir) anlaşmanın doğrudan ve dolaylı aktörleridir.

Sömürgeci Türk devleti her ne şekilde olursa olsun Kürtler arasındaki bir ittifakın oluşmasını istemez. Türk devleti, Kürtler arasında ulusal birlik yönünde en geri temelde de olsa atılan bir adımı, en geri temelde de olsa bir ulusal statü istemini bir beka sorunu saymakta, bu adımları bertaraf etmeyi devlet stratejisinin odağına oturtmaktadır.

Rojava'daki anlaşma pratikleşirse Türk devletinin Rojava'yı bütünüyle işgal etme planı daha da zorlaşacak, işgal ettiği yerlerden çekilmesi yönünde uluslararası baskılara maruz kalacak, dahası oluşması muhtemel yeni Suriye'de Kürtlerin ulusal statü kazanmasını engelleme imkânlarını önemli oranda yitirecektir.

Bu anlaşmanın pratikleşmesi halinde Başûr'un Rojava'ya uyguladığı ambargo artık sürdürülemez, bu da Rojava'yı ekonomik olarak rahatlatacak, siyasi ve ideolojik morali yükseltecektir.

Elbette bütün bunların Bakur'u etkilememesi düşünülemez. İktisadi krizin derinleştiği koşullarda faşist şefin liderliği altında oluşan faşist cephe, Kürtlerin yükselen ulusal demokratik talepleri ile birlikte Rojava'daki Kürt ulusal birliği yönünde atılan adımların sarsıntısıyla daha da zayıflayacaktır.

ROJAVA'DAKİ UZLAŞMANIN RİSKLERİ
Bilindiği gibi ENKS ile PYD arasındaki görüşmeler Fransa ve ABD'nin girişimi ile başlatılmıştı. Emperyalist koalisyon ve ENKS'nin PYD'den başlıca üç isteği vardı: 1) Tek taraflı ilan edilen, aşağıdan yukarı komün, konsey ve meclislere dayalı özerk yönetimden vazgeçilsin, 2) PKK ile bütün ilişkiler kesilsin, 3) Yönetim, askeri kurumlar, gümrük ve petrol gelirleri PYD ve ENKS arasında paylaşılsın.

Buna karşılık olarak PYD, görüşmelerin yalnızca kendisi ile yapılamayacağını diğer Kürt partilerinin de muhatap olduğunu belirterek Kürt Ulusal Birliği Partileri oluşumuna önayak olmuştu. Bu yeni oluşum kendi içinde bir temsil heyeti seçmişti. ENKS bunu kabul etmek zorunda kaldı ve böylece ikinci tur görüşme gerçekleşti.

Duhok anlaşmasının her iki tarafça görüşmelerin temeli olarak kabul edilmesi olumlu ama bir o kadar da riskli bir adım. Duhok anlaşması 2014'de imzalandı. O dönem Efrîn, Kobanê Cizîr bölgelerinde devrim yönetimi vardı sadece, şimdi Serêkanî ve Efrîn işgal altında olsa bile Rakka'dan Deyrezor'a kadar, çoğunluğu Araplardan oluşan geniş bir bölge de Özerk Yönetimin sınırları içinde.

Duhok anlaşması, o günkü kanton yönetimini ve dolayısıyla demokratik özerkliği kabul ediyor, askeri güçlerin YPG komutasında birleştirilmesini içeriyordu. Tarafların yeni anlaşmada bu esaslara bağlı kalması, devrim yönetiminin bir kazanımı.

Duhok anlaşması gereği, 30 kişiden oluşan bir Kürt Yüksek Konseyi oluşturulacaktı, bu konseyin 12 üyesini Tev-Dem, 12 üyesini ENKS belirleyecek, kalan 6 kişi ise iki tarafın ortak onayı ile bağımsızlar arasından seçilecekti. YPG, Kürt Yüksek Konseyi'nin kararları doğrultusunda hareket edecekti. ENKS, içindeki siyasi çekişmeler nedeniyle temsilci veremediği için Kürt Yüksek Konseyi oluşturulamadı. Devrim, ENKS'nin içindeki siyasi makam paylaşımı kavgalarını bekleyemezdi, özerk yönetim yoluna devam etti ve seçimler yapıldı. Böylece Duhok anlaşması kadük kaldı. Daha sonra ENKS Türk devletine bütünüyle angaje oldu, öyle ki kimi ENKS'liler Türk devletinin Efrîn işgalini savunur hale geldi.

Duhok anlaşmasının temel alınarak Kürt partileri arasında bir birlik sağlanması, bu yoldan ENKS'nin Türk devletinin kullanışlı aracı olmaktan çıkarılması yararlı bir adım. Ya da en azından arzu edilen bu. ENKS, Rojava devrimi ve Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimine Kürt burjuva sınıfın müdahalesidir. ENKS, burjuva Başûr'un Rojava'daki uzantısıdır. Dolayısıyla, çıkarları gereği burjuva milliyetçiliği temelinde emperyalizmle işbirliğini esas almaktadır.

ENKS, Özerk Yönetimi ve YPG'yi yok sayamayacağını bilmektedir. PYD de devrimi ayakta tutmak için emperyalist koalisyon ve Başûr'la uzlaşmak zorunda kalmıştır. Demek ki bu uzlaşma şiddetli bir sınıf mücadelesini barındırmaktadır. ENKS, ABD ve Başûr yönetiminden oluşan burjuva koalisyon devrimci kazanımları tasfiye ederek Kuzey Doğu Suriye'yi gelecekteki burjuva Suriye'deki özerk bir burjuva hegemonya alanı haline getirmeyi amaçlıyor. Bunun için de Kürt Özgürlük Hareketi ile Özerk Yönetim arasındaki bağları kesmek başlıca hedeflerinden biridir. Bir yandan Rojava'da Kürt ulusal birliği yönünde burjuva basınç uygularken bir yandan sömürgeci Türk devletinin Başûr'daki saldırılarına onay vermektedirler. Bu yoldan, aynı zamanda Türk devletini de yatıştıracaklarını düşünüyorlar. PKK ve diğer devrimcileri Rojava'dan sürme, Rojava'ya havuç PKK'ye sopa siyasetinin devrim için büyük bir risk taşıdığı ortada.

İkinci ve daha büyük risk, başta Araplar olmak üzere diğer halklarla Kürtler arasındaki demokratik halkçı temeldeki ortaklığı baltalayarak ulus eksenli bir yönetimi adım adım oluşturmaktır. Arkaladıkları ABD desteği ile Arap ve Kürt burjuvaları bunu bir kazanım olarak görebilir ama Kürt ve Arap yoksulları için bu büyük bir kayıp olacaktır. Çünkü birlikte bağımsız siyasal bir güçken parçalı halde ABD'ye muhtaç hale getirilecekler. Çünkü Kürtler diğer halkların yoksullarıyla sosyal kurtuluşu hedefleyen bir program etrafında ortaklaşmazlarsa ulusal kurtuluşa giden yolu da döşeyemezler. Bu bir yana ulusal temelde bir yönetim paylaşımı Rojava Kürtlerini önce kantonlara ardından da belediye yönetimlerine razı olmaya doğru itecektir.

Devrim yönetimi, emperyalist koalisyona ve burjuva ortaklarına taviz vererek devrimi koruma pozisyonuna geçmiş durumda. Demek ki devrimin toplumsal temellerini güçlendirme mücadelesi her zamankinden daha önemli bugün. Bu koşullarda açıktır ki devrimci kazanımları korumak ve daha ileriye götürmek için Rojava'daki halkçı, ilerici, devrimci güçlerin safları daha fazla sıklaştırması bir zorunluluktur. Görülüyor ki Kürdistan'da ulusal birlik girişimleri ile birlikte sınıf mücadelesi de yeni biçimler almaktadır. Hiç kuşkusuz sömürgeciliğe karşı mücadelede biri diğerinin karşısına konmamalıdır. Ulusal kurtuluş için henüz "ulusal" niteliğini yitirmemiş burjuva güçlerle ittifak ile sosyal kurtuluş için ulusal burjuvaziye karşı mücadele iç içe geçmiş tek bir süreçtir.