18 Mayıs 2024 Cumartesi

Demokrasi yalanı…

Neo-faşizm keyfince hüküm sürüyor. Bunun en tipik örneği: İsveç. Mahmut Tat'ın TC'ye tesliminin hukuk vb bir durumla izahına lüzum yok. İki faşist zihniyet bir Kürt'ü kendi alışverişlerine alet ettiler. Olayın tercümesi bu!

Elbette bugüne kadar politik çizgisini düzen unsurlarıyla "ortaklaşma" ve sonsuz bir pasifizm üzerinden kuran aklın "sol" kesimler adına yeni bir teslimiyetin zemini yaratmaması için zihin yapılarında herhangi bir engelin olduğunu sanmam.

İçinde bulunduğumuz yeniden paylaşım savaşının kaçınılmaz öğelerinden militarizm ve neo-faşizm her geçen gün daha da güçleniyor. Bunun paralelinde dünyanın geniş bir coğrafyasında burjuva anlamda dahi demokrasiler ya çoktan tedavülden kaldırıldı ya da hepten ötelenmek üzere.

Geçtiğimiz günlerde dünyadaki silah ticaretinin 2021 yılındaki durumuna ilişkin SIPRI (Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü) raporu yayınlandı. İlk göze çarpan dünyada ciddi bir ekonomik kriz yaşanırken yani dünyanın çoğu yoksullaşırken yine silah ticaretinde artış olduğu. Dünyanın en büyük 100 silah şirketi 2021'de toplam 592 milyar dolar kazanç sağlamış. Bu da 2020'ye kıyasla yüzde 1,9 oranında artışa tekabül ediyor. Bu yıl bu oranın çok daha fazla olması kaçınılmaz. Beklendiği gibi silah ticaretinde ABD şirketleri şampiyon, 3. Dünya Savaşı'ndaki ana muhatabı Çin ikinci. Bunda elbette bir anormallik yok. Normal olmayan şey ABD'nin bunca silahın yani kanın üzerine oturup hala demokrasi olduğunu iddia etmesi. Şükür en azından Çin'le o konuda uğraşmıyoruz. Zira gözetim toplumu olma konusunda fersah fersah Batı'dan "ileri" olan ülkenin yöneticilerinin en azından sağa sola demokrasi satmak gibi bir uğraş içine girmedikleri açık bir gerçek.

SIPRI raporunda dikkat çekici bir veri de TC ile ilgili. Dünyadaki en büyük 100 silah şirketi arasına Türk sermayeli iki şirket de girmiş. Bunlar ASELSAN ile Türk Havacılık ve Uzay Sanayii. Diktatörlüğün bu alanda atılım yapması elbette tesadüf değil. Çünkü ülke halkları yıkıma ve yoksulluğa sürüklenip zapturapt altına alınmaya çalışılırken aynı zamanda Kurdistan coğrafyası başta olmak üzere bölgede işgal alanlarını genişletmeye çalışan rejim, bu silahlara muhtaç. Bu militarist siyasete destek veren "muhalefet"in varlığında ise demokrasiye ihtiyaç hissedilmememesi göstermelik seçim oyunlarıyla durumun idare edilmesi normal.

CHP geçtiğimiz hafta sonu "vizyon" açıklamasıyla düzenin çizdiği sınırların hiç bir biçimde dışına çıkmayacağını iddia düzeyinde bile gösterdi. Gerçek, pratikte halklar açısından çok daha kötü olacaktır, bu konuda şüpheye dahi yer yok. İşin doğrusu CHP'ye söz söylemenin de bir anlamı yok, neticede o da diğer "muhalefet" unsurları gibi devletin bordrosuna dahil. Fakat "muhalefetin ortak adayını destekleriz"den öte siyaset üretmeyen "sol" kesimlere ne demeli?

Marksizmin bir eylem kılavuzu olduğunu unutup onu birer doğma yığını olarak kavrayanlar elbette olanları ne dün anlayabildi ne de bugün. Dünyanın farklı coğrafyalarında toplumsal gelişmenin eşitsiz olabileceği; Batı'dan bazı önemli ve köklü farklılıkların mümkün olduğu; faşizmin Hitler ve Mussolini'den ibaret olmadığını bir türlü göremeyenler bugün neo-faşizmi de anlamaktan uzak. Bu "anlamama" meselesinin naifçe bir varsayım olduğunun farkındayım. Elbette bugüne kadar politik çizgisini düzen unsurlarıyla "ortaklaşma" ve sonsuz bir pasifizm üzerinden kuran aklın "sol" kesimler adına yeni bir teslimiyetin zemini yaratmaması için zihin yapılarında herhangi bir engelin olduğunu sanmam. NATO, Rusya ya da Çin'e sırnaşanların kapitalizmle, militarizmle bir sorunu olmadığı gibi bu kesimlerin de  yerli diktayla düzenin nimetlerinden yararlanamamanın ötesinde maalesef herhangi bir dertleri yok.

Bugün dünyanın  birçok yerinde savaşın verdiği kesif havanın kudreti ve egemen sermaye kesimlerinin tercihi doğrultusunda iktidarlar gasp edilmiş durumda. Neo-faşizm keyfince hüküm sürüyor. Bunun en tipik örneği: İsveç.

Mahmut Tat'ın TC'ye tesliminin hukuk vb bir durumla izahına lüzum yok. İki faşist zihniyet bir Kürt'ü kendi alışverişlerine alet ettiler. Olayın tercümesi bu!

Fakat geniş kesimlerin onayını alabilmek için "seçim" oyunu da yeri geldiğinde düzenleniyor. Oyunun unsurlarının tamamına yakını düzen içi ve mevcut kapitalist sisteme hizmet eden bir akılla donandığından sonuçta ortaya çıkan tablo "körler sağırlar birbirini ağırlar"ın ötesine geçmiyor.

Geniş kitleler çeşitli biçimlerde ağızlarına çalınan bir parmak bal eşliğinde koca bir "demokrasi" yalanını hazmediyor. Sonuçta halkların yaşamı kötünün iyisi gibi bir açmazı sürekleştiren, bir eziyet haline dönüşüyor. Bu fasit daire sonsuza kadar sürmemeli, bozmak zorundayız…