16 Nisan 2024 Salı

'Dayanışma, birliktelik mültecileri yaşatır'

Yunanistan, mültecilere yönelik insanlık dışı politikalarıyla hiç gündemden düşmüyor. Yeni bir yaşam umudu ile sınırı geçmeye çalışan çok sayıda kişi yaşamını yitirdi ya da öldürüldü. Politik nedenlerden dolayı ülkeye giden mülteciler de Yunanistan hükümetinin hedefi durumunda. Yunanistan Eylem Birliği'nden Çağdaş Küçükbattal ve Vedat Yeler, Yunanistan'ın mültecilere, özellikle de politik mültecilere yönelik politikalarını değerlendirdi.

Milyonlarca insan, ekonomik kriz, savaş gibi birçok nedenden yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldı. Yeni bir yaşam umudu ile başka ülkelere giden mülteciler, gittikleri ülkelerde de açlığa, yoksulluğa, insanlık dışı koşullarda çalışmaya ve yaşamaya mahkum edildi. Bu göç yollarında binlercesi yaşamını yitirdi.

Yaşadığı toprakları terk etme nedenlerinden biri de faşist baskılar, gözaltı, tutuklama, işkence… Türkiye'den de bu nedenle politik mülteci olarak giden binlerce insan var.

Diğer mülteciler gibi, politik mültecilerin de yoğunlukta olduğu ülkelerden biri Yunanistan. Yunanistan, mültecilere yönelik politikaları ve insanlık dışı uygulamaları ile gündemden düşmüyor.

Yunanistan'ın politik mültecilere yönelik uygulamalarının son örneği geçtiğimiz günlerde yaşandı. Haklarında açılan davalar nedeniyle ülkeyi terk etmek zorunda olan iki avukata yardım etmek isteyen, kendileri de politik mülteci olan Ali Can Albayrak ve Hüseyin Şahin, gözaltına alınarak tutuklandı. Götürüldükleri hapishanelerde çıplak arama başta olmak üzere çeşitli işkencelere maruz kaldılar.

Başta politik mülteciler olmak üzere, Yunanistan'ın mültecilere yönelik politikalarına karşı mücadele eden Yunanistan Eylem Birliği'nden Çağdaş Küçükbattal ve Veda Yeler ile mültecilerin sorunlarını ve Yunanistan devletinin tutumunu konuştuk.

Çağdaş Küçükbattal ve Vedat Yeler'in ETHA'nın sorularına verdikleri yanıtlar şöyle:

-Yunanistan, son günlerde yine mültecilere yönelik insan haklarına aykırı uygulamalarıyla gündemde. Yunanistan devletinin mültecilere yönelik politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çağdaş Küçükbattal: Kendi ülkelerinde yaşama koşulları ortadan kalkan ya da ağır hapis cezalarıyla karşı karşıya kalan insanlar mecburen, onlara sığınma hakkı tanıyacak ülkelere varmaya çalışıyor. Ve Yunanistan'a ayak bastıkları andan itibaren çok kötü koşullarla karşı karşıya kalıyorlar.

'SINIRDA PARAMİLİTER ÇETELER, AB POLİSİ...'
Bunlardan ilki, adalardan ya da Meriç sınırından geldikleri ülkeye yasadışı bir şekilde geri itilmeleri. Bu kimi zaman henüz ülkeye ayak basmadan mülteci botlarının geri sürüklenmesi şeklinde olurken, çoğu zaman da özellikle Meriç Nehri'nde sınır hattı boyunca konumlandırılan yüzleri maskeli, üniformalarında resmi hiçbir işaret olmayan paramiliter çeteler eliyle yapılıyor. Gelen insanlar, dövülerek, çıplak bırakılarak, paralarına ve değerli eşyalarına el konularak botlara geri bindirilip nehre, Türkiye tarafına itiliyorlar. Bir de AB sınır koruma polisi olarak bilinen FRONTEX var, sınırlarda insan geçişini engelleyecek şekilde konumlanıp, geri itmelere göz yumuyorlar.

Yunanistan'a varan mülteciler benzer durumları yaşamasın diye onlarla dayanışma içine giren diğer mülteciler devlet tarafından tutuklanıp hapse atılıyor. Son olarak Ali Can Albayrak ve Hüseyin Şahin'in tutuklanması da tam da bu sebepten oldu. Midilli adasına gelen iki avukat arkadaşlarının iltica süreçleri sağlıklı yürüsün diye çabalarlarken, polisiye bir operasyonla yakalanıp tutuklandılar.

Her şeye rağmen ülkeye sağ salim gelmeyi başaran insanların yaşadıkları bununla bitmiyor. Mülteci kamplarının durumu çok kötü. Hastalık yuvası. Düzenli beslenmeden ve sağlık hakkından yoksunlar. Pandemi koşullarında çok kalabalık ve steril olmayan ortamlarda kalıyorlar. Oturum kartı almak uzun zaman alıyor. Bu evreyi tamamlayıp kamp dışında bir hayata başladıklarında ne bunu sağlayacak maddi olanaklara erişebiliyorlar ne de kendilerini sosyal anlamda güvende hissedecekleri bir politikayla karşılaşıyorlar. Aksine sokakta yaşamak zorunda kalan mültecilere polis saldırıları oluyor. Mültecilerin işlerini halletmesi gereken kurumların hantallığı tam bir bezdirme politikası. Genel anlamda bu özet tabloya baktığımızda Yunanistan'ın mülteci politikasını görmüş oluyoruz.

KAMPLAR KADINLAR, ÇOCUKLAR İÇİN GÜVENLİ DEĞİL

Mültecilerin yaşam koşulları nasıl?

Çağdaş Küçükbattal: Mültecilerin yaşam koşullarına gözlerini kapatanlar için bile Moria kampında çıkan yangın epey gündem oldu. 3 bin kişi için inşa edilen bu kampta 12 binin üstünde insanın yaşadığını düşünelim; ailelerin, çocukların, beslenme, sağlık ve barınma hakkından nasıl yoksun olduğunu anlamış oluruz. Güvende hissetmeme duygusunun özellikle çocuklarda yarattığı travma, kamp sürecinin sonunda da katlanarak devam ediyor. Bir dönem çocuk intiharları epey fazlaydı kamplarda. Bir diğer sorun ise bu mekanlarda cihatçı çetelerin örgütlenmeye çalıştığı, bu güvenliksiz ortamda köle pazarları kurmaya kalktıkları, kadınların tecavüze uğradıkları gerçeği…

Politik mültecilerin yaşam koşulları nasıl?

Vedat Yeler: Irkçılık, cinsiyetçilik, ucuz iş gücü olarak sömürüye tabi tutulma veya entegrasyon adı altında kendine yabancılaşma olarak ele alacağımız bir dizi sorunla beraber, bunlara karşı koyuş da var olan sorunlarını geliştirmekte ve yeni sorunlar üretmektedir. Burjuva demokrasisi veya bulunduğumuz coğrafya itibariyle “Avrupa demokrasisi” diye tabir edilen demokrasi; politik kimliğini yok etmeye veya bastırmaya dönük şekillenmektedir. Bütün mülteci, sığınmacı veya göçmenlere karşı görünmezlik oyunu oynayan “Avrupa demokrasisi" politik kimliğe karşı da bir tehdit ve baskı unsuru olarak ortaya çıkmaktadır.

Sömürü, talan, soykırım ve işgalin hakimiyet sürdüğü bir dünyada; ezilenden yana ses olmak veya karşı koyuş sergilemek var olan bütün iktidarları rahatsız etmektedir. Yani şöyle; hiçbir mültecinin sorunu Ortadoğu'dan veya Rojava'dan ya da Karabağ'dan bağımsız değildir. Kürtlerin veya kadınların yaşadıkları sorunlardan bağımsız değildir. Sadece öznelerin rengi coğrafyalara göre değişmektedir. 

Özünde bütün devletler, sermaye düzeni içinde çarklarının dönmesine hizmet ediyor. İktidarlıklarını böyle sürdürüyorlar. Kendi iç çatışmaları ve çıkarları üzerinden bölgesel farklılıklar da o çarkların dönmesine hizmet etmektedir. Bu minvalde devlet sistemi ve politik kimliğimiz arasındaki çatışma burada da aynı şekilde devam etmektedir.

Bu çatışma var olan konjonktürel siyasi, ekonomik tabloya göre şekillenmektedir. Savaşın, talanın, sömürünün ve işgalin özneleri, destekçileri bir kriz olarak ele aldıkları meselenin içinde boğulurken ilk olarak karşı koyuşu örgütleyen veya kirli realitelerini deşifre edenleri her zaman hedef almaktadır. Ve bu da politik kimliğimizdir.

'HER İKİ SALDIRININ HEDEFİ; POLİTİK KİMLİĞİNİ YOK ETMEK'
Burada politik kimliğine dönük yapılan saldırıları ikiye ayırabiliriz. Ve her iki saldırının ana teması; politik kimliğini yani seni silikleştirmek ve yok etmektir.

Burada ilk olarak sığınma talebinde bulunduğu sınırda başlayan sindirme ve tehdit politikasından bahsedebiliriz. İltica başvurusunda ilk olarak istihbarat birimleri devreye girer ve senin potansiyelini ölçmeye kalkarak ona göre üstü kapalı tehditlerle işlemlerini başlatır. “Sana yaşama olanağı veriyoruz” edasıyla kimliğinden, kendinden vazgeç uyarıları yapılır. Son yıllarda AB'de daha sık yaşanılan bu tablonun içinde seyahat engeli, uzun süreli bekleme, kamp baskıları, kısa vadeli oturum, bürokratik işlemlerle sürekli oyalamak gibi bir dizi sorun ilk etapta başvurdukları yöntemdir.

'YÖNTEM TC İLE AYNI!'
İkincisi ise TC'nin uyguladığı yöntemlerle benzerlik taşıyor. Burada da MİT gibi çalışan istihbarat birimleri ve denetleme yöntemleri var. Gözaltı ve tutuklama operasyonları, sınırdışı etmeye kadar varan bir saldırı biçimi gerçekleştiriyorlar. Yöntem aynı; sindiremediği, bastıramadığı ve politik dünyadan koparamadığına saldırmak. Ki bu TC ile işbirliği içinde geliştiriliyor. Bugün Avrupa'da süren PKK davaları ve hala tutsak olan arkadaşlar, 2015'te ATİK'e yapılan operasyonda gözaltına alınanların yargılandığı TKP-ML davasının 2020'de cezayla sonuçlanması, sınırdışı kararı verilmesi bunun en somut örnekleridir.

'DAYANIŞMA GÖSTERDİĞİN İÇİN POLİTİK KİMLİĞİN CEZALANDIRILIYOR'
Ve en son örneğini de çok kısa bir süre önce yaşadık. Yunanistan'da 17 Kasım 2020 tarihinde işkence ve çıplak aramaya tabi tutularak tutuklanan Hüseyin Şahin ve Ali Can Albayrak arkadaşların durumu... İnsani yardımı suç sayan bir hukuksal süreçle karşı karşıyayız. Son iki yılda Yunanistan'da bunu ikinci kez yaşıyoruz. Dayanışma gösterdiğin için cezalandırılıyorsun.

'DAYANIŞMA VE ORTAK HAREKET AĞLARIMIZI BÜYÜTELİM'

- Yunanistan Eylem Birliği olarak, mültecilere sunduğunuz alternatif nedir?

Vedat Yeler: Bir bütün mültecilere dönük her anlamda ve her alanda gelişen saldırılar, hukuksuzluk, açlık, işsizlik, evsizlik gibi bir dizi sorunun temel noktası aynıdır.

Mültecilerin yaşadıkları bu ortam içinde ihtiyaçtan çok bir zorunluluk olarak kendisini dayatan, dayanışma ve ortak hareket etme kavramları üzerinde daha fazla durmak gerekir. Ve bunu mültecilerle daha fazla bütünleştirecek bir politika haline getirmek gerekir.

Yunanistan Eylem Birliği Platformu da bu sürecin bir ürünüdür. Ortak hareket etme, yek güç olma ve karşı koyuşu örgütleyerek dayanışmayı büyütmek amacıyla kurulmuştur.

Çağrımız; dayanışma ve ortak hareket ağlarımızı daha güçlü kılmaktır. Yoldaşlarıyla bir dayanışma pratiği gösteren ve bunun sonucunda tutuklanan Hüseyin Şahin ve Ali Can Albayrak'ın dayanışmalarını büyütelim, seslerine ses olalım.