19 Aralık 2025 Cuma

Bilecik'te on binlerce hektar orman maden ruhsatlarıyla şirketlere devrediliyor

Kuzey Ormanlarının Bilecik mevkilerinde on binlerce hektarlık orman ve yaşam alanı maden ruhsatlarıyla şirketlere devrediliyor. ÇED süreçleri işletilmeden ya da "ÇED gerekli değildir" kararlarıyla hızlandırılan bu satışlar, kenti mega-maden projeleriyle kuşatıyor. Polen Ekoloji Kolektifi, MAPEG verilerini haritalandırarak yıkımı başlamadan görünür kılmayı hedeflerken, kolektif sözcüsü Derya Sever, Bilecik'in karşı karşıya olduğu ekolojik ve toplumsal riskleri ayrıntılarıyla anlattı.

Kuzey Ormanlarının Bilecik mevkilerinde yer alan geniş ormanlık alanlar son yıllarda hızla madencilik faaliyetlerine açılıyor. Toplamda 16 bin hektarı bulan ve 55 ayrı ruhsat sahasından oluşan bu alanlar satılığa çıkarıldı. Bunların 4 bin 210 hektarlık bölümü, 21 ruhsat sahası üzerinden 23 farklı maden şirketine devredildi. 2023–2025 yılları arasında yalnızca Bilecik'te maden şirketlerine satılan orman alanlarının büyüklüğü, 8 adet Belgrad Ormanına denk geliyor.

Bilecik, sermaye devletinin doğayı, yaşam alanlarını ve emeği sermaye oligarşisine ve emperyalist şirketlere sınırsız ve kuralsız biçimde açtığı kentlerden biri haline geldi. ÇED süreçlerinin etkisizleştirildiği, halkların kendi yaşam alanlarına ilişkin söz söyleme hakkının yok sayıldığı bu süreçte, "süper izin yasası" ile kapitalist madencilik faaliyetleri hız kazanıyor. Devletin tüm imkanları seferber edilerek yürütülen bu faaliyetler, hem doğayı hem de toplumsal yaşamı geri dönüşü zor bir yıkıma sürüklüyor.

Kent genelinde henüz ÇED süreci dahi başlatılmamış 117 ayrı ruhsat sahası, ihalesiz biçimde maden şirketlerine satıldı. Bu satışlar, Taşınmaz Komisyonu kararları kapsamında ve doğrudan şirketlerin talepleri doğrultusunda gerçekleştirildi. Şirketlere devredilen bu alanların yarısından fazlası, "ÇED gerekli değildir" kararlarıyla halkın, işçilerin ve doğanın uğrayacağı tahribat görmezden gelinerek madenciliğe açıldı.

Yaşam alanlarını birer ruhsat numarasına dönüştüren bu sistem, halkları geçim kaynaklarından koparıyor; onları güvencesiz ve düşük ücretli işçiliğe mahkum ediyor. Aynı zamanda maden işçilerinin emeği ağır koşullarda sömürülürken, kapitalist ve emperyalist madencilik anlayışı hem doğayı hem de insan yaşamını yavaş bir yıkıma sürüklüyor.

POLEN EKOLOJİ KOLEKTİFİ YIKIMI BAŞLAMADAN GÖRÜNÜR KILIYOR
Polen Ekoloji Kolektifi, madencilik faaliyetlerinin yol açtığı ekolojik yıkımı daha başlamadan görünür kılmak amacıyla MAPEG'in maden ihale ve ruhsat verilerini kullanarak Türkiye genelinde kapsamlı bir haritalandırma çalışması yürütüyor. Çalışma kapsamında ruhsat verileri coğrafi bilgi sistemleriyle haritalara aktarılıyor; hangi bölgelerin hangi şirketlere, ne büyüklükte ve hangi tarihlerde devredildiği ortaya konuluyor. Böylece maden ruhsatlarının özellikle ormanlar, tarım alanları ve yerleşim alanları üzerindeki yoğunlaşması açık biçimde görünür hale geliyor. Proje aynı zamanda ÇED süreçlerini de izleyerek, "ÇED gerekli değil" kararlarının yaygınlığını ve projelerin fiilen başlamadan önce nasıl ilerlediğini kamuoyunun denetimine açıyor. Kolektif, bu çalışmayı yalnızca teknik bir veri üretimi olarak değil, yerel halkın ve yaşam savunucularının erken uyarı almasını sağlayan bir mücadele aracı olarak tanımlıyor ve madencilik yıkımına karşı mücadelenin ancak yıkım başlamadan önce mümkün olabileceğine dikkat çekiyor.

'BİLECİK RUHSATLARLA KUŞATILMIŞ DURUMDA'
Polen Ekoloji Kolektifi Sözcüsü Derya Sever, Bilecik'teki maden ruhsat ihaleleri ve ÇED süreçlerine ilişkin ajansımıza değerlendirmede bulundu. Sever, 2023 yılı başından bu yana MAPEG tarafından açılan maden ihalelerinde Bilecik'te toplam 55 ruhsat sahasının satılığa çıkarıldığını söyledi. Bunlardan 21'inin 23 ayrı maden şirketine satıldığını belirten Sever, "Satışa çıkarılan ruhsat sahalarının toplam alanı 16 bin 122 hektar. Satılan alanların büyüklüğü ise 4 bin 210 hektara ulaşıyor" dedi. Bu alanların ikisinin bin hektarın üzerinde mega-maden sahası olduğunu vurguladı. İhalelerin yalnızca 10'u için ÇED süreci yürütüldüğünü aktaran Sever, "Beş proje için 'ÇED gerekli değil' kararı verildi. Dört projede süreç sürüyor, biri ise iptal edildi" ifadelerini kullandı. Koza Altın İşletmelerinin bin 807 hektarlık sahayla öne çıktığını, Deniz Ata Madencilik ile Sky Mineral Ürünlerinin ortak aldığı bin 171 hektarlık alanın ise ikinci sırada yer aldığını söyledi.

Bozüyük ile Kütahya Merkez arasında yer alan mega-maden sahalarına da dikkat çeken Sever, Bozüyük'teki ruhsat alanının Cihangazi köyüne yalnızca 200 metre mesafede olduğunu belirterek, "Bu saha tamamen ormanlık alanda ve köylerin, derelerin hemen yanı başında" dedi. Merkez ilçedeki Koza Altına ait ruhsat sahasının da orman ve tarım alanlarından oluştuğunu vurguladı.

İHALESİZ SATIŞLAR VE TAŞINMAZ KOMİSYONU
Sever, Taşınmaz Komisyonu kararlarıyla yapılan ihalesiz satışların Bilecik'teki madencilik baskısını derinleştirdiğini söyledi. "2022 başından Aralık 2025'e kadar Bilecik'te henüz ÇED süreci başlatılmamış 117 ruhsat sahası ihalesiz olarak şirketlere satıldı" diyen Sever, bu satışların şirketlerin talepleri doğrultusunda yapıldığını aktardı. Satılan sahalar arasında 43 mermer ocağı, 15 kalker ocağı, altını da kapsayan 6 polimetal maden sahası ve 12 feldispat sahası bulunduğunu belirten Sever, Osmaneli ve Gölpazarı ilçelerindeki mega ruhsat sahalarının Sakarya Nehrine yalnızca birkaç yüz metre uzaklıkta olduğunu söyledi.

ÇED SÜREÇLERİ, FAY HATLARI VE EKOKIRIM RİSKİ
Bilecik'te 2023'ten bu yana ÇED sürecinde 78 maden projesi bulunduğunu aktaran Sever, "Kentteki en büyük sorun altın madenciliği" dedi. Söğüt'te Gübretaş'a ait işletmeye kapasite artışı onayı verildiğini, Koza Altının Bozüyük ve Söğüt'teki projeleri için "ÇED gerekli değil" kararları alındığını, Pazaryeri'ndeki altın madeni projesinin ise halen ÇED sürecinde olduğunu söyledi.
Bilecik'in deprem fay hatları üzerindeki konumuna da dikkat çeken Sever, "Osmaneli, Gölpazarı ve Merkez ilçesinin bir kısmı birinci derece fay hattı üzerinde. Bu bölgelerde maden işletmesi, zenginleştirme tesisi ya da atık barajı kurmak ekokırıma davetiye çıkarmaktır" dedi.

'EMPERYALİST, KAPİTALİST MADENCİLİĞE KARŞI BİRLEŞİK SINIF MÜCADELESİ ŞART'
Ekstraktivizmin, değeri yalnızca karla ölçen ekonomik indirgemeciliği dayatarak, doğayla birlikte toplumsal ilişkileri de metalaştırdığına dikkate çeken Sever, "Emperyalist ve kapitalist madenciliğin haritalanmasına yönelik çalışmamız, bu nedenle yalnızca bir veri üretimi değil; toprağı, suyu ve yaşamı savunmak için kolektif bir karşı koyuş çağrısıdır. Aynı zamanda bu kapitalist talan ve işgale karşı direnişi büyütmek için bir imdat frenidir" diye konuştu. Sever, konuşmalarını şöyle sürdürdü: "Yaşamlarımızı birer ruhsat numarasına dönüştüren; doğayı katleden, halkları geçim kaynaklarından ve yerlerinden eden, onları ucuz ve güvencesiz işçiliğe mahkum bırakan; maden işçilerinin emeğini sömürerek yavaş ölüme ve güvencesiz koşullara iten bu emperyalist ve kapitalist madenciliğe karşı mücadelemiz, birleşik bir sınıf mücadelesi olmak zorundadır."