19 Nisan 2024 Cuma

Arzu Demir yazdı | Sözleşme, Aysel ve Saliha neden hedefte?

İstanbul Sözleşmesi'ni uygulamadan kaldıran faşist şef Erdoğan'ın gece yarısı kararnamesinin iptali için açılan davaların duruşmalarında, Danıştay savcısı, "Bu kararname anayasaya aykırıdır, uygulamadan kaldırılmalıdır" dedi. Ancak sonuç, Saray'a kapıkulu bir yargı pratiği oldu.

Danıştay, kadın örgütlerinin, baroların ve kimi partilerin kararnamenin iptali için yaptığı başvuruları reddetti.
Neden?
Faşist şefin, uluslararası bir sözleşmeyi bir kararnameyle iptal etmesi, Anayasa'ya uygunmuş!
Şaşırdık mı?
Elbette, hayır!
Kadınlar, sokaklar ve meydanlar gibi, Danıştay'daki duruşmaları da bir mücadele alanı olarak gördü, "İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmiyoruz" kararlılığını dava boyunca sürdürdü. Danıştay, kadınların yoğun katılımı nedeniyle, tarihinin en kalabalık duruşmalarına sahne oldu. Ancak, faşist şefin karşısında biat eden yargının pratiği değiştirilemedi.

Elbette, kadınlar "bitti" demeden İstanbul Sözleşmesi için mücadele bitmeyecek.

Kapitalist sistem, bir erkek egemenliği iktidarıdır. Burjuva demokrasisinden faşist rejimine hiçbirinde cinsler arasında tam eşitlik yoktur. Örneğin, Avrupa ülkelerinde, kadınlar, erkeklerden, "sırf kadın oldukları" için hala daha az ücret alıyor ve "eşit işe eşit ücret" talebi kadın mücadelesinin hala güncel bir sloganı. Oysa, kadınlar, yüz yıl önce de bu talepleri için mücadele ediyordu. Ayrımcılık, cinsiyetçilik, kadın düşmanlığı, ailesinden okuluna farklı biçim ve içeriklerde kapitalist devletlerin tamamında ve tüm kurumlarında varlığını koruyor. Ancak faşist şeflik rejimindeki durum daha özgün ve farklı. Bu iktidar kadın cinsine karşı özel bir savaş yürütüyor.
İstanbul Sözleşmesi'ni ortadan kaldırması da, bu savaşta önemli bir yerde duruyor.

İki nedenden dolayı.
Birincisi; kadınları, erkek şiddeti karşısında güvencesiz, korumasız bırakmak istiyor. Kadın örgütlerine, kadın kurumlarına karşı düşmanlığının nedeni de bu. Hatırlayalım, kayyumların Kürdistan belediyelerinde ilk yaptığı icraat, kadın kurumlarını, merkezlerini, derneklerini kapatmak olmuştu.

İkincisi; sözleşmenin ardından nafaka hakkını gasp etmeyi ve kadınların mücadele ile yasalara geçirdiği düzenlemeleri ortadan kaldırmayı planlıyor. 
Toplamda amaç, kadını, erkek cinsi ve onun kapitalist devleti karşısında savunmasız, örgütsüz, muhtaç, bir başına bırakmak.
Kadınlara karşı yürüttüğü savaşta kullandığı bir diğer yöntem ise, öncü kadınlara yönelik yürüttüğü düşmanca politika. Bu anlamda güncel iki örnek; Aysel Tuğluk ile Saliha Aydeniz'e yaşatılanlar.

Aysel Tuğluk'u biliyorsunuz, demans hastası. O'nunla birlikte kalan kadın tutsaklar ve avukatlar, hastalığın gözle görülür bir şekilde ilerlediğini anlatıyor. Bu gözlemin dışında ortada hastane raporları da var. Ancak buna rağmen tahliye edilmiyor. Bu yetmezmiş gibi, Kobanê kumpas davasının mahkeme heyeti, Aysel Tuğluk'u ifade vermeye zorluyor. Geçtiğimiz duruşmada Figen Yüksekdağ, bu kapsamda yapılanlara isyan etti. Hapishanede gardiyanların Aysel Tuğluk'a zorla dilekçe imzalatmaya çalıştığını anlattı, "Rapor için götürüldüğü ATK'dan döndükten sonra sağlık durumunun daha da kötüye gittiğini gördük" dedi.
Altını bir kez daha çizelim; faşist şeflik rejimi, direnen kadın olmanın, direnen Kürt olmanın, direnen Alevi olmanın intikamını almak için Aysel Tuğluk'u hala serbest bırakmıyor.

Bugünlerde iktidarın hesaplaştığı bir başka kadın devrimci ise Saliha Aydeniz. Polisin, özellikle kadın vekillere karşı cinsiyetçi küfürlerle saldırdığı Gemlik Yürüyüşü'nde yaşanan "polise yumruk atma" olayı gerekçesiyle, faşist şef Erdoğan'ın talimatıyla başlatılan linç kampanyası, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına doğru ilerliyor. Salı gecesi, beklendiği üzere Meclis Karma Komisyonu'ndan dokunulmazlığın kaldırılması yönünde karar çıktı. Son kararı Meclis Genel Kurulu verecek. Ancak sonuç şimdiden belli.

Kısa bir süre önce de Semra Güzel'in dokunulmazlığı, benzer bir linç kampanyasıyla kaldırılmıştı. 

Seçim, politik gündemin ilk sıralarına oturmaya başladı. "Seçim zamanı ortam yumuşar" tezinin, 7 Haziran seçimlerinden sonra nasıl çöktüğünü gördük. İktidar, saldırılarında sınır tanımayacağını Arap halkından 9 kişiyi katlettiği Zaxo saldırısıyla gösterdi. Kadınlara karşı yürütülen savaş da ağırlaşarak sürecek. Haliyle de, faşist şeflik rejiminin, seçimle gideceği hayallerine kapılmadan, antifaşist direnişi büyütmekten başka yol yok.