12 Kasım 2025 Çarşamba

Arif Çelebi yazdı | Kapitalizmin egemenliği altında 'demokratik sosyalizm' mümkün mü

Gel gör ki Mamdani'nin ileri sürdüğü "demokratik sosyalizm" yanlış bir etiketten öte bir anlam taşımıyor. Egemen sınıfın, bir avuç mali oligarşinin, büyük burjuvazinin servetini, sermayesini doğrudan hedeflemeyen, onu halk yararına kamulaştırmayı program edinmeyen bir hareketin, akımın sosyalizmle ilgisi yoktur.

Kendini "genç, Müslüman ve demokratik sosyalist" olarak tanımlayan Demokrat Parti'nin adayı Zohran Mamdani 4 Kasım 2025'de New York Belediye Başkanı seçildi. Sadece ABD'nin değil dünya mali oligarşisinin merkez üssü olan New York'ta Trump'ın "komünist deli" olarak yaftaladığı birine 1 milyon kişinin oy vermesi önemli bir gelişme.

Mamdani, kiraları dondurmak, uygun fiyatlı konutları artırmak, ücretsiz ulaşım, belediye tarafından işletilen düşük fiyatlı market zincirleri kurmak, ücretsiz çocuk bakımı, asgari ücreti saatte 16,50 dolardan 30 dolara çıkarmak gibi vaatlerle yoksullara seslendi ve ezilenlerin temsilcisi olarak kendini lanse etti. Yıllık geliri 1 milyon dolardan fazla olan zenginlere yüzde 2 ek vergi uygulanması gerektiğini savundu. Gazze'deki İsrail soykırımına karşı Filistin'i destekledi. Mamdani oyları büyük oranda göçmenlerin yoğun olduğu en yoksul mahallelerden ve gençlerden aldı.

Mamdani yalnızca yoksullara, göçmenlere, gençlere seslenmedi, onlardan 104 bin kişiye ulaşan bir seçim çalışması ordusu kurdu. Bunlar seçim gününe kadar 1,5 milyon evin kapısını çaldı, 4,4 milyon telefon görüşmesi yaptı. Nüfusu 8 milyon olan bir şehir için bu büyük bir toplumsal harekettir ve Mamdani'nin başarısında bunun önemli payı vardır. Buradan çıkarılacak daha önemli ders, Mamdani'nin siyasal programının sığlığına rağmen bir çıkış yolu arayan kitlelerin örgütlenme açlığıdır. Emekçiler kendilerini ifade edebilecekleri bir alan bulduklarında harekete geçmekten çekinmiyor, en küçük bir umuda sarılıyor, patronlara ve onların devletine karşı kendini ortaya koyuyor. Bu da burjuvazinin ideolojik hegemonyasının ne kadar kırılgan olduğunu ve kitlelerin daha radikal, devrimci dönüşümler için de örgütlenme ve harekete geçme potansiyeli taşıdığını gösteriyor.

SOSYALİZMİN ÇEKİCİLİĞİ
ABD gelir eşitsizliği en derin ülkelerden biri. En zengin yüzde 10'nun geliri en yoksul yüzde 10'dan yaklaşık 13 kat fazla. 2024 itibarıyla, en zengin yüzde 1'lik kesim toplam 49,2 trilyon dolar servete sahiptir. 1989 yılında yüzde 1'lik kesim toplam değerin yüzde 22,8'ine sahipken, bu oran 2024'te yüzde 30,8'e yükselmiştir. New York'ta bu eşitsizlik çok daha çarpıcıdır. Örneğin ABD'de yoksulluk oranı yaklaşık yüzde 13 iken, New York'ta neredeyse iki katı, yüzde 25'tir.

New York bir yandan emperyalist mali oligarşinin, dünyanın en zenginlerinin cenneti iken diğer yandan ABD'nin en yoksullarının, sefillerinin şehridir. New York hem ABD ve dünya burjuvazisinin bir karargahı hem de dünyanın dört bir yanından gelen işçilerin kentidir. New York aynı zamanda sınıf mücadelesinin canlı olduğu radikal akımların da merkezidir.

Sınıf çelişkilerinin keskin olduğu, dinamik bir sınıf mücadelesi ve radikal fikirlere yataklık etmiş bir şehirde işçilerin, yoksulların, gençlerin, kadınların, LGBTİ+'ların kendini demokratik sosyalist olarak tanımlayan birine oy vermeleri hiç de sürpriz sayılmamalı.

Peki neden Mamdani'nin seçilmesi şaşkınlığa yol açtı?
Kapitalizm insanlık adına, insanlık yararına, halk gençliğinin, doğanın geleceği adına en küçük bir üretim yeteneğini yitirmiş durumda. Burjuva toplum tepeden tırnağa çürüme içinde. Bir avuç insanın servetleri durmadan katlanırken emekçilerin kronik yoksullaşma krizi her geçen gün derinleşiyor. Daha iyi bir gelecek umudu yok olup gidiyor. Yoksullaşan, savaşlardan kaçanlar bir ekmek kapısı bulmak için göç yollarına düşüyor ama gittikleri yerde hem en ucuz işçi haline gelirken hem de göçmen olarak aşağılanıyorlar. Sermaye ve servetin küçük bir azınlığın elinde yoğunlaştığı koşullarda devlet de bu azınlığın çivili sopasına dönüşüyor. Zenginlik biriktikçe devlet, toplum için daha yararlı işler yapmak yerine, zenginlere daha çok kaynak aktarmak için halk yararına olan faaliyetlerden uzaklaşıyor, halk düşmanı gerçek yüzüyle daha çok görünür hale geliyor. Gericileşme, faşistleşme, mafyalaşma bütün burjuva devletlerin ortak özelliği haline geliyor.

İster "zengin" sayılsın ister "yoksul", dünyanın hemen her ülkesinde durum benzerdir, yoksullar her yerde kronik yoksulluk krizinde, zenginler her yerde olağanüstü servetlere hükmediyor. Orta sınıflar hızla erir, toplum zenginler ve yoksullar olarak kutuplaşırken geleneksel burjuva siyasetin çürümesi, etkisizleşmesi de kaçınılmaz oluyor. Haliyle siyasal fikirler de merkezden uzaklaşarak uçlara kaymakta. Radikal değişim arayışları boy gösteriyor. Bir yandan yeni faşist hareketler güç toplarken bir yandan sol, sosyalist, halkçı programlar yeniden zemin kazanıyor.

Aslında Mamdani'nin vaatlerinin halkçı olmanın ötesinde sosyalizmle bir ilgisi yok, dahası propaganda ettiği konuların çoğu liberal reformcu bir programdan farklı değil. Mamdani de bunu reddetmiyor, 1934'den 1945'e kadar belediye başkanı olan bir Cumhuriyetçi'nin yaptıklarından esinlendiğini belirtiyor. Gel gör ki burjuva toplum öylesine bir çürüme içinde, burjuva devlet öylesine halk düşmanı haline gelmiş ki, emekçiler, biraz olsun günlük hayatlarını rahatlatacak sıradan önlemleri vaat eden birinin peşine takılıyor. Diğer yandan birazcık olsun "iyi bir hayat" isteği, halk yararına sıradan bir reform dahi ancak "sosyalizm" etiketi ile çekici ve ikna edici hale gelmiş durumda. Bu aynı zamanda emekçilerin, ezilenlerin tarih bilincinde, hafızasında sosyalizmin nasıl bir yer tuttuğunu, sosyalizme olan özlemini gösteriyor. Burjuvazinin sosyalizmi bütün karalama, emekçilerin hafızasından silme çabası karşılık bulmuyor. Kapitalist düzenin insanlık, emekçi, gençlik, kadın, doğa düşmanı yüzü en barbar, en saldırgan, en yıkıcı haliyle kendini daha çok gösterdikçe sosyalizm umudu, isteği, arayışı yeniden canlanıyor.

'DEMOKRATİK SOSYALİZM' MÜMKÜN MÜ
Gel gör ki Mamdani'nin ileri sürdüğü "demokratik sosyalizm" yanlış bir etiketten öte bir anlam taşımıyor. Egemen sınıfın, bir avuç mali oligarşinin, büyük burjuvazinin servetini, sermayesini doğrudan hedeflemeyen, onu halk yararına kamulaştırmayı program edinmeyen bir hareketin, akımın sosyalizmle ilgisi yoktur. Yüzde ikilik ek vergi ile sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm getirmek mümkün değil. Halktan yana kimi önlemler almak elbette önemli ve gerekli ama bunlar sosyalizm değil. Temel üretim araçları toplumsal mülkiyet altına alınmadıkça sosyalist önlemler alınamaz.

İşçi sınıfı ve kadınlar burjuva devleti yıkarak yeni bir devlet inşa etmedikleri müddetçe bir avuç patronun servetinin toplumsallaştırılması da mümkün olmaz. Devlet tekellerin devleti olarak kaldığı müddetçe bırakalım sosyalist önlemlere izin vermeyi en küçük halkçı kazanıma dahi tahammül etmeyecektir. Nitekim patronların kalemşörleri bir yana bizzat Trump Mamdani'yi tehdit etti. Mamdani iyi niyetli olsun ya da olmasın, mali oligarşinin iktidarını ve servetlerini doğrudan hedeflemedikçe ileri adımlar atamaz, dahası giderek egemen sınıfın gösterdiği yönde hareket etmeye zorlanacaktır.

Son on on beş yılın deneyimi mevcut düzenden radikal kopuş iddiasındaki partilerin uğradığı başarısızlık örnekleriyle doludur. Daha önce Yunanistan'da Syriza halktan yana önlemler alma vaadi ile iktidara geldi, çok geçmeden bankaların ve AB direktiflerine uygun olarak en saldırgan önlemleri almak zorunda kaldı. İspanya'da Podemos hareketi de halktan yana radikal değişimler vaat ederek iktidara geldi ama ancak bazı güdük adımlar atabildi. Almanya'da Die Linke (Sol Parti), kemer sıkma politikaları uygulayan eyalet hükümetlerine katılmaktan geri durmadı.

Bu partilerin hükümetlerde yer almaları nedeniyle yetkileri, manevra alanları Mamdani gibi bir belediye başkanına göre daha genişti. Mamdani'nin kimi vaatlerini gerçekleştirmesi için bile valinin onayı gerekiyor.

"Demokratik sosyalizm" de kasıt işçi sınıfı ve emekçilerin karar alma süreçlerine katılması ise Komün'den bu yana sosyalizm tam da böyle bir sistem olarak tanımlandı. Sosyalizm, aşağıdan yukarı komünler, konseyler, halk meclisleri, sovyetler vb biçimler altında bir örgütlenme olarak tasvir edildi. Ne ki eğer üretim araçlarının özel mülkiyeti küçük bir azınlığın elinde yoğunlaşmışsa, devlet aygıtı bu küçük azınlığın baskı aracı ise burada sisteme rağmen, sistem dışı bir düzen oluşturmak ya da bu yönde adımlar atmak mümkün değildir. Toplumsal mülkiyet ve onu gerçekleştirecek bir iktidar olmadan sosyalizmden bahsedilemez. Bu bakımdan da 20. yüzyılın tarihsel tecrübesi pek çok bakımdan çarpıcıdır. Kautsky'nin burjuva düzen içinde sosyalizmin inşa edilebileceği iddiası pek çok işçi partisinin iktidarı altında tecrübe edildi. Almanya'da, İngiltere'de ve daha pek çok ülkede "demokratik sosyalizm" inşa etmeyi hedefleyen partiler iktidara geldi. Onların iktidarı emperyalist kapitalizmi zayıflatmadı tam aksine güçlendirdi. Atılan kimi ilerici adımlar da işçi sınıfını düzen içinde tutmaktan başka bir sonuç doğurmadı. Bugünkü kapitalist dünya aynı zamanda onların politikalarının da eseridir. Bugün insanlığın hafızasında, bilincinde sosyalizm adına ne kalmışsa burjuvazinin devlet aygıtını yerle bir eden, temel üretim araçlarını toplumsal mülkiyet altına alan, kar için değil, toplumsal ihtiyaçlar için üretim yapan bir düzenin inşasına girişen devrimcilerin eseridir.

Kapitalizmin iktisadi, siyasi ve ideolojik krizinin, bir başka deyişle varoluşsal krizinin derinleştiği koşullarda bırakalım "demokratik sosyalizm"i halktan yana, emekçilerin yararına ilerici önlemler almak, reformlara girişmek için dahi şartlar ortadan kalkmıştır. Kapitalist patronlar varoluşsal kriz içinde ancak emekçilere ve doğaya daha çok saldırarak, onları daha çok sömürerek, insanlığın ve doğanın giderek artan bir bölümünü bir "atık" haline getirerek, rakipleri ile savaşa tutuşarak ayakta kalabiliyorlar. Kapitalist düzen öylesine zayıftır ki patronlar, işçi sınıfına verilecek sıradan ekonomik ve siyasi tavizlerin dahi düzenlerinin yıkımıyla sonuçlanmasından korkuyorlar. 

Emperyalist küreselleşme kapitalizminin krizi ne kadar derinleşirse derinleşsin, onu yıkacak kuvvetler; işçi sınıfı, kadınlar, halk gençliği bu düzeni ortadan kaldıracak bir programı gerçekleştirmek için örgütlenmedikçe burjuvazi insanlığı çok daha karanlık dehlizlere sürüklemeye devam edecektir.