28 Mart 2024 Perşembe

Arîn Çîya yazdı | Kadıköy’deki sömürgecilik tek yol mukavemet

Türk polisinin ırkçı, faşist saldırısına pabuç bırakmayan gençler polislere hakkettikleri yanıtı veriyor, polisin saldırısını karşı saldırıyla yanıtlıyorlar. Gözaltına alınan gençlere “polise mukavemet” suçlaması yöneltiliyor. Amed’de ya da Kadıköy’de fark etmez, ulusal demokratik bilinç ancak bu ve benzeri direnişlerle yeni bir dinamizm kazanabilir. Türk işçilerinin sınıf bilinci de ancak ve ancak Kürtlerin bu ulusal demokratik bilinci ile buluştukları, bu bilinçle kaynaştıkları zaman gerçek içeriğine kavuşabilir.
 

Kadıköy Moda sahilinde Kürtçe müzik eşliğinde halay çeken gençlere saldıran polis gençlerin müzik hoparlörüne el koydu. Gençler bu saldırıya sessiz kalmadı. Direndi. Karşı saldırıya geçenler oldu. Bu direniş karşısında ne yapacağını şaşıran faşist polis havaya ateş açtı.

Dört genç gözaltına alındı. İşkenceyle ters kelepçe takıldı. Yüzüstü yere yatırılan gençlere mehter marşı dinletildi. Savcılığa çıkarılan gençler tutuklama isteği ile mahkemeye gönderildi. Gençler, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Sömürgeci zulüm Amed’de, Dersim’de, Wan’da, Mardin’de var da İstanbul’da İzmir’de, Sakarya’da, Adana’da neden olmasın. Her nerede bir Kürt varsa orada sömürgeci burjuva Türk zulmü vardır. Sömürgeci Türk devletinin elinin uzandığı bir yerde Kürdün diline, giyimine, fikrine özgürlük yoktur. Bir Kürt ancak Türklere, onların devletine hizmet etmeyi kabul etmiş, onlara boyun eğmişse kabul edilebilir.

Kürt düşmanlığı Türk devletinin kurumsal varlığının başlıca temellerindendir. Hakeza aynı düşmanlık Türk halkının egemen bilincine içerilmiştir. Şurada bir polis, falanca yerde bir asker, filan yerde sıradan bir Türk Kürtçe konuştuğu, şarkı söylediği için bir Kürde saldırabilir, ona hakaret etmeyi doğal bir devlet ya da yurttaşlık görevi olarak görebilir. Türk ulusal bilinci tepeden tırnağa Kürt düşmanlığı ile, ırkçılıkla, faşizmle zehirlenmiştir. Kürt gençlere mehter marşı dinleten polislerin bunu yapmak için bir yerden emir alması gerekmiyor, bu aynı zamanda onların günlük, sıradan bilinç ve davranış biçimidir. Bu bilinç devlet gücüyle ve aklıyla birleşmiştir, hepsi bu. Savcı ve hâkim aynı bilincin, gücün versiyonlarıdır.

ULUSAL SORUNUN SINIFSAL İÇERİĞİ
İşçi sınıfının sosyal kurtuluşunu program edinen kimi Türkiyeli sosyalistler Kürt ulusal sorununu Kürtlerin bir “ulusal” sorunu olarak görmeye meyillidirler. Kürt ulusal sorunuyla ne kadar ilişkilenirlerse sınıf sorunundan o kadar uzaklaşacakları inancındadırlar, ya da tersi, Kürt ulusal sorunundan ne kadar uzak dururlarsa işçi sınıfı ile o kadar kaynaşacakları fikrindedirler.

Oysa bu öyle büyük ve derin bir yanılgıdır ki Türkiyeli sosyalistleri gün geçtikçe Türk halkının sıradan bilincine yaklaştırmaktadır. Kürtçe şarkı söylediği, konuştuğu, halaya kalktığı için zulüm gören bir Kürt’le dayanışma göstermeyen bir Türk emekçisine sosyalist bilincin en alasını da verseniz onun sınıf bilinci egemen ulusun sömürgeci, ırkçı bilinciyle sakatlanmış olmaya devam edecektir. Bilinci egemen ulus şovenizmi ile sakatlanmış bir işçinin, gencin, kadının bırakalım sosyalist bir bilinç kazanmasını bir demokratik bilinç edinmesi dahi mümkün değildir. Demokratik bilincin ön koşulu ırklar, cinsler ve uluslar arasında eşitliği savunmak, ayrımcılığa karşı durmak, eşitsizlik ve ayrımcılığın ortaya çıktığı her yerde buna karşı mücadele etmektir. Böylesi bir demokratik tutum almayan birinin sosyalist bilinç edinmesi mümkün değildir. Demokratik bir tutumdan uzak dursa da sosyalizmden, sınıf mücadelesinden bahsedenler olduğu muhakkak ama bunlar demokrasi bilincinden nasiplenmemiş sosyal şovenistlerdir. Sosyal şovenizm işçi sınıfı içindeki burjuva bilincin bir uzantısıdır. Sınıf mücadelesinden uzaklaşmamak adına Kürtlere uygulanan ulusal zulme sessiz kalanlar ister istemez şovenizmin, egemen ulus bilincinin işçi sınıfı içindeki temsilcileri, yardakçıları haline gelmektedirler.

SINIF BİLİNCİNİN ULUSAL İÇERİĞİ
Kuzey Kürdistan (Bakur) Türk devleti tarafından siyasi ve ekonomik ilhak altındadır, Bakur Türk devletinin bir sömürgesidir. Kuzey Kürdistan söz konusu olunca Kürt ulusal sorununu kaynağı yalnızca bu değildir. Kürtlerin vatanı işgal edildiği gibi Kürtlerin ulusal varlık hakkı da inkâr edildi. Bundan dolayıdır ki Türk devleti sınırları içinde yaşayan Kürtler için ulusal baskı ve zulüm Bakur’la sınırlı değildir. Sömürgeci siyasi ve ekonomik baskı ve zulüm nedeniyle Türkiye şehirlerine göç etmek zorunda kalan yoksul Kürtler burada yalnızca ucuz işgücü olmaktan kaynaklanan zorluklarla karşı karşıya kalmıyor dilini ve kültürünü özgürce kullanması ve yaşaması engelleniyor. Bir Kürt işçiyseniz, öncelikle Kürt olmaktan, sizi Kürt gösterecek davranışlardan vazgeçmelisiniz aksi taktirde baskıya maruz kalırsınız. Bir Kürt işçisi ne kadar sosyalist olursa olsun ulusal sorundan kaçamaz, o kaçsa da şurada bir polis, burada bir bekçi ya da otobüsteki sıradan bir Türk ona bu sorunu hatırlatacaktır.

Kürt gençleri için de durum farklı değil. Pek çok genç Bakur’daki devlet baskısından uzaklaşmak için Türkiye şehirlerine gidiyor. Bu bir kurtuluş değil. Bir çıkış yolu değil. Sömürgeci zulüm gelir Kadıköy’de de Çanakkale’de de Eskişehir’de de sizi bulur. Bir Kürt için Amed’de Dersim’de ulusal sorun ne ise İstanbul’da da Mersin’de de odur.

TEK YOL MUKAVEMET
Türk polisinin ırkçı, faşist saldırısına pabuç bırakmayan gençler polislere hakkettikleri yanıtı veriyor, polisin saldırısını karşı saldırıyla yanıtlıyorlar. Gözaltına alınan gençlere “polise mukavemet” suçlaması yöneltiliyor. Amed’de ya da Kadıköy’de fark etmez, ulusal demokratik bilinç ancak bu ve benzeri direnişlerle yeni bir dinamizm kazanabilir. Türk işçilerinin sınıf bilinci de ancak ve ancak Kürtlerin bu ulusal demokratik bilinci ile buluştukları, bu bilinçle kaynaştıkları zaman gerçek içeriğine kavuşabilir.

Eğer Türkiyeli ilericiler, devrimciler, sosyalistler, Kürt gençlere işkence ederek mehter marşı dinletilen yerde, mahallelerde, meydanlarda toplanarak Kürtçe şarkılar söyleyerek, Kürt halayına kalkarak bir protesto örgütlemiyorlarsa, böyle bir çaba içine dahi girmiyorlarsa bırakalım sosyalistliği, devrimciliği bir demokrat olmayı dahi hak etmemiş olacaklardır.

Eğer Türkiye şehirlerindeki Kürtler bulundukları yerde büyük topluluklar halinde buluşarak devasa Kürt koroları, halayları oluşturmuyorlarsa Türk devletinin ırkçı faşist zulmüne daha fazla maruz kalacaklardır.

Kürtlerin olduğu kadar Türk işçi ve emekçilerin, gençlerin, kadınların geleceği bir burjuva cepheye bel bağlamak, boş hayallere dalmak değil, baskı ve zorbalığın ortaya çıktığı her yerde ve her durumda direnişe geçmek, mukavemet etmektir.