19 Nisan 2024 Cuma

Antifaşist direnişle prangası kırılan 1 Mayıs

1 Mayıs; en kısa ifadeyle, faşist şeflik rejimine karşı mücadelenin asla ondan alınacak icazetle yürütülemeyeceğini, faşist yasakları tanımayan bir fiili meşru mücadele kararlılığı gerektirdiğini bir kez daha ortaya koydu. Bu aynı zamanda, mücadele şartları keskinleştikçe ve bedeller ağırlaştıkça, dümeni direnişçilik yerine icazetçilik yönüne çevirmenin, o dümende durana siyasi yozlaşma ya da hiçleşmeden başka bir şey getirmeyeceği uyarısıdır.

1 Mayıs, faşist şeflik rejiminin yasakları ve saldırılarının, buna karşılık olarak da devrimci ve antifaşist güçlerin sokak direnişlerinin damgasını vurduğu bir politik muharebe oldu.

Faşist şef Erdoğan'ın sözde koronavirüs tedbirleri, işçi sınıfının ücretli çalışmasını durdurmazken, tamamen 1 Mayıs hazırlıklarını ve kutlamalarını engellemeyi hedefliyordu. Nitekim, adına "tam kapanma" dediği burjuva devlet sahtekarlığı, işçi sınıfının yüzde 83'ünün toplu taşıma araçlarına sıkış tepiş istiflenmeye ve işletmelere aynı yoğunlukta doldurulmaya devam edilmesi gerçeğinde sırıtıyordu.

1 Mayıs'ı önceleyen haftalarda işçilerin eylem çadırlarını yıkan, direnişteki emekçileri art arda gözaltına alan, sokakta 1 Mayıs çağrısı yapan devrimcilere saldıran polis, nihayet 1 Mayıs günü, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'ın bütün kent merkezlerinde bu aşağılık yasağı uygulamak için sokaklarda tam bir faşist abluka kurdu. Üstelik o gün, kafa yarmaya, kol kırmaya, göz çıkarmaya, otomobille ezmeye hazırlanan polislerin görüntü ve ses kayıtlarını almayı yasaklayan genelge de faşist 1 Mayıs yasağının bir parçası olarak devredeydi.

İşte bu faşist sıkıyönetim şartlarında, devrimci irade faşist şeflik rejimine meydan okudu. İşçi sınıfı ve ezilenlerin devrimci ve antifaşist öncü bölükleri, faşist yasaklama kararını yırtıp attı ve faşist polis ablukasını sokakta parçaladı. İşçilerin ve tüm ezilenlerin sermaye düzenine ve onun faşist rejimine karşı mücadele bayrağı 1 Mayıs'ta işte böyle dalgalandı.

1 Mayıs 2021, emekçi sol hareket bünyesindeki başlıca iki politik çizginin iyice belirginleşmesine sahne oldu: Faşist yasaklara boyun eğmekte somutlaşan uzlaşmacılık ve faşist yasakları parçalamakta somutlaşan direnişçilik.

Bir tarafta, daha 1 Mayıs yasağı açıklanmadan 30 Nisan programı hazırlayanlar, sözde "tam kapanma" ilan edilince de 30 Nisan'dan 29 Nisan'a geriye sayanlar, "her gün 1 Mayıs, her yer 1 Mayıs" çarpıtmasıyla 1 Mayıs gününü ve kent meydanlarını keyfi ve küstah yasaklar rejimine terk edenler, işçileri 1 Mayıs'ta sokağa çağırmaktan ve 1 Mayıs hazırlıklarını sokakta yapmaktan çekinenler ama o arada faşist gestapo bakanıyla protokol masasında ortak görüntü vermekten kaçınmayanlar, 1 Mayıs günüyse Taksim'de "temsili" çelenklerini polis nezaretinde Türk-İş ve Hak-İş'in işbirlikçi bürokratlarınca yerleştirilmiş çelenklerin yanına koyanlar veya Selimpaşa'da polis ablukasının uzağındaki güvenceli bir kuytuda eylem taklidi yapanlar… Bütün bunlar, faşist devlet terörü karşısında kararsızlaşma ve iradesizleşme, faşizmden icazet arayışının kötürümleştirici çerçevesine hapsolma, faşist yasakların çizdiği sınırlar içinde hiçbir politik etkisi olmayan lafzi muhalefetçi bir konumlanışa gerileme, işçi sınıfı ve ezilenlerin gerçek çıkarlarına ve potansiyellerine yabancılaşma halinin 1 Mayıs'taki çarpıcı özetiydi.

Diğer tarafta, faşist 1 Mayıs yasağını tanımayacaklarını daha en başta açıklayanlar, milyonlarca işçinin "tam kapanma" sahtekarlığıyla aldatılmasına fiilen karşı duranlar, 1 Mayıs hazırlıklarını sokakları arşınlayarak gerçekleştirenler, mücadele çağrılarını hem işçi havzaları ve sanayi sitelerinde hem de emekçi mahalleleri ve kent merkezlerinde yayanlar, 1 Mayıs'ı sadece işyerlerinde, balkonlarda ve sosyal medya mecralarında kutlamakla yetinmeyenler, temsili sıfatlarına değil işçilerin ve ezilenlerin çıkarlarına bağlananlar, 1 Mayıs günüyse faşist yasakları hiçe sayarak kent merkezlerinde ve emekçi mahallelerinde eyleme duranlar, polis bariyerlerinin üstüne üstüne yürüyenler, faşist devlet terörünü emekçilerin ve ezilenlerin ön saflarında göğüsleyenler… Bütün bunlar, faşizmin keyfiliği ve küstahlığına boyun eğmemenin, faşist şeflik rejimini alaşağı etme kararlılığının, işçi sınıfı ve ezilenlerin onurlu ve özgür bir yaşam özlemine hakiki bağlılığın, halklarımızın bağrında biriken antifaşist mücadele potansiyelini ateşleme iradesinin 1 Mayıs'taki yalın ifadesiydi.

Hasılı, devrimci ve antifaşist güçlerin 1 Mayıs'taki öncü direnişi, 20 Temmuz 2015'teki Suruç katliamıyla uygulamaya geçen faşist saray darbesinden bugüne, faşist şeflik rejimine karşı süren antifaşist öncü direnişin yeni bir etabı oldu. Bu antifaşist direniş ki, kentlerde ve dağlarda sonsuzluğa kanatlanan yüzlerce devrimcinin ölümsüzlük eylemiyle, hapishanelerde binlerce tutsağın baş eğmeyen duruşuyla ilmek ilmek örüldü. Bu antifaşist direniş ki, korku imparatorluğuna teslim olmayan, umutsuzluğa ve yılgınlığa meydan okuyan binlerce devrimci militanın yeraltı ve yerüstü pratiğinde cisimleşti. Ve nihayet, antifaşist direnişte öncü olan devrimci parti ve örgütlerin bu savaşım kararlılığı ve fedakarlığıdır ki, bu yılın başlarından itibaren emekçi ve ezilen kitlelerin yeniden ayağa kalkmaya başlamalarını sağladı.

Faşist şeflik rejiminin siyasal ve toplumsal amaçlarına varmasını engelleyen, kitlenin dizginsiz faşist devlet terörü karşısında çaresizlik duygusuyla birkaç yıla yayılmış geri çekilmesinin basbayağı bir toplumsal ve siyasal çürümeye dönüşmesine set olan, antifaşist kitle hareketinin bugünkü canlanmasını ve yeniden aktif savunma mevzilerine doğru ilerlemesini mayalayan şey, bu yıllar boyunca, kendini korumayı esas alan, bedel ödemekten kaçınan, ateş altındaki mevzileri direnmeksizin terk eden, hareketini mütemadiyen yasaklara uyarlayan, hatta kritik anlarda adeta ölü taklidi yapan legalist ve reformist sol politik çizgi değildi. Bilakis bu çizgi, son olarak 1 Mayıs'ta yinelendiği gibi faşist şeflik rejimini saldırganlıkta daha da pervasızlaştırmaktan başka bir işe yaramadı. Antifaşist kitle hareketindeki söz konusu güncel canlanışı mayalama onurunu, öncü sorumluluğun gereklerine asla sırt çevirmeyen, mücadelenin ağırlaşan bedellerini tereddütsüz göğüsleyen, işçilerin ve ezilenlerin ön saflarında kararlılıkla dövüşen, bütün direniş ocaklarını olanca nefesleriyle körükleyen, böylece faşizme karşı direnişin kitleselleşip halklaşmasının yolunu döşeyen komünistler ve devrimciler taşıdı. Son olarak 1 Mayıs'ta, işçilerin ve ezilenlerin ekonomik ve demokratik haklar uğruna mücadeleleri, faşizme karşı politik özgürlük istemleri, bu direnişçi politik çizgide yürüyen antifaşist ve devrimci parti ve örgütler ile mücadeleci sendikaların öncü duruşunda hayat buldu.

1 Mayıs; en kısa ifadeyle, faşist şeflik rejimine karşı mücadelenin asla ondan alınacak icazetle yürütülemeyeceğini, faşist yasakları tanımayan bir fiili meşru mücadele kararlılığı gerektirdiğini bir kez daha ortaya koydu. Bu aynı zamanda, mücadele şartları keskinleştikçe ve bedeller ağırlaştıkça, dümeni direnişçilik yerine icazetçilik yönüne çevirmenin, o dümende durana siyasi yozlaşma ya da hiçleşmeden başka bir şey getirmeyeceği uyarısıdır.

1 Mayıs yasakçılığı ve saldırganlığı, önümüzdeki süreçte de faşist şeflik rejiminin devlet terörünü ve psikolojik savaşı yoğunlaştırmaya adeta mahkum olduğunun kanıtıdır. Emekçilerin ve ezilenlerin canlanmakta olan antifaşist hareketlerinin önüne geçmek için faşist şef Erdoğan'ın başka bir çaresi yoktur. Buna karşılık, faşist yasaklara ve saldırılara karşı fiili meşru direnişte süreklilik, işçilerin ve ezilenlerin birbirinden yalıtık durumdaki hareketlerini dayanışmaya ve birleşmeye yöneltmede gayret, kitle öfkesine ve tepkisine akacak kanallar açmada öncülük, devrimci kitle şiddetinin uygulanışında ön açıcı cesaret, örgütlü antifaşist güçlerin cepheleşmesini genişletmekte sorumluluk ortaya konulduğu ölçüde, yeni bir antifaşist kitle atılımının boy vermesinin imkanları fazlasıyla vardır. Bu imkanlar, halihazırda, kapatma davasına karşı HDP'yi sahiplenici duruşta, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkışa karşı kadın özgürlük mücadelesinde, kayyum rektöre karşı Boğaziçi öğrenci hareketinde, Metîna, Avaşîn ve Zap'ta sömürgeci işgale karşı savaş mevzilerinde, LGBTİ+'ların kışkırtılan faşist homofobik, transfobik nefrete boyun eğmeyişinde, İkizdere köylülerinin ekolojik barikatında, sağlık emekçilerinin kesintisiz sokak eylemlerinde, gitgide yaygınlaşan irili ufaklı işçi direnişlerinde filiz sürmektedir.

Komünist öncünün, Birleşik Mücadele Güçleri'nin ve tutarlı antifaşist parti ve örgütlerin direnişçi 1 Mayıs pratiği, filiz süren bu mücadele imkanlarını değerlendirmenin, faşist şeflik rejimine karşı ezilenlerin birleşik antifaşist atılımını örgütlemenin güncel bir basamağı olmuştur.

Bu direnişçi pratik, elbette, Kılıçdaroğlu'nun 1 Mayıs'ı "sokağa çıkmama" dersiyle andığı CHP tarzı devletlû siyasi itfaiyeciliği de faşizmin icazetinde siyaset yapma arayışındaki legalist sol uzlaşmacılığı da her yeni kavşakta aşıp geçmekte duraksamamakla yükümlüdür.

Bu direnişçi pratik, aynı zamanda birleşik güçlerin yerel düzeylerdeki ortak yapılanma sürecini hızlandırma iradesiyle, mesela 1 Mayıs günü sergilenen öncü duruşun Kuzey Kürdistan sathına yayılamamış oluşunun üstesinden gelme ataklığıyla hem de 1 Mayıs kararlılığında buluşan devrimci ve antifaşist güçlerin cepheleşmekte de buluşmalarını sağlama inisiyatifiyle tamamlanmak zorundadır.

Ve bu direnişçi pratik, kesin bir şekilde, o her günkü görevin sebatla yerine getirilmesiyle, yani yoksul semtlerinde, işçi havzalarında, üniversitelerde ve liselerde işçilere ve ezilenlere günlük olarak temas etmekteki ısrarla, politik kitle ajitasyonunun saflaştırıcı etkisini sokak sokak, atölye atölye, ev ev örgütleme azmiyle, kitlelerle bire bir örgütleyici ilişkileri geliştirme sürekliliğiyle birleşme ihtiyacındadır.

*İşçi Sınıfı ve Ezilenlerin Sesi ATILIM gazetesinin 7 Mayıs tarihli 11. sayı başyazısı.