29 Aralık 2025 Pazartesi

Anna Liedtke: Herkesi sokaklara, elçiliklerin önüne çağırıyorum

Gazze'yle dayanışmak için Filotilla gemisine katılan ve  Giv'on hapishanesine götürüldüğünde çıplak aramayı reddettiği için tecavüz işkencesine uğradığını açıklayan Zora temsilcisi gazeteci Anna Liedtke ile yaşadıklarını konuştuk. Tecavüz saldırısının kişisel olmadığının kaydeden Anna, yaşadığı şeyin Filistinli tutsakların uğradığı işkencenin çok küçük bir parçası olduğunu vurguladı. Anna, herkesi sokağa, elçiliklerin önüne, bir şeyler yapmaya çağırdı. "Filistin Filistinlilerindir ve bedenlerimiz bize aittir" uğradığı işkenceden dolayı utanmadığını, utanması gerekenin siyonist İsrail ve hukuksuzluklarına göz yuman devletlerin olduğunu vurguladı. 

Tutsakların Sesi Platformunun (TSP) Paris'te düzenlediği Politik Tutsaklarla Uluslararası Dayanışma Konferansında, Filotilla Özgürlük Gemisine katılan Zora temsilcisi gazeteci Anna Liedtke gözaltına alındıktan sonra götürüldüğü hapishanede cinsel işkenceye uğradığını açıkladı. Anna maruz kaldığı işkenceyi, konuşamayan, sesi duyulmayan tüm kadınlar için paylaştığının altını çizerken, siyonist hapishanelerinde Filistinli tutsakların vahşi işkencelere uğradığını, dünyanın İsrail'in yaptıklarına sessiz kaldığını da ekledi.

HERKESİ SOKAKLARA, ELÇİLİKLERİN ÖNÜNE ÇAĞIRIYORUM
Filotilla gemisinde yer alma kararını, gözaltına alındıkları anı, yaşadığı işkenceyi ETHA'ya anlatan Anna, adalet mücadelesinin kendisiyle sınırlı olmadığını kaydetti ve şu çağrıyı yaptı: "İşte bu yüzden herkesi sokaklara, elçiliklerin önüne çağırıyorum ki diyebilelim; evet, Filistin Filistinlilerindir ve bedenlerimiz bize aittir. Kimse kimsenin toprağını alamaz. Kimse bize kendi kaderimizi tayin hakkını inkar edemez."

Anna'nın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Kendini kısaca tanıtabilir misin?
Adım Anna. 25 yaşındayım. Almanım. Burada olma nedenim, bu yıl Özgürlük Filosu Koalisyonuna (Freedom Flotilla Coalition) katılmış olmam. Gazeteciyim. Conscience (Vicdan) adlı teknedeydim; bu sonbaharda Gazze'ye giden tıbbi ve gazeteci/medya teknesiydi.

SADECE GAZZE'YE UYGULANAN YASADIŞI ABLUKAYI DEĞİL, MEDYA ABLUKASINI DA KIRMAYA ÇALIŞMAK İSTEDİM

Peki, Gazze Özgürlük Filosuna katılmaya nasıl karar verdin?
Benim için Özgürlük Filosu Koalisyonuna katılma kararı sosyalist bir gazeteci olarak farklı nedenlerden kaynaklanıyor. Birincisi, uluslararası pratik enternasyonalizmin parçası olmak, bu misyona katılmak; sadece gösterilere gitmek yetmiyor, gerçekten bir şey yapmak istiyoruz demek. Sadece insani değil, aynı zamanda siyasi bir misyonun parçası olmak istedim. Ama aynı zamanda gazetecilik çalışmasıyla, sadece Gazze'ye uygulanan yasadışı ablukayı değil, medya ablukasını da kırmaya çalışmak istedim. Çünkü ateşkes anlaşmasından sonra Gazze'den biraz daha haber gelebildi. Ama bugüne kadar Gazze'den raporlama yapmasına izin verilen uluslararası gazeteci sayısı çok az. Dolayısıyla Gazze'ye medya ablukası olduğunu söyleyebiliriz. Biz de bunu kırmaya çalıştık tabii. Ama bu teknenin giden tek tekne olmadığını biliyorduk. Bu sonbaharda toplam 60 tekne vardı. Başvuran ve katılmaya karar veren o kadar çok insan vardı. Ben bunu çok tarihi bir misyon olarak görüyorum. Tarihte bu tür pratik enternasyonalizmin örnekleri pek yok.

FİLİSTİNLİLERİN HER GÜN MARUZ KALDIĞI İŞKENCENİN KÜÇÜK BİR KISMINI YAŞADIK

Gazze Özgürlük Filosuna katılımın nedeniyle İsrail esaretine girdin. Neler yaşadığını anlatabilir misin?
Yaklaşık bir haftadan biraz fazla denizdeydik. 8 Ekim sabahı İsrail İşgal Güçleri (IOF) tarafından durdurulduk. Çok "göz alıcıydı", helikopterlerle tekneye geldiler. Evet, bizi kaçırdılar ya da tekneyi kontrol altına aldılar. Gazze'den uzaklaştırıp İsrail'in Aşdod limanına götürdüler. Oradan da bizi Kitzyot hapishanesine naklettiler. Bu hapishane sadece bizden dolayı değil, haberlerde de çok yer aldı; Filistinli mahkumlar için en büyük işkence hapishanelerinden biri. Duvarlarda da görebiliyorsunuz. Birçok Filistinli mahkum yıllarca orada kalmış. Filistinli mahkumların bir yerde işkence gördüğü hikayelerini duyuyorsanız, Kitzyot da o yerlerden biri. Orada üç gün kaldık, sonra Giv'on'a nakledildik; Gazze'nin kuzeyinde, Tel Aviv'in bile kuzeyinde bir gözaltı merkezi. Orada da iki-üç gün kaldık. Sanırım röportaj yapmamın ve bunu kamuoyuyla paylaşmamın ana nedeni burada Filistinlilerin her gün maruz kaldığı şiddetin sadece küçük bir kısmını yaşadık.

BİZİ İNSAN OLARAK GÖRDÜKLERİ İÇİN FİLİSTİNLİLERE DAVRANDIKLARI GİBİ DAVRANMADILAR
İstediğim gibi vurgulayamam ama konuşmak istiyorum. Bir hapishaneden diğerine nakledilirken cinsel şiddete maruz kaldım. Belki bazılarınız birkaç gün önce Paris'te yaptığım açıklamayı görmüştür. Orada ilk kez kamuoyuyla paylaştım; Kitzyot'tan Giv'on'a nakledilirken çıplak arama yaptılar ve o sırada tecavüze uğradım. Diğer işkence yöntemlerinde şunu gördük, bizi insan olarak gördükleri için Filistinlilere davrandıkları gibi davranmadılar; kulağa ne kadar acımasız gelse de... Avrupa pasaportlarımız bizi daha vahşi şiddetten korudu. Ama Avrupalılara bile böyle davranmaları, bir yandan o hapishane sistemlerinde ataerkinin ne kadar derin kök saldığını, öte yandan dış dünyanın ne düşündüğünü hiç umursamadıklarını gösteriyor. Çünkü İsrail bir devlet ve istediğini yapıyor; uluslararası hukuk, insan hakları hukuku, hiçbir anlaşma umurunda değil. Sadece vahşet ve şiddet... Bence bu her şeyi gösteriyor.

UTANILACAK BİR ŞEY YAPMADIM

Yaşadığın işkenceyi kamuoyuyla paylaşman inanılmaz bir cesaret gerektiriyor olmalı. Bunu kamuoyuyla paylaşmaya neden ve nasıl karar verdin?
Paylaşma kararı tabii ki çok zordu ve konuşması hala çok zor. Ama bunu paylaşıyorum çünkübu gerçekten sadece benimle, deneyimlerimle ilgili değil. Filistinlilerin her gün maruz kaldığı şeylerin çok küçük bir parçası. Bunu kendimle ilgili yapmak da istemiyorum ama ne yazık ki gerçek şu ki; insanlar Filistinlileri dinlemiyor ama beni dinleyecekler çünkü Avrupalıyım. Bunu söylediğim için özür dilerim ama berbat bir durum. Tüm bu şiddeti görüyoruz ama dünya hala sessiz. Ama utanılacak hiçbir şey yok çünkü ben yanlış bir şey yapmadım. Bu, direndiğim için oldu; çıplak aramalarına direndim, bu yüzden oldu. Utanacak biri varsa o da siyonist hapishane sistemi, siyonist askerler, hapishane gardiyanları ve İsrail'in bunu yapmasına engel olmayan bütün dünya. Herkes İsrail'in bunu yapmasına izin veriyor. Herkes biliyor. Alman hükümeti İsrail hapishanelerinde neler olduğunu biliyor ama hala bir şey yapmıyor. Hala bu soykırımı, işgali finanse ediyorlar. İşte bu yüzden paylaşıyorum; kendim için değil, bunu konuşamayan herkes için, tüm kadınlar, erkekler, çocuklar için. Bu saldırılara dayanamayıp öldürülenler, hala hapiste olanlar, utandıklarından dolayı paylaşamayanlar, Filistinli oldukları için dinlenmeyenler, hatta hapiste doğdukları için varlığı bile belgelenmeyenler için. Çünkü dediğim gibi, siyonistlerin gözünde Filistinliler insan olarak görülmüyor; hayvan, böcek gibi görülüyorlar, kulağa ne kadar acımasız gelse de. Bu yüzden paylaşıyorum. Gazeteci olarak o hapishanelere gittiğim için artık görevim bunu kamuoyuyla paylaşmak, utanmam gerekmediğini ve utanmadığımı söylemek. Sadece dünyanın bir kez daha o siyonist hapishanelerde neler olduğunu bilmesini istiyorum.

ADALET; SİYONİZMİN, İŞGALİN, SOYKIRIMIN, O HAPİSHANE SİSTEMLERİNİN SONA ERMESİYLE GELECEK

Yaşadığın şiddet için adalet bekliyor musun, beklemiyorsan neden?
Bireyleri cezalandırmak çok zor çünkü yüzlerini kapatmışlardı. Sistematik bir şey bu. Yüzlerini kapatıyorlar, kişisel olarak cezalandırılmaları zor. Ama zaten kişisel cezalar bana adalet getirmeyecek. Yaşadığım şey için adalet, bana bunu yapanların cezalandırılmasından çok daha büyük. Çünkü İsrail hapishane sistemlerinde tecavüzcülerin sadece cezalandırılmadığını, ulusal televizyonda kutlandığını da biliyoruz. Hepimizin duyduğu o hikaye gibi; bir gardiyan hapishanelerde tecavüzlerin devam ettiğini kamuoyuna açıkladı, şimdi o yargılanıyor, tecavüzcüler ise ulusal kahramanlar gibi televizyonda yüzleri ve isimleriyle gururla gösteriliyor. "Ülkemiz bize Filistinlilere böyle davranma görevi verdi" diyorlar, kendi sözleri bunlar. Tecavüzcülere ne olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bireysel cezayla adalet elde edeceğimizi sanmıyorum. Zaten bunu yeterince söyleyemem, bu sadece benim için adalet değil. Adalet çok daha geniş. Adalet; siyonizmin, işgalin, soykırımın, o hapishane sistemlerinin, tüm şiddetin sona ermesi demek. Sonuçta adalet, Filistin'in kurtuluşu demek. Evet, adalet yerine gelecek. Belki burjuva anlamda değil ama Filistin özgür olacak, siyonizm düşecek. Buna çok eminim.

YAŞADIĞIM KİŞİSEL BİR SALDIRI DEĞİLDİ

Açıklamanda, şiddetin bireysel bir deneyim olmadığını söyledin. Nasıl bir mesaj vermek istedin?
Ataerki sistem o siyonist hapishane sistemlerinde çok derin kök salmış. Tüm ataerkil şiddet, cinsel şiddet, özellikle ve çoğunlukla Filistinli mahkumların iradesini kırmak için sabah akşam kullanılıyor. Çok vahşi. İnternette okuyabileceğiniz bazı sayfalar ve paylaşılan bazı tanıklıklar var ama bunlar olan bitenin yanında hiçbir şey. Beni şok eden şeylerden biri, sadece kadınların değil erkeklerin de bu tür cinsel saldırılara maruz kalması. Bu, Filistinli olduğun sürece kim olduğunun önemi olmadığını ve bu şiddete maruz kalacağını gösteriyor. İşte bu yüzden bunun bireysel ya da kişisel bir şey olmadığını söylüyorum. Yani ben, hapiste değildim, daha çok gözaltı derim. Çünkü hala mahkumiyet statümüz yoktu gibi bir şey. Ama evet, oradaydım, bunu yaşadım. Bana yapılan da kişisel bir saldırı değildi. Ben orada ablukayı sona erdirmek, sonuçta Gazze'yi özgürleştirmek için vardım. Şu anda o iğrenç siyonist hapishanelerde olan tüm Filistinli mahkumların kaderi bu. İşte bunu kast ediyorum.

KADIN DAYANIŞMASI ONLARIN BİZE KULLANABİLECEĞİ HERHANGİ BİR ŞİDDETTEN DAHA GÜÇLÜ

Aynı zamanda aktivist olarak gittin. Aktivizm konusunda kaygı duyan kadınlara tavsiyen nedir?
Kulağa garip gelebilir çünkü az önce tüm bu şiddetten bahsettik ama gerçekten korkmak için hiçbir neden yok. Kadın dayanışması onların bize kullanabileceği herhangi bir şiddetten çok daha güçlü. Son günlerde çok fazla dayanışma mesajı aldım –bu benim için değil ama hayal edebilirsiniz– ve bana gerçekten çok güç veriyor. Tarihte hapiste çok şiddet gören ama bugüne kadar güçlü kalan çok cesur kadın var. Pes etmediler. Sonuçta mesele şu; Filistin'in özgür olmasını istiyoruz, siyonist rejimin düşmesini istiyoruz. İşgalin, soykırımın bitmesini istiyoruz. Bu yüzden korkamayız. Ama sadece korkmamak değil mesele. Ne olursa olsun yanında kadın yoldaşların var, seni dinleyen, seninle konuşabileceğin kadınlar var. En önemlisi mücadelenin, kavganın devam etmesi ve yalnız olmadığını bilmen. Ne kadar üzücü bir gerçeklik olsa da bu kadar çok kadın bu tür şiddete maruz kalıyor, bu aynı zamanda hala mücadeleye devam eden çok kadın olduğu anlamına geliyor. Birbirimizi anlıyoruz, birbirimiz için varız. Birbirimize korku aşırtmayız, irademizi siyonistlere kırdırtmayız. Şunu söyleyebilirim, IOF askerleriyle karşılaştığında onlar aslında çok küçüktür; ellerinde silahları ve siyonist inançları dışında bir şey yoktur. Ama sonuçta Filistin'in ve tüm ezilen halkların kurtuluşu karşısında bunun hiçbir anlamı olmayacaktır.

SİYONİZM YOK OLANA KADAR MÜCADELE EDECEĞİZ

Peki, aynı şiddeti yaşayan Filistinli tutsaklara, hem kadınlara hem erkeklere ne mesaj göndermek istersin? 
Derim ki; gözlerimiz sizin üzerinizde. Bunu konuşuyor olmamız bile siyonist sisteme bir tür intikam. Bize yapılanları anlatmak, siyonist sistemin düşeceğini gösteriyor. Hepinizi kalbimizde taşıyoruz. Bunların hiçbirinde sessiz kalmayacağız. En önemlisi –bunu yeterince vurgulayamam– adalet için mücadeleyi bırakmayacağız. Konuşmamda da söyledim, adalet için mücadeleden vazgeçmeyeceğim. Filistin kurtuluş hareketi olarak hiçbirimiz vazgeçmeyeceğiz; soykırımı, işgali, açlığı, cinsel şiddeti, fiziksel ve psikolojik şiddeti bitirmek için mücadele edeceğiz ta ki Filistin özgür olana ve işkence hapishaneleri kalmayana kadar. Bu misyondan döndüğümde verdiğim söz buydu. Bugün bu röportaja bu sözle geldim. Tüm Filistinli siyasi mahkumlara, tüm Filistinli mahkumlara verdiğimiz kolektif söz bu; sessiz kalmayacağız, siyonizm yok olana kadar mücadeleye devam edeceğiz.
 
İSRAİL ATEŞKESLE MUTLU DEĞİLDİ

İsrail'i bize nasıl tanımlarsın?
Birçok şekilde tanımlanabilir. Bence çok netleşen şeylerden biri, hapishane sisteminin ne kadar vahşi olduğu ve ataerkil yapıların ne kadar derin kök saldığı. Gazze'yi, Batı Şeria'yı nasıl vahşice işgal ettiklerini görüyoruz; uluslararası anlaşmalardan, insan hakları hukukundan, uluslararası hukuktan korkmuyorlar, genişleme hayallerini durduracak hiçbir şey yok. Özellikle ateşkes anlaşmasından sonra... İsrail ateşkesle mutlu değildi çünkü planları Gazze'yi birkaç hafta ya da ayda küle çevirmekti. Bunu başaramadılar, ateşkese razı olmak zorunda kaldılar ki onu da bozdular tabii. Çünkü Gazze'de yaşayan hiçbir şeyi bırakmak istemiyorlardı. Bu çok açık hale geldi. Aynı zamanda o kadar çok propaganda yapıyorlar ki kendilerini kurban gibi gösteriyorlar.

SİYONİST REJİMİ KORKUTABİLİYORSAK DOĞRU YOLDAYIZ DEMEKTİR
Hepimiz biliyoruz; "Ama bu sadece meşru müdafaa, saldırıya uğradık, meşru müdafaa..." Ama bunu yaparken kendilerini en iyi şekilde ifşa ediyorlar. Çocukların açlıktan öldüğünü görüyorsun, onlar hala "meşru müdafaa" diyor. Mahkumların nasıl vahşice işkence gördüğünü görüyorsun, hala "kendilerini savunmak zorundalar" diyenler var. Biz uluslararası olarak tekneyle gittiğimizde, IOF'nin elit deniz birliğini, o kadar eğitimli askeri sadece Gazze'ye yemek götürmemizi engellemek için göndermek zorunda kaldılar, bu bizden korktuklarını gösteriyor. Korkuyorlar çünkü siyonist rejimin düşeceğini biliyorlar. Uluslararası toplumun Filistin'le olduğunu biliyorlar. Artık pek destekleri kalmadığını biliyorlar; İtalya'da işçilerin genel grev çağrısı yaptığını, Yunanistan'da olanları, dünyadaki limanlarda silah sevkiyatlarının engellendiğini görüyorlar. Davranışlarından korktukları belli. Siyonist rejimi korkutabiliyorsak doğru yoldayız demektir; çünkü bizi korkutamayacaklarını, onları yenebileceğimizi, devirebileceğimizi biliyorlar.

FİLİSTİN FİLİSTİNLİLERİNDİR, BEDENLERİMİZ BİZE AİTTİR

Son olarak neler söylemek istersin?
Dediğim gibi bu gerçekten benimle ilgili değil ama son günlerde çok fazla dayanışma mesajı aldım, bunun için çok teşekkür ederim. Bu deneyimi paylaşabildiğim için mutluyum çünkü bu benim için çok şey ifade ediyor ama benzer şeyler yaşayan tüm kadınlar için de çok şey ifade ediyor. Özellikle Filistinli mahkumlar için de çok şey ifade ettiğini düşünüyorum; insanlar bunu konuşuyor ve onları önemsiyor. İşte bu yüzden herkesi sokaklara, elçiliklerin önüne çağırıyorum ki diyebilelim; evet, Filistin Filistinlilerindir ve bedenlerimiz bize aittir. Kimse kimsenin toprağını alamaz. Kimse bize kendi kaderimizi tayin hakkını inkar edemez. Bence bunlar herkese vermek istediğim iki çok önemli nokta.

HERKESİ EYLEME, BİR ŞEYLER YAPMAYA ÇAĞIRIYORUM
Cinsel şiddet de dahil bu tür şiddet deneyimleri gördüğümüzde sessiz kalmamalıyız. Herkesi sokaklara çağırıyorum; Filistinli mahkumların her gün yaşadığı şiddete sessiz kalmamak, Filistin özgür olana kadar sessiz kalmamak için. Açlık grevindeki Filton 24'le dayanışmak için, kriminalize edildikleri için. Almanya'daki Ulm5'le dayanışmak için ki onlar Elbit System'e karşı militan eylemler yaptılar. Tüm siyasi mahkumların özgürlüğü için, özellikle Filistin'le dayanışmaları nedeniyle kriminalize edilenlerin özgürlüğü için sokaklara çıkmaya çağırıyorum. Ama aynı zamanda dünyadaki tüm ezilen halklarla dayanışmaları nedeniyle hapiste olan herkes için. Bence en önemli şeylerden biri bu. Bu tür bir şiddetle karşılaştığımızda yapabileceğimiz en iyi şey ve tabii ki en devrimci şey susmamak, bunu konuşmak. Sonra sadece konuşmakla yetinmeyip bu bilgi ve deneyimle bir şeyler yapmak. İşte bu yüzden herkesi eyleme, bir şeyler yapmaya çağırıyorum. Evet, Filistin özgür olacak.