13 Kasım 2024 Çarşamba

AKP'li yılların çocuk işçilik tablosu

Meselenin bir yönünü, rejimin ekonomik beka krizinin aşılmasında çocuk işçilerin ucuz, güvencesiz, kitlesel işgücü kaynağı olarak seferber edilmesi oluştururken, diğer yönünü ise işgal ve yayılmacılığın güçlü bir yedeği haline getirilmek istenmesi oluşturuyor.

Çocuk işçi sömürüsü, burjuvazi için özellikle kriz dönemlerinde işgücü fiyatını düşürerek ve işçi sayısı çoğaltılarak işçiler arası rekabetin ve güvencesizliğin derinleştirilmesi, örgütlü olmayan işçilerin patron karşısında ekonomik pazarlık gücünün elinden alınması amacıyla kullanılan bir araçtır. Coğrafyamız burjuvaları da bu gerçekten azade değildir. Coğrafyamızda da çocuk emeği çeşitli biçimlerde sömürünün konusu olmuştur. Ancak kapitalizmin gelişmişlik düzeyi ile ilgili olarak sömürünün niteliği de değişiklik göstermektedir.

Son 20 yıla kadar, çalışan çocuklar, farklı biçimlerin yanı sıra daha çok ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyordu. Çünkü hammadde ihracatına dayalı bir ekonomi olarak konumlanan Türkiye-Kuzey Kürdistan ekonomisinde çocuklar, genelde mevsimlik tarımda ailelerinin işlerine ücretsiz olarak katılıyor, yahut küçük üretici bir ailenin mensubu olarak tarla-bahçe işlerine bakıyordu. Ancak emperyalist küreselleşmenin gelişimine paralel olarak Türkiye'nin mali-ekonomik sömürgeleşmesi, bunun sonucu olarak Türkiye'de kır ekonomisinin çözülüşü, Kuzey Kürdistan'da ise bunun yanında özellikle sömürgeci boyunduruğun ve savaşın sonucu olarak yaşanan ağır yoksulluk ve sürgünlerden ötürü yaşanan göçler sonucu, kırın ekonomik yaşamdaki belirleyiciliğinin yıldan yıla azalmasıyla beraber, kırdan, özellikle Kürdistan kırlarından göçenler, metropollerde ya da Bakur'un büyük kentlerinde ucuz işgücü olarak konumlandırıldılar. Haliyle çocuk emeği de bu sürecin içinde, tarımda ücretsiz aile işçisi konumundan, küçük ve orta büyüklükteki sanayi işletmelerinde, inşaatlarda, kaçak çalıştırılma ya da staj sömürüsü ile ucuz işgücü olarak kullanılma ile karşı karşıya kaldı. Yani günümüzde çalışan çocuklar, ağırlıklı olarak ücretli işçi biçiminde çalıştırılarak sömürülüyor, tarım sektörü halen özellikle Kürdistanlı ve göçmen çocuk işçilerin yoğun çalıştığı sektör olarak varlığını korusa da, sanayi sektörü artık belirleyici sektör konumunu almış bulunuyor.

Günümüzde, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da çocuk nüfusu, göçmen çocukları ile birlikte tahmini olarak 25 milyonu bulmaktadır. TÜİK, çocuk işçi sayısı hesaplamasını 15-17 yaş arası çocuklarla sınırlı tutmaktadır ve TÜİK'e göre çocuk nüfusunun yüzde 17,5'ini oluşturan bu yaş grubunun işgücüne katılım oranı yüzde 22,5'tir. Bu oran, yaklaşık 800 bin çocuğa denk geliyor, ancak çocuk işçiliğini ortaya çıkarma değil perdeleme amacıyla çalışma yapan TÜİK, hesaplamaya çırakları, kaçak çalıştırılanları, 15 yaş altı çocukları ve göçmen çocukları dahil etmiyor. Uzmanlara göre, hesaplamaya dahil edilmeyen bu gruplardan çocuklar da hesaba dahil edildiğinde ortaya çıkan sayı 4 milyonu buluyor. Yani yaklaşık olarak 6-17 yaş arası her beş çocuktan biri çalışıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün çocuk emeğinin en kötü biçimleri arasında gösterdiği biçimlerden üçü coğrafyamızda da görülüyor; mevsimlik tarım, küçük ve orta boy sanayi, sokakta zorla çalıştırılma... Özellikle sanayi ve mevsimlik tarım, çocuk işçilerin en yoğun çalıştırıldığı iki sektör olarak öne çıkıyor.

Çocuk işçi ölümlerinde de benzer bir tablo görüyoruz. 2024 Temmuz ayında yayınlanan İSİG Meclisi raporuna göre coğrafyamızda 2013-2024 yılları arasında 695 çocuk işçi hayatını kaybetti. Çocuk işçi ölümlerinin yüzde 55'i tarım, yüzde 20'si sanayi, yüzde 14'ü hizmet ve yüzde 11'i inşaat sektöründe meydana geldi. Bu yılın ilk yedi ayında ise 45 çocuk işçi katledildi. Ölümlerin çoğu sanayi sektöründe yaşanırken, sadece MESEM'lerde 9 çocuk işçi katledildi. Yani bu yılın ilk yedi ayında, her beş günde bir çocuk işçi katledildi.

Bilinçli denetimsizlik sonucu olarak kaçak çalıştırılma, not inisiyatifini patrona veren MESEM ve staj uygulamaları adı altında uzun saatler düşük ücretle ve güvencesiz olarak çalıştırılma ve bunun sonucu olarak yaralanmalar, ölümler ve çeşitli sağlık sorunları, çalıştığı için okuyamama ya da okuyabilmek için çalışma, çocuk işçilerin normali haline gelmiş durumda. Özellikle bu yıl yaşanan ölümlerin sıklığı, bu yılın adeta cinayet yılı olarak tanımlanmasını gerektiriyor. Ayrıca faşist kuşatmanın, çeteleşmenin, bilinçli denetimsizlik uygulamalarının sonucu olarak çalışan çocuklara dönük çeteleşme, madde bağımlılığı, şiddet, istismar da yaygınlaşıp normalleştiriliyor.

Bu süreçte hükümetin Orta Vadeli Program'da yaptığı güncellemeler ve ağustos ayında yayımlanan Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesi'ndeki (MTEPB) kararlar, çocuk işçiler bakımından rejimin hedeflerini ortaya koyan, fikir edinebileceğimiz iki metin olarak öne çıkıyor. Orta Vadeli Program'da nitelikli kalifiye eleman yetiştirilmesi için mesleki ve teknik eğitimin yaygınlaştırılması, bizim deyimimizle çocuk işçi ordusunun büyütülmesi kararı alındı. Bunun bir yansıması olarak MTEPB'deki kararlara baktığımızda da organize sanayi bölgelerine yatılı mesleki ve teknik eğitim veren ortaöğretim kurumları kurma yetkisinin verilmesi, 7. ve 8. sınıf öğrencilere "zanaat atölyeleri" adı altında sömürü çarkına giriş kapısı açılması, yatılı bölge okulları, sektöre entegre ve sektör içi okullar kurulması kararları, bize mesleki eğitim adı altında staj sömürüsünün yaygınlaştırılacağını gösteriyor. Bunun yanında "ahilik kültürünün edindirilmesi" ve ailelerin iknasına yönelik olarak yürütülecek kampanyalar, hem itaatkar işçi kuşağının oluşturulması hem de ailelerin bu süreçte seferber edilmesine yönelik ideolojik tedbirler olarak öne çıkıyor. Ayrıca işgalci savaş sanayisine katkı sağlamak amacıyla altyapıların güncellenmesi ve kontenjanın genişletilmesine yönelik alınan karar da çocuk emeğinin sömürgeci savaşın sürdürülmesinde etkin kullanımının hedeflendiğini gösteriyor. Yani burjuva faşist rejim, çocuk emeğini önümüzdeki süreçte kendi krizini aşmaya yönelik olarak derinleştirmeyi hedeflediği sömürgeci savaşa ve ucuz işgücü sömürüsünün yaygınlaştırılıp derinleştirilmesi için rekabetin arttırılarak işçiler üzerinde işsizlik baskısının artırılmasına yönelik olarak dizayn etmeyi önüne koymuş bulunuyor.

Özetle, rejimin yıllardır çocuk işçilere yönelik sistematik olarak yürüttüğü politikalar, bu yıl yaşanan ölümler ve yaralanmaların sıklığı, hükümetin yeni döneme dair aldığı kararlar, bize çocuk işçilere yönelik politikanın yeni dönemde iki yönlü olacağını gösteriyor. Meselenin bir yönünü, rejimin ekonomik beka krizinin aşılmasında çocuk işçilerin ucuz, güvencesiz, kitlesel işgücü kaynağı olarak seferber edilmesi oluştururken, diğer yönünü ise işgal ve yayılmacılığın güçlü bir yedeği haline getirilmek istenmesi oluşturuyor.

*Özgür Gençlik sitesinde yayımlanan yazıya buradan ulaşabilirsiniz.